Türkiye'nin adli koridorları, bir kez daha Gezi Parkı'nın yankılarıyla dolup taştı. Yıllar önce Taksim'in yeşil alanını savunan sesler, şimdi mahkeme salonlarında özgürlük için çarpışıyor; ünlü isimler kürsüye çıkıyor, eski dostluklar sınanıyor. Ama bu sefer, gülüşmeler arasında bir umut ışığı parladı – sanki o eski direniş ruhu, espriyle geri dönmüştü.
Nejat İşler, tanık kürsüsüne çıktığı o gergin anda, mahkeme başkanının sorularıyla yüzleşti. Başkan, "Ayşe Barım'ı tanıyor musunuz?" diye sordu. İşler, sakin bir gülümsemeyle, "Çok iyi tanırım, 23 yıldır beraber çalışıyoruz," diye yanıtladı. Salon bir an nefesini tuttu; Gezi'nin tozlu günleri, birden bire canlandı. Başkan devam etti: "Gezi Parkı'na katıldınız mı?" İşler, "Evet, iki-üç kez gittim. Ama tesadüfen, Bodrum'dan iş için İstanbul'a gelmiştim, gelmişken uğradım," dedi. Ardından, kritik soru geldi: "Ayşe Barım sizi yönlendirdi mi?" İşler'in gözleri parladı: "Hayır, beni yönetecek gücü yok. Gezi'ye DİSK üyesi olarak gittim, sendikamın çadırına uğradım. Ayşe'yi orada hiç görmedim, herhangi bir talimatı da olmadı." Bu sözler, sadece bir savunma değil; yılların birikmiş sadakatiydi.
İşler'in ifadesi, salonda dalga dalga yayıldı. Başkan, "Ayşe Barım size baskı kurar mı?" diye üsteledi. Oyuncu, hafif bir tebessümle, "Beraber yemek yediysek, en fazla hesabı ödemede ısrar eder," diye cevap verdi. Salon kahkahaya boğuldu; gergin hava, bir anda dağıldı. Bu espri, sadece bir anlık rahatlama değildi – İşler, Ayşe'nin karakterini, o güçlü ama nazik menajer yanını öyle bir özetlemişti ki, herkesin yüzünde bir tebessüm asılı kaldı. "Sosyal medya paylaşımlarınızı kim yönetiyor?" sorusuna gelince, İşler yine vurdu: "Elon Musk kapattı hesabımı, içerikleri hep kendim hallederim." Mahkeme başkanı bile gülümsedi; bu, sadece bir şaka değil, özgür iradenin zaferiydi.
Duruşma, ünlü tanıkların peş peşe kürsüye çıkmasıyla renklendi. Halit Ergenç, "Ayşe'nin yönlendirmesi olmadı, 23 yıldır çalışıyoruz, iş dışında baskısı hiç yoktu. Gezi'ye kendi irademle gittim, bildiriyi oracıkta okudum," dedi. Bergüzar Korel, eşinin elini sıkıca tutarken, "Hiçbir şekilde bizi Gezi'ye göndermedi, bireysel gittik, onu bile görmedik," diye ekledi. Mehmet Günsür, Rıza Kocaoğlu, Zafer Algöz gibi isimler de benzer çizgide konuştu: "Apolitik bir kadın, oyuncularına baskı yapmaz, Gezi'ye kendi isteğimizle katıldık." Enver Aysever ise, "Ayşe'yi pek tanımam ama başarılı biri, tahakküm kurduğuna şahit olmadım," diyerek noktayı koydu. İhbarcı Sedat Gül, SEGBİS'ten bağlanıp, "Şikayetimi hatırlamıyorum, sosyal medyadan gördüm diye yazdım," deyince, salon bir kez daha mırıldandı – bu dava, gerçekten neyin peşindeydi?
Ayşe Barım, kürsüye çıktığında gözyaşlarını zor tuttu. "Özgürlüğümden ve sağlıklı yaşam hakkımdan neden yoksunum? Beyin anevrizmam var, kalp sorunlarım, 248 gündür Silivri'deyim," diye haykırdı. Savunması, sadece kişisel bir feryat değildi; Gezi'nin tüm mağdurlