Yüzyıllardır Gizlenen Büyük Sır Perdesi Aralanıyor: Kabir Azabı, Ruh ve Ölüm Anına Dair Sarsıcı Gerçekler

Eğer bugüne dek İslamiyet'i Kur'an'dan değil de atalardan, hocalardan ya da söylentilerden öğrendiyseniz, doğru sandığınız inançların tamamının aslında temelsiz olabileceği gerçeğiyle yüzleşmeye hazır olun. Zira Kur'an'da Allah'ın her şeyi en güzel şekilde açıkladığı beyan edilirken, özellikle ölüm anı ve ölümden sonraki hayat ile ilgili anlatılanların birçoğunun ayetler ışığında büyük bir yalan olduğu iddia ediliyor. Kandırılmış olabileceğimiz bu büyük yanılgılar zincirinde, ruhun yaygın inanışlardaki gibi bir varlık olmadığı, kabir azabının Kur'an'da yer alıp almadığı ve en çok merak edilen sorulardan biri olan "Ölüler kendisine Fatiha okuyan kişiyi tanır mı?" gibi konular mercek altına alınıyor. İşte bu kadim soruların Kur'an bütünlüğündeki cevapları ve dinin nasıl yozlaştırıldığına dair detaylı ve sarsıcı bir haber.

Dinin Değiştirilme Çabası: Rivayetler Üzerinden İnşa Edilen Yeni Bir Yaşam

Kur'an, baştan sona dikkatlice incelendiğinde, Allah'ın ilahlığını ve Rabbini (tek yönetici ve ilah olmasını) bilerek reddeden kafirler ile mümin görünümlü münafıkların, Allah'ın indirdiği halis dini (saf dini) değiştirmek istedikleri net bir şekilde görülmektedir. Kur'an'ın, Firavunlar, diktatörler ve kendilerini yeryüzünün Rabbi sananların çıkarlarına resmen çomak sokması, refahı belli zümrelerin tekelinde tutma çabalarına karşı çıkması bu durumu tetiklemiştir. Allah, indirdiği kitapta belirlenen ilkelerle, refahı dipten tepeye herkese eşit bir şekilde paylaştırmak, güçsüz toplumları güçlendirip özgürleştirmek istemiştir. Buna karşın kendi saltanatlarının yıkılmasını istemeyen bu kesimler, Kur'an'ı değiştirmeyi beceremeyince, Peygamberimizin üzerinden, yani hadis rivayetleri adı verilen birtakım söylemler üzerinden yeni bir din inşa ettiler.

Allah, bu konuda bizleri önceden uyarmış olmasına rağmen, Kur'an'dan uzaklaştırılan Müslümanlar, kim ne dediyse sorgulamadan, doğruluğunu Kur'an'dan teyit etmeden inandı. Oysa din, söylentiler üzerine, varsayımlar üzerine kurulamaz; eğer İslam dini diyorsak, bu ilimin tek kaynağı Kur'an'dır. Çünkü dinin tek sahibi Allah'tır ve bu yüzden Allah, Kur'an'da kendisini tek hüküm koyucu olarak tanımlar. Kur'an'da olmayan bir inanışı dine sokmaya çalışanlar ise ayetleri kendi siyasi ve menfaat çıkarlarına göre eğip büken zalimlerin ta kendisidir.

Peygamberin Rolü ve Yozlaştırılan Kavramlar

Kur'an'da altı çizilerek belirtildiği üzere, Hazreti Muhammed sadece bir insandır (beşerdir); doğaüstü güçleri yoktur, kendi düşüncelerini dine sokamaz ve yalnızca kendisine vahyedilene uyar. Allah, Enam Suresi 50. ayette, Peygamberimize "De ki: Ben size Allah'ın hazineleri benim yanımdadır demiyorum, görülmeyeni, duyulmayanı, geçmişi, geleceği de bilmem, ben size ben bir meleğim de demiyorum, ben yalnızca bana vahyedilene uyarım," dedirtir. Fussilet Suresi 6-7. ayetlerde de onun sadece bir insanoğlu olduğu, yani hata yapabilen, yiyen, içen, günah işleyebilen ve tövbe edebilen beşeri bir varlık olduğu vurgulanır. Buna rağmen, dine yeni beşeri inançlar sokmak isteyenler, "Peygamberimiz şöyle dedi, böyle dedi" diyerek yeni bir din ortaya çıkardılar.

Kur'an'ı okumayı zorlaştırmak, onu anlaşılmaz kılmak için de bazı kurallar uyduruldu. Örneğin, Kur'an'ın abdestsiz okunmayacağı, kadınların adet günlerinde Kur'an'a dokunamayacağı gibi, İslamiyet ile asla bağdaşmayan kurallar ortaya atıldı. Kur'an, sevap kazanmak için okunan değil, insanı ve toplumu bilinçlendirmek için indirilmiş bir anayasa kitabıdır, bir yaşam rehberidir. Maalesef Kur'an, insanlar tarafından anlaşılmadan, anlamını bilmeden tilavet edildi. Ala Suresi'nin ilk ayeti olan "İkra"nın anlamı bile çarpıtıldı; İkra sadece "oku" demek değil, "öğren ve öğret" demektir. Önce öğren ki, kimse seni Allah ile kandırmasın, sonradan dine konulan inançları İslamiyetten sanmayasın.

