Türkiye'nin siyasi arenasındaki gerilimler bir kez daha doruk noktasına ulaştı. 12 Aralık 2025 tarihinde, tam da yıl sonu yoğunluğunun gölgesinde, CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in de dahil olduğu yedi milletvekiline yönelik dokunulmazlık kaldırma talepleri, resmi olarak TBMM Başkanlığı'na sunuldu. Bu hamle, sadece muhalefet cephesinde değil, geniş kamuoyunda da derin yankılar uyandırdı. Cumhurbaşkanlığı tarafından hazırlanan tezkereler, Özel'in liderliğindeki ana muhalefet partisinin kilit isimlerini hedef alırken, aynı zamanda İYİ Parti'den iki vekili de kapsıyordu.
Dosyaların Meclis Başkanlığı tarafından Anayasa ve Adalet Karma Komisyonu'na sevk edilmesi, sürecin resmi olarak başladığının işaretiydi. Bu gelişme, Türkiye'deki yargı-siyaset ilişkisinin ne kadar karmaşık ve tartışmalı bir hal aldığını bir kez daha gözler önüne serdi. Dokunulmazlık mekanizması, yıllardır hem koruma kalkanı hem de siyasi baskı aracı olarak anılırken, bu yeni dalga, muhalefetin sesini kısma girişimi olarak yorumlandı. Peki, bu dosyalar ne içeriyor, hangi suçlamalar yatıyor ve süreç nasıl işleyecek? Adım adım bu tarihi olayın detaylarına inerek, siyasi depremin boyutlarını aydınlatalım.
Öncelikle, bu dokunulmazlık taleplerinin kökenine bir göz atalım. Türkiye'de milletvekillerinin dokunulmazlığı, Anayasa'nın 83. maddesiyle güvence altına alınmış bir hak; ancak bu koruma, yargı organlarının talebi üzerine Meclis'in onayıyla kaldırılabiliyor. Son yıllarda, özellikle muhalefet vekillerine yönelik soruşturmaların artmasıyla, bu mekanizma sıkça gündeme geldi. 12 Aralık 2025'te sunulan tezkereler, tam da bu geleneğin bir uzantısı olarak masaya yatırıldı.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, bu listede başı çekiyordu; onun yanı sıra CHP Grup Başkanvekili ve Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır, İstanbul Milletvekili Cemal Enginyurt, Edirne Milletvekili Ahmet Baran Yazgan, Zonguldak Milletvekili Deniz Yavuzyılmaz gibi isimler de hedef alındı. İYİ Parti cephesinden ise Gaziantep Milletvekili Mehmet Mustafa Gürban ve Muğla Milletvekili Metin Ergun'un dosyaları eklendi. Toplam yedi tezkerenin TBMM'ye ulaşması, saatler içinde siyasi kulisleri hareketlendirdi. Bu isimler, muhalefetin en aktif ve ses getiren figürleri arasında yer alıyor; örneğin Özel'in son dönemde hükümet politikalarına yönelik sert eleştirileri, Başarır'ın hukukçu kimliğiyle yaptığı çıkışlar, kamuoyunda geniş yankı bulmuştu. Tezkere metinleri, savcılıkların hazırladığı iddianameleri temel alarak hazırlanmış; ancak detaylar henüz kamuoyuyla paylaşılmadı. Bu gizlilik perdesi, spekülasyonları da beraberinde getirdi: Bazıları bunu "siyasi intikam" olarak nitelendirirken, diğerleri "hukukun üstünlüğü" adına zorunlu bir adım olarak savundu.
Sürecin işleyişi, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin iç tüzüğüne göre şekilleniyor. Tezkerelerin Meclis Başkanlığı'na sunulmasının ardından, hemen Anayasa ve Adalet Karma Komisyonu'na havale edilmesi, standart bir prosedür. Bu komisyon, dosyaları inceleyerek ön rapor hazırlayacak; ardından Genel Kurul'da oylama yapılacak. Oylamada, dokunulmazlığın kaldırılması için nitelikli çoğunluk gerekiyor – ki bu, iktidar bloğunun ağırlığını bir kez daha test edecek. CHP ve İYİ Parti gibi muhalefet partileri, bu taleplere karşı sert bir duruş sergileyeceklerini şimdiden duyurdu.
