Uzun yıllardır ekonomideki tehlikeleri, siyasi krizleri ve önümüzdeki büyük sorunları dile getirenler olsa da, son iki gündür yaşanan gelişmeler dikkatleri iş dünyasına çevirdi. Daha önce sessiz kalan, hatta iktidarın politikalarını alkışlayan patronlar âleminin artık canı yanmaya başladı. Ferit, bu yayında acı gerçekleri konuşacaklarını, zira işlerinin izleyicileri önlerindeki tehlikeler konusunda uyarmak olduğunu belirtti. Ancak bu kez, uyarılar sadece ekonomi çevrelerinden gelmekle kalmadı; Adnan Polat ve özellikle Abdullah Kıyılı başta olmak üzere birçok önde gelen iş insanının tehlikeli açıklamaları Türkiye ekonomisinin geleceğine dair büyük bir endişeyi gözler önüne serdi. Yıllardır dile getirilen alarm zilleri çalarken, iş dünyasının bu çıkışları, durumu daha da çarpıcı bir şekilde ele almayı zorunlu kıldı. Ferit, yayın sırasında, bazı izleyicilerin kendilerini "felaket tellalı" olarak görmelerinden yakındıklarını, ancak asıl görevlerinin gerçekleri aktarmak olduğunu vurguladı. Peki, bu kritik açıklamalar ne anlama geliyor ve iş dünyasının dile getirdiği "felaket"in somut göstergeleri neler?

Kıyılı'dan Gelen O Tüyler Ürperten Tarih ve Bütçe Açığının Dehşeti

Patronlar âlemindeki bu hareketliliğin fitilini ateşleyen, Abdullah Kıyılı’nın Türkiye ekonomisine dair yaptığı sert ve çok tehlikeli açıklamalar oldu. Kıyılı, ülkeyi çok büyük bir felaketin beklediğini açıkça dile getirdi ve bu felaketin somut bir zaman dilimini işaret etti: "5 ay sonra çanlar çalmaya başlayacak" dedi. Ardından, "Devletin kapısına gidiyoruz, söylüyoruz, devlet durumu kabul ediyor ama kimse çare bulmuyor" diyerek, sorunun farkında olunduğunu ancak çözüm iradesinin bulunmadığını belirtti. Kıyılı, aynı zamanda gıda, sebze, giyim fiyatlarının ve kiraların korkunç vaziyette olduğunu, insanların bu duruma dayanamayacağını söyledi ve 60 yıllık ticari hayatında böyle bir süreç görmediğini itiraf etti. Rubil Gökdemir, iş dünyasının aslında bu işlerden en son şikayet etmesi gerekenler arasında olduğunu, çünkü kimsenin hatırına gerçekliği saklayamayacaklarını, eleştirel bir şekilde ifade etti. Ferit ise, Kıyılı'nın bu uyarılardan önce, yani 2021'den sonraki uyarıların yapıldığı dönemlerde, AKP ile birlikte Türkiye'nin 50 yıl ileri gittiğini söylediğini, dolayısıyla şimdi canları yandığı için konuştuklarını dile getirdi.

Bu feryat figanların ekonomik dayanakları, resmi rakamlarla da destekleniyor. Rubil Gökdemir ve Ferit'in altını çizdiği gibi, bugün açıklanan Eylül ayı bütçe açığı rakamları rekor düzeyde. Sadece Eylül ayında bütçe, tam 309,6 milyar TL açık verdi. Bu açığın en çarpıcı yanı ise faiz harcamalarına giden paranın büyüklüğü: Faiz için ayrılan miktar 236,6 milyar TL olarak gerçekleşti. Bu, ödenen vergilerin büyük bir kısmının faize çalıştığının açık bir göstergesi. Yılbaşından bu yana toplam açık ise 1.6 trilyon liraya ulaştı. Ferit, bu vergi gelirlerine rağmen harcamaların hunharca devam etmesine tepki gösterdi ve ülkenin yüksek faiz ödeyen bir numaralı ülke haline geldiğini söyledi. Rubil Gökdemir, AK Parti hükümetlerinin maliye politikalarının geçmişte övüldüğü dönemlerde faiz ödemelerinin bütçedeki payının %6-7 civarında iken, şimdi %15'e çıktığını belirtti.