Ruh Kavramının Sırrı: Vahiy ve Furkan

Kur'an'ı değiştiremeyenler, surelerin, ayetlerin yerlerini değiştiremeseler de, bazı kelimelerin anlamlarını değiştirdiler. Bu kelimelerden biri de "ruh" kavramıdır. Şamanizm, Hristiyanlık ve Yahudilik gibi İslamiyet öncesi dinlerde ruh, insan ölünce içinden çıkan, buharlı bir varlık olarak tanımlanırken; Kur'an'ın Ölülere okunan bir kitap haline getirilmesiyle birlikte, ruh kavramı da değiştirildi. Çünkü Ölülere Kur'an okuyan kişilerin, ruhu yaşayan bir varlık gibi görmesi gerekmekteydi.

Oysa Kur'an ayetlerinde geçen ruhun vahiy olduğu belirtilir. Ruh kelime olarak "canlandıran" demektir ve Allah bu kavramı ayetleri için kullanmıştır; ayetleri okuyan kişi canlanır. İslamiyet'e göre ruh, Kur'an'ın Furkan sıfatıdır, yani hak ile batılı ayıran, kişiyi karanlıklardan aydınlığa çıkaran demektir. Ruh, Allah'ın ayetleridir ve kendisini Kılavuz edinen dirilere canlılık verir.

Ölüler Asla İşitemez: Kabir Azabı Diye Bir Şey Yok

Geldik en can alıcı soruya: Ölüler Fatiha okuyanı bilir mi, tanır mı? Bu konudaki gerçek, yüzyıllardır süregelen inanışları temelden sarsacak nitelikte. Allah'ın Fâtır Suresi 22. ayetteki net beyanı şudur: "Sen ise kabirdekilere (kabirdeki kişilere) işittiren biri değilsindir." Ölen kişinin kıyameti kopmuş, defteri dürülmüştür; artık onun akıbeti Allah'a kalmıştır. Ölülere Kur'an okumak, bir trafik kazasında hatalı davranması sonucu ölmüş birinin başında trafik kurallarını okumaya veya anlatmaya benzer; yani ölülere herhangi bir şeyi ulaştırmanın, duyurmanın mümkün olmadığına işaret edilmektedir. Kur'an'ın sadece ve sadece diri olanları uyarmak için indirildiği, Kur'an'ın Furkan sıfatıyla dirileri canlandırmak için indirildiği Yasin Suresi 70. ayette de açıkça belirtilmiştir.

Özellikle Kur'an bütünlüğüne bakıldığında, Kabir Azabı diye bir inancın temeli olmadığı görülür. Bu inanç, Şamanizm din kökenli olmasına rağmen, dine hadis ve rivayetlerle eklenmiştir. Oysa Kur'an, tek bir Hesaplaşma Günü olduğunu, onun da Ahiret (Kıyamet sonrası) Günü olduğunu belirtir. Ali İmran Suresi 185. ayette bu durum netleştirilmiştir: "Herkes ölümü tadacaktır. Yaptıklarınızın karşılığı size eksiksiz olarak da ANCAK kıyamet gününde verilecektir." Eğer kabir azabı olsaydı, iki tane hesap günü olması gerekirdi ki, bu durum Kur'an ayetleriyle çelişmektedir.

Ölümden Sonraki O An: İnsan Ne Kadar Süre Ölü Kalır?

Kur'an, ölüm ve dirilme arasında geçen sürenin, ölen kişi için çok kısa süreceğini ifade eder. Bir kişi öldüğünde, sanki kısa süreliğine bir uykuya dalmış gibidir ve Kıyamet gününde uyanacaktır. Herkes, o sürenin ne kadar geçtiğini merak ederken, Müminun Suresi 112-114. ayetlerde Allah, yeryüzünde yıl sayısı olarak ne kadar kaldıklarını sorduğunda, ölenlerin cevabı şok edicidir: "Bir gün veya günün bir kısmı kadar kaldık." Naziat Suresi 46. ayet de bunu destekler; dirildikleri gün, dünyada sanki bir akşam kadarını veya bir kuşluk vaktinden başkasını yaşamamış gibi olacaklardır.

Bu durum, kabirde uzun süren bir azap veya sorgulamanın olmadığına dair en güçlü kanıtlardan biridir. Ölen kişi için zaman mefhumu neredeyse yok olmuştur.

Kurtuluşun Tek Yolu: Hayattayken Tövbe ve Kur'an'a Yönelmek

Ölüm anı yaklaşan kişinin tövbesi ise ne yazık ki fayda sağlamaz. Yunus Suresi 90-92. ayetlerde, Firavun'un boğulma anında iman ettiğini söylemesine rağmen, Allah ona "Şimdi midir? İşte iş işten geçti!" diyerek tövbesini kabul etmemiştir. Tövbe, ölüm anında gerçekleşen pişmanlık değil, kişinin hayatında gerçekleştirdiği bilinçli bir devrimdir, yaptığı hatayı telafi etme ve Salih kul kimliği kazanma gayretidir.

İktidarın Camilerde Okutmak İstemediği Ayet ve Seccade Tartışmasının Perde Arkası Açığa Çıkıyor!
İktidarın Camilerde Okutmak İstemediği Ayet ve Seccade Tartışmasının Perde Arkası Açığa Çıkıyor!
İçeriği Görüntüle

İnsanın yapması gereken, sağlığında iken Kur'an'ı kendisine kılavuz edinmeli, Fatiha suresini ölmüşlere değil, kendisine okumalıdır. Çünkü Fatiha, dinin, kulluğun, sadece Allah'tan yardım istemenin bir özetidir. Bu yüce kitabı anlamak ve hayata geçirmek, kandırılmaktan kurtulmanın ve hakikate ulaşmanın tek yoludur.