Örneğin, Özel'in yakın çevresi, bu hamlenin "demokrasiye darbe" niteliğinde olduğunu vurgulayarak, Meclis'te protesto eylemleri planladıklarını ima etti. Komisyon çalışmaları sırasında, vekillerin savunma hakkı da devreye girecek; iddialara karşı beyanlar sunulacak ve tanıklar dinlenebilecek. Ancak geçmiş örnekler, bu süreçlerin ne kadar uzayabileceğini gösteriyor: Bazı dosyalarda inceleme aylarca sürerken, bazıları ise hızlıca Genel Kurul'a taşındı. Bu yedi dosyanın kaderi, sadece bireysel vekillerin değil, muhalefetin genel stratejisini de etkileyecek. Zira Özel gibi bir liderin dokunulmazlığının kaldırılması, CHP'nin iç dinamiklerini sarsabilir ve ittifakları yeniden şekillendirebilir. Siyasi analistler, bu gelişmenin 2026'daki yerel seçimler öncesi bir "ön uyarı" olabileceğini söylüyor; hükümetin muhalefeti zayıflatma çabalarının bir parçası olarak.
Bu olay, Türkiye'deki dokunulmazlık tartışmalarının tarihsel bağlamını da yeniden gündeme taşıdı. Hatırlanacağı üzere, 2016'daki anayasa değişikliğiyle dokunulmazlıkların kapsamı daraltılmış, yüzlerce vekilin dosyası Meclis'ten geçmişti. O dönemki süreç, FETÖ bağlantıları iddialarıyla şekillenirken, bugünkü dalga daha çok "terör propagandası" ve "cumhurbaşkanına hakaret" gibi suçlamalarla ilişkilendiriliyor – en azından kulislerde dolaşan söylentilere göre. Özgür Özel'in dosyası, özellikle son aylardaki miting konuşmaları ve sosyal medya paylaşımlarıyla bağlantılı görülüyor; hükümet yetkilileri, onun "toplumu kin ve düşmanlığa tahrik" ettiği yönünde iddialar dile getirmişti.
Benzer şekilde, Ali Mahir Başarır'ın hukukçu geçmişi, onu yargı eleştirilerinde ön plana çıkarıyor; Cemal Enginyurt'un ise bölgesel sorunlara dair çıkışları dikkat çekici. İYİ Parti vekilleri Gürban ve Ergun'un eklenmesi ise ittifak dinamiklerini karmaşıklaştırıyor; muhalefetin birleşik cephesi, bu noktada test ediliyor. Kamuoyu araştırmalarına göre, dokunulmazlık kaldırma talepleri halkın yarısını rahatsız ediyor; zira birçok vatandaş, bunu "siyasi cadı avı" olarak algılıyor. Sosyal medyada #DokunulmazlıkKaldırılmasın etiketiyle başlayan kampanyalar, binlerce paylaşım aldı ve genç seçmenleri mobilize etti. Bu dijital dalga, geleneksel medyanın ötesinde, olayın ulusal bir tartışmaya dönüşmesini sağladı.
Muhalefetin tepkileri, bu krizin en çarpıcı yönlerinden biri. CHP Genel Merkezi, dosyaların sunulduğu dakikalardan itibaren bir kriz masası kurdu; Özel'in talimatıyla parti sözcüleri, "Bu, demokrasiye karşı bir saldırı" temalı açıklamalar yaptı. Grup Başkanvekili Başarır, kendi dosyasını espriyle yorumlayarak, "Hukukçu olarak yargıya saygım sonsuz, ama bu saygı karşılıklı olmalı" dedi – bu sözler, sosyal medyada viral oldu. İYİ Parti cephesi ise daha sert bir tonda; Muğla Milletvekili Metin Ergun, "Meclis'i susturma girişimi, milletin iradesine hakarettir" diye konuştu. Bu açıklamalar, muhalefetin stratejik bir savunma hattı ördüğünü gösteriyor: Hem hukuki itirazlar hem de kamuoyu baskısı. Parti liderleri, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) taşınabilecek bir dosya hazırladıklarını ima etti; zira benzer davalarda Strasbourg'un kararları, iç hukuku etkilemişti. Öte yandan, iktidar kanadından henüz resmi bir yorum gelmedi; ancak Adalet Bakanı'nın genel bir açıklamasında, "Yargı bağımsızdır, süreçler şeffaf işler" vurgusu dikkat çekti. Bu sessizlik, stratejik bir bekleme olarak yorumlanabilir; zira komisyon çalışmaları sırasında ilk hamleler yapılacak. Siyasi gözlemciler, bu dosyalardan birinin bile kabulünün, muhalefette domino etkisi yaratabileceğini belirtiyor – özellikle Özel'in liderlik konumu, CHP'nin kongre takvimini hızlandırabilir.
Ekonomik ve sosyal bağlamda, bu dokunulmazlık krizi daha geniş bir resmin parçası. 2025'in son aylarında, enflasyonun rekor seviyeleri ve işsizlik oranlarının artması, hükümeti eleştirilere karşı hassas kılıyor. Özgür Özel'in son dönemde dile getirdiği "yoksulluk tuzağı" ve "eğitimde çöküş" uyarıları, bu soruşturmaların zamanlamasını şüpheli hale getiriyor. Dosyaların Meclis'e sunulması, aynı zamanda yeni yargı paketinin tartışıldığı bir döneme denk geldi; muhalefet, bu paketin "muhalifleri sindirme aracı" olduğunu savunuyor. Karma Komisyon'da görevli vekillerin beyanları, süreci renklendirecek: Bazıları "vicdani ret" çağrısı yaparken, diğerleri "milli irade" vurgusu yapacak. Bu tartışmalar, Meclis kürsüsünü bir arena haline getirecek ve canlı yayınlarda milyonlarca izleyiciyi ekran başına kilitleyecek. Kamu vicdanı ise ikiye bölünmüş durumda: Destekleyenler "suçlu kim olursa olsun hesap versin" derken, karşı çıkanlar "siyasi rakipleri etkisizleştirme" diyor. Sosyal medya platformlarında, vekillerin aile fotoğrafları ve çocuklarının görüntüleri paylaşılarak duygusal bir kampanya başlatıldı; bu, olayın insani boyutunu ön plana çıkarıyor.
Uluslararası yankılar da cabası. Avrupa Birliği'nin Türkiye raporunda, dokunulmazlık mekanizmalarının kötüye kullanımı eleştirilmişti; bu dosya dalgası, o raporu güncelleyecek bir malzeme sunuyor. ABD ve İngiltere'deki düşünce kuruluşları, hızlıca analizler yayınladı; "Türkiye'de muhalefet baskısı artıyor" başlıkları atıldı. Özgür Özel'in kendisi, henüz kişisel bir açıklama yapmadı; ancak parti kaynakları, onun "Meclis'te son sözü söyleyeceğini" belirtti. Bu sessizlik, stratejik bir hamle olarak görülüyor – zira erken bir çıkış, süreci etkileyebilir. İttifak ortağı İYİ Parti'nin tutumu ise kritik: Eğer dosyalara karşı ortak bir blok oluştururlarsa, oylama dengeleri değişebilir. Kulislerde dolaşan bilgilere göre, küçük partilerden fireler bekleniyor; bu, beklenmedik ittifaklara yol açabilir. Ekonomik piyasalar da bu siyasi belirsizlikten etkileniyor: Dolar kuru hafif bir sıçrama yaptı, borsa endeksi geriledi. Yatırımcılar, "siyasi risk primi"nin arttığını söylüyor; zira bu tür krizler, reform beklentilerini baltalıyor.
Peki, bu sürecin olası sonuçları neler? En kötü senaryoda, dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla soruşturmalar hızlanır ve yargılamalar başlar; bu, vekillerin koltuklarını kaybetmesine yol açabilir. En iyi senaryoda ise komisyon, dosyaları reddeder ve muhalefet moral kazanır. Tarihsel paralellikler de ilginç: 1990'lardaki Susurluk skandalı sonrası dokunulmazlık fırtınaları, siyasi depremler yaratmıştı. Bugün ise dijital çağın etkisiyle, her gelişme anında paylaşılıyor ve manipüle edilebiliyor. CHP'nin dijital ekibi, #AdaletMeclis'te kampanyasıyla karşı atağa geçti; milyonlarca etkileşim aldı. Bu, genç neslin siyasete ilgisini artırıyor – belki de bu kriz, yeni bir muhalefet dalgasının tetikleyicisi olur. Hükümetin amacı, eleştirileri susturmak mı, yoksa gerçekten hukuki bir adım mı? Cevap, komisyon toplantılarında gizli. Özgür Özel'in liderliği, bu fırtınada sınanacak; eğer ayakta kalırsa, CHP daha da güçlenebilir.
Sonuç olarak, Özgür Özel ve altı milletvekilinin dokunulmazlık dosyalarının Meclis'e sunulması, Türkiye'nin siyasi nabzını hızlandıran bir dönüm noktası. Bu yedi tezkerenin Anayasa ve Adalet Karma Komisyonu'ndaki yolculuğu, sadece bireysel kaderleri değil, demokrasinin geleceğini şekillendirecek. Muhalefetin direnci, iktidarın hamleleri, kamuoyunun vicdanı... Hepsi, bu sahnede rol alacak. 12 Aralık 2025, belki de tarih kitaplarında "dokunulmazlık krizi" olarak anılacak bir gün. Adalet arayışı, Meclis kürsüsünden taşacak ve sokaklara yayılacak. Bu hikaye, bitmedi; tam tersine, yeni bir bölümün başlangıcı. Siyasi arenada, kazanan vicdanlı olanlar olacak – en azından umutlar bunu söylüyor.