Enflasyon, Faiz Beklentileri ve Borsadaki Sessiz Çöküş

Ekonominin rasyonel zemine dönme iddiasıyla yola çıkan yönetimin 32 ay sonra geldiği nokta da patronların alarm zillerini haklı çıkarıyor. Rubil Gökdemir, aylık enflasyon rakamlarına dikkat çekiyor: Ağustos'ta %2,08 olan enflasyon, Eylül'de %3,23'e yükseldi ve tahminler Ekim ayında bu oranın %3 ile %3,17 arasında geleceğini gösteriyor. Yıllık bazda enflasyon tekrar %33'ün üzerine çıkmış durumda. Rubil Gökdemir, yıl sonu enflasyonunun %31,8'in altına inmesinin mucize olduğunu öngörürken, faizin de %37 civarından aşağı inmesinin imkansız göründüğünü ifade etti.

Bu yüksek enflasyon ve faiz beklentisi, iş dünyasının maliyetlerini katlanılmaz hale getiriyor. Kıyılı’nın "bu maliyet girdileri ile üretim olmaz, dış piyasayla rekabet edecek durumumuz kalmadı" çığlığı, sadece tekstil sektöründen değil, yakında diğer sektörlerden de gelmeye başlayacak bir feryat olarak yorumlanıyor.

Piyasalar ise Merkez Bankası'nın (MB) faiz kararları öncesinde net bir sinyal veriyor. MB’nin kalıcı olarak aylık %1,5’un altını görmeden faiz indirimine başlamayacağını açıklamasının ardından, son bir hafta veya 10 gündür borsada yaşanan düşüşler dikkat çekici. Rubil Gökdemir'in aktardığı bilgilere göre, Akbank %28, Garanti Bankası %25, İş Bankası %30, Yapı Kredi %30 ve Halkbank %20 oranında hisse düşüşü yaşamış durumda. Bu durum, bankaların yaklaşan 23 Ekim ve Aralık Para Politikası Kurulu (PPK) toplantılarında faiz indirimi beklemediklerini gösteren güçlü bir işaret olarak değerlendiriliyor. İş dünyası bu yüksek maliyetlerle dış dünyada rekabet edemeyeceğini artık açıkça söylüyor.

İş Kayıpları ve "Devlet Bizi Gözden Çıkardı" İddiası

Ekonomi programının uygulanmaya başlamasıyla birlikte reel sektörde yaşanan kayıplar da durumu dramatikleştiriyor. Rubil Gökdemir, resmi rakamlara göre sadece tekstil sektöründe 220.276 kişinin işini kaybettiğini söyledi. Tekstil, ülkenin otomotivden sonra ikinci büyük ihracat kalemi ve sektörde toplam 1.4 milyon insan çalışıyor. Abdullah Kıyılı’nın "Devlet bizi gözden çıkarmış" şeklindeki yorumu, sektörün kamu kaynaklarına bağımlılığını ortaya koyuyor.

Ferit, kamu kaynaklarının kesildiğini ve ucuz kaynak imkanının kalmadığını belirterek, eski düşük faiz dönemlerinde (Şahap Kavcıoğlu zamanı) bal kaymak yiyen iş dünyasına hükümetin şimdi "susun, kemer sıkma zamanı" dediğini, ancak kimsenin susmadığını ifade etti. Rubil Gökdemir, ucuz parayla üretim yapan, pazar oluşturanların artık zor durumda olduğunu ve sektörlerin fason üretimden kurtulması gerektiğini, ancak bunun uzun vadeli bir planla mümkün olacağını dile getirdi.

Korku Ekonomisi ve Yurt Dışına Kaçan Servetler

Sadece yüksek faiz ve bütçe açığı değil, aynı zamanda ülkedeki hukuk ve mülkiyet güvencesinin zayıflaması da ekonomiyi olumsuz etkiliyor. Rubil Gökdemir, ekonomi üzerindeki olumsuz etkinin yarısının, hukukun ortadan kaybolmasından kaynaklandığını dile getirdi.

Altında Fırtına Öncesi Sessizlik: Kritik Seviyenin Altına Düştü!
Altında Fırtına Öncesi Sessizlik: Kritik Seviyenin Altına Düştü!
İçeriği Görüntüle

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının finansal tercihleri, büyük bir güvensizliğin sinyalini veriyor:

  1. Vatandaşlar, yurtdışındaki sıcak fona (sermaye piyasalarına) 11 milyar dolar yatırım yapmış durumda.
  2. Bir yıl içinde yurt dışından 2,6 milyar dolar değerinde konut satın alınmış.
  3. Türk müteşebbisleri ise yurtdışına 8,7 milyar dolar doğrudan yabancı sermaye yatırımı yapmış.

Rubil Gökdemir, normal şartlarda Türkiye gibi bir ülkeye yılda 50 milyar dolar doğrudan yabancı yatırım gelmesi gerekirken, gayrimenkul satışları dahil bu rakamın 7-8 milyar doları geçemediğini söyledi. Bu durumun, insanların kendi menfaatlerini gözetmek zorunda kalmasından kaynaklandığını, ancak asıl motivasyonun "hukuksuzluk sebebiyle gitmek" olduğunu vurguladı.

Büyük holdinglerin bile şirket merkezlerini yurt dışına taşıdığı bilgisi paylaşıldı. Ülker, Rönesans ve Limak gibi büyük grupların, şirket merkezlerini Yunanistan, İngiltere, Hollanda gibi ülkelere taşıdığı belirtildi. Örneğin, Murat Ülker’in (Ülker) Türkiye'deki şirketlerinin hisselerinin büyük bir kısmını İngiltere'de kurduğu bir şirkete geçirdiği ve bunun, yabancı sermayenin mülkiyet haklarının korunması şemsiyesine girmek anlamına geldiği açıklandı. Bu tarz transferlerin kamu kaynaklarıyla zenginleşenler tarafından, devran dönünce mal varlıklarına el konulacağı korkusuyla yapıldığı belirtildi.

Bu güvensizlik ortamının sembolleşmiş örneklerinden biri olarak, Zehra Taşkesenlioğlu ve eski eşi Ünsal Ban olayına değinildi. Ünsal Ban’ın, kendisine yönelik borsa manipülasyonu ve çıkar amaçlı örgüt kurma gibi soruşturma maddelerine rağmen adli kontrolle serbest bırakıldıktan sonra kaçak yollarla Yunanistan'a gittiği ve orada pasaport sahibi olduğu belirtildi. Bu kişinin eşinin eski milletvekili olduğu ve SPK eski başkanının da kardeşi olduğu, yani "yanaşma düzeni" mekanizmalarının tamamının burada görülebileceği, Rubil Gökdemir tarafından iddia edildi. Gökhan Günaydın’ın mecliste dile getirdiği iddialara göre, Zehra Taşkesenlioğlu’nun 100’e yakın mal varlığı, 82 milyon TL’lik yatı, 180 milyon dolarlık parası ve 2,5 kilo altını olduğu belirtildi.

Bütçe Katılığı: Giderlerin Sabitlenmesi

Peki, siyasetçilerin bu kadar rahat olması ve bütçe açığının bu denli rekor kırması neyin göstergesi? Rubil Gökdemir, bu durumun ardındaki temel mekanizmayı "Bütçe Katılığı" kavramıyla açıkladı. Bu, iktidarlar değişse bile geçmişte yapılan büyük yanlışlar sebebiyle, bütçenin %90'lık kısmının nereye harcanacağının zaten baştan belli olması anlamına geliyor. Rubil Gökdemir, harcama kalemlerinden örnekler verdi:

  • Sosyal güvenlik sistemine yılda 60 milyar dolar para aktarılması.
  • Yılda 600 milyar TL civarında elektrik ve doğalgaz sübvansiyonları.
  • 5.3 milyon kamu çalışanının maaşları (Bütçenin %53'ü).
  • Faiz harcamalarının bütçenin %15'ine ulaşması.

Rubil Gökdemir, enflasyonla mücadelede başarılı olunup faiz ödemeleri düşürülseydi (2.4 trilyon TL'lik öngörülen yıllık faiz ödemesi, 1.2 trilyona inerdi) bütçede esneklik sağlanabileceğini, ancak hedeflerin gerçekleşmemesi yüzünden bu katılıkla karşılaşıldığını söyledi. Ayrıca, Ferit ve Rubil Gökdemir, muhalefetin bile memur sayısının az olduğunu söyleyerek (5.3 milyon kamu çalışanı varken), popülist politikalara sarılmasını eleştirdi. Rubil Gökdemir, asıl tasarruf tedbirinin verimlilikten geçtiğini, kağıtların önlü arkalı kullanılması gibi tedbirlerin palyatif olduğunu vurguladı.

Yıl Sonunda Gelmesi Beklenen Büyük Çöküş

Mevcut 9 aylık 1.22 trilyon TL'lik bütçe açığına rağmen, Rubil Gökdemir, bütçe tekniği gereği aralık ayında bütçe açığının katlandığını belirtti. Geçen yıl aralık ayında bütçe açığı 829 milyar TL olmuştu. Rubil Gökdemir’in hesaplamasına göre, bu yılın sonunda toplam bütçe açığı 2 trilyon 486 milyar TL'ye ulaşacak. Bu, milli gelirin %4'ü kadar bir açığa tekabül ediyor ve bu durumdaki ülkelerin dayanamayacağını söyledi.

En önemlisi, bu açığın kapatılmasının tek yolu yeni borçlanmadır. Hazine’nin sadece bir günde 61 milyar TL borçlandığını belirten Rubil Gökdemir, 10 yıl vadeli tahvil ihracında faizin %31,87 olarak belirlenmesine dikkat çekti. Bu, Hazinenin dahi 10 yıl sonra bile faizlerin yüksek kalacağına inandığını gösteriyor; yani ne enflasyonu düşürmeye niyet var, ne de faizlerin düşmesine.

Tüm bu tablo, toplumu kırtlağa kadar getirdi. Rubil Gökdemir, toplumun %87'sinin zor geçindiğini ya da açlık sınırında olduğunu, hatta Dünya Bankası'nın günlük kişi başına 6 dolarlık fukaralık ölçüsünü bile yakalayamayanların bulunduğunu, nüfusun yarısının bu durumda olduğunu söyledi.

Sonuç olarak, iş dünyasının yaptığı tehlikeli çıkışlar ve verdiği 5 aylık süre, ekonominin raydan çıktığını gösteren resmi rakamlarla örtüşüyor. Rubil Gökdemir, bu sosyolojik kaderi yenebilmek için herkesin değerlendirmelerini yaparken akıl, bilim ve hukuk süzgecini kullanması gerektiğini vurguladı. Aksi takdirde, yanaşma düzeninin kuralları altında, mevcut sistemin getirdiği verimsizlik ve siyasi popülizm yüzünden, sorunların çözülme kapasitesinin kalmadığı açıkça görülüyor. Patronların çığlığı, deniz bittiği, musluklar kapandığı ve kamu kaynakları kuruduğu için artık dayanılmaz hale gelmiş durumda.