Türkiye'nin terörle mücadele ve barış sürecindeki en hassas adımlarından biri olan İmralı ziyaretleri, son dönemde tutanakların gizliliğiyle ilgili tartışmalarla yeniden gündemin zirvesine tırmandı. Gazeteci Saruhan Oluç'un detaylı açıklamaları, komisyonun İmralı'daki Abdullah Öcalan görüşmesine dair hazırlanan raporun nasıl kısaltıldığını ve bu özetin neden şeffaflık ilkesine aykırı olduğunu ifşa ediyor. 16 sayfalık kapsamlı bir raporun imzalanarak kabul edildiği halde, sadece 4.5 sayfalık bir özetin okunması, komisyon üyeleri arasında büyük tepkilere yol açtı. Bu durum, sürecin siyasi niteliğini ve Öcalan'ın paylaştığı görüşlerin toplumdan neden gizlendiğini sorgulatıyor. Peki, bu gizlilik Türkiye'nin uzlaşı arayışını nasıl baltalıyor ve tam metnin paylaşılması neden zorunlu? Konuyu derinlemesine inceleyelim.

Saruhan Oluç, İmralı ziyaretinin ardından komisyonun hazırladığı raporun detaylarını ele alarak başlıyor. Ziyaret sonrası hazırlanan belge, tam 16 sayfa uzunluğunda ve tüm komisyon üyeleri tarafından imzalanmış bir şekilde kabul edilmiş. Bu rapor, Öcalan'la yapılan görüşmenin ayrıntılı bir kaydını içeriyor ve komisyonun resmi belgesi olarak nitelendiriliyor. Ancak, asıl tartışma burada patlak veriyor: Komisyon toplantısında, bu 16 sayfalık tam rapor yerine, sadece 4.5 sayfalık bir özet metin okunuyor. Üstelik bu özet, hiçbir üye tarafından imzalanmamış ve resmi bir nitelik taşımıyor. Oluç, bu yaklaşımı sert bir şekilde eleştiriyor: "Bu doğru bir tutum değil dedik, çünkü tüm üyelerce imzalanmış bir kayıt yok." Bu itiraz, komisyonun temel çalışma prensiplerine aykırı bir durum yarattığını gösteriyor. Tam raporun imzalı olması, onun bağlayıcı ve güvenilir bir belge olduğunu kanıtlarken, özetin imzalanmaması, sürecin keyfi bir şekilde yönetildiğine işaret ediyor.

Ekrem İmamoğlu Davası Adalet İsyanı
Ekrem İmamoğlu Davası Adalet İsyanı
İçeriği Görüntüle

Bu özetleme sürecinin ötesinde, Oluç'un vurguladığı bir başka kritik nokta, özetin subjektif yapısı. Özet, tam metinden rastgele seçilmiş cümlelerden oluşuyor ve bu cümleler bağlamlarından koparılmış halde sunuluyor. Oluç, bu durumu günlük hayattan bir örnekle açıklıyor: Bir metni özetlemeniz istendiğinde, sizin özetinizle bir başkasının özeti muhtemelen birbirinden farklı olacaktır. "Eğer sana bir metnin özetini istersem ve aynı metnin özetini bir başkasına istersem, çıkan özetler büyük ihtimalle birbirinden farklı olur," diye belirtiyor. Bu subjektivite, raporun tarafsızlığını zedeliyor ve komisyon üyelerinin görüşme hakkında tam bilgiye erişimini engelliyor. Tam raporun paylaşılmaması, sadece teknik bir hata değil; sürecin bütünlüğünü bozan bir siyasi tercih olarak görülüyor. Oluç, bu özetin bağlam dışı alıntılarının, Öcalan'ın sözlerini çarpıtabileceğini ve kamuoyunda yanlış algılara yol açabileceğini savunuyor.

Komisyonun genel çalışma dinamikleri de bu gizliliği anlamak için önemli. Oluç'a göre, komisyon daha önce Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı ve bakanlardan gelen gizli bilgileri, 10 yıllık sır kapsamı altında paylaşmış. Bu toplantılarda ulusal güvenlik açısından hassas veriler tartışılmış ve komisyon üyeleri bu bilgilere erişim sağlamış. Ancak, ironik olan şu: Öcalan'la yapılan görüşmenin detayları, bu kadar kritik ulusal güvenlik bilgilerini paylaşan komisyon üyelerinden bile gizleniyor. "MİT Başkanı ve bakanlarla bilgi paylaşırken neden Öcalan görüşmesi komisyon üyelerinden gizli tutuluyor?" diye soruyor Oluç. Bu çifte standart, sürecin şeffaflık ilkesine uymadığını ve siyasi bir sansür uygulandığını düşündürüyor. Komisyonun, terörle mücadele ve barış sürecini denetleyen bir organ olarak, tam bilgiye erişim hakkının ihlal edildiğini vurguluyor. Bu durum, komisyonun etkinliğini azaltıyor ve üyeler arasında güvensizlik yaratıyor.

Öcalan'ın görüşmesinin niteliği de tartışmaların merkezinde yer alıyor. Oluç, bu toplantının bir siyasi değerlendirme oturumu olduğunu ve Öcalan'ın süreç hakkındaki görüşlerini paylaştığını belirtiyor. Bu görüşler, Öcalan'ın fikirlerini aktarmaktan ibaret; yani STK'lar, akademisyenler ve sendikalarla yapılan danışma toplantılarına benzer bir nitelik taşıyor. "Öcalan esasen görüşlerini iletti ve süreç hakkında fikirlerini paylaştı. Yani toplumdan gizlenecek bir şey yok," diyor Oluç. Bu benzetme, görüşmenin gizliliğinin gereksizliğini ortaya koyuyor. Eğer bu bir siyasi değerlendirme ise, neden tam metin kamuoyuyla paylaşılmıyor? Oluç, bu gizliliğin, sürecin siyasi doğasını gizleme çabası olduğunu ima ediyor. Öcalan'ın sözleri, barış sürecine dair önemli ipuçları içeriyor olabilir; ancak özetin kısmi aktarımı, bu ipuçlarının çarpıtılmasına yol açıyor. Toplumun, bu görüşlerden haberdar olma hakkı olduğunu savunan Oluç, gizliliğin uzlaşıyı engellediğini düşünüyor.

Prosedürel hatalar, krizin bir başka boyutu. Komisyon toplantılarında tam raporun okunmaması, üyelerin itirazlarına rağmen özetin kabul edilmesi, demokratik denetim mekanizmalarını zedeliyor. Oluç, bu tutumun "doğru bir yaklaşım olmadığını" tekrarlıyor ve tüm üyelerin katılımıyla imzalanmış bir kaydın zorunlu olduğunu belirtiyor. Bu prosedür ihlali, komisyonun meşruiyetini sorgulatıyor. Eğer özet bile imzalanmıyorsa, bu belge nasıl resmiyet kazanacak? Oluç, bu sorunun, sürecin genelinde bir şeffaflık eksikliği yarattığını ve kamuoyunun güvenini sarstığını ekliyor. Komisyonun, İmralı ziyaretini denetleyen bir organ olarak, tam erişime sahip olması gerektiğini vurguluyor. Bu hatalar, sadece teknik değil; siyasi bir strateji olarak yorumlanıyor ve barış sürecinin ilerlemesini tıkıyor.

Gizliliğin siyasi boyutu, tartışmaları daha da derinleştiriyor. Oluç, Öcalan'ın görüşmelerinin, sürecin siyasi yönünü yansıttığını ve bu yüzden toplumla paylaşılması gerektiğini savunuyor. Eğer bu görüşler, STK'larla yapılan danışma toplantılarına benziyorsa, neden bir ayrımcılık yapılıyor? "Toplumdan gizlenecek bir şey yok, Öcalan fikirlerini paylaştı," sözleri, bu siyasi doğanın altını çiziyor. Ancak, özetin subjektif seçimi, bu fikirlerin belirli bir yöne çekilmesine olanak tanıyor. Oluç, tam metnin yayınlanmasının, çarpıtmaları önleyeceğini ve uzlaşıyı güçlendireceğini düşünüyor. Bu gizlilik, hükümetin süreci yönetme tarzını eleştiriye açıyor ve muhalefetin şeffaflık taleplerini haklı çıkarıyor.

Tartışmaların sonuçları, Türkiye'nin barış arayışını doğrudan etkiliyor. Oluç'un açıklamaları, İmralı tutanaklarının gizliliğinin, komisyonun denetim rolünü zayıflattığını gösteriyor. 16 sayfalık raporun yerine 4.5 sayfalık özetin konulması, itirazlara rağmen kabul edilmesi, prosedürel ve siyasi bir skandal olarak nitelendiriliyor. Bu durum, Öcalan'ın siyasi değerlendirmelerinin toplumdan uzak tutulmasına yol açıyor ve güven krizini derinleştiriyor. Oluç, tam metnin paylaşılmasını talep ederek, sürecin şeffaflıkla ilerlemesi gerektiğini haykırıyor. Bu kriz, terörle mücadelede yeni bir dönemeç yaratırken, kamuoyunda farkındalık artırıyor.

Sonuç olarak, Saruhan Oluç'un bu ayrıntılı analizi, İmralı tutanakları gizliliğinin perde arkasını aydınlatıyor. Subjektif özetler, imzalanmamış belgeler ve gereksiz sansür, barış sürecini gölgeliyor. Oluç, tam raporun yayınlanmasını ve siyasi görüşlerin paylaşılmasını savunarak, uzlaşı yolunu işaret ediyor. Bu tartışmalar, Türkiye'nin 40 yıllık terör yükünden kurtuluşu için kritik; Oluç'un sesi, şeffaflık çağrısında yankılanmaya devam edecek. Toplumun tüm kesimleri, bu taleplere kulak vererek süreci güçlendirmeli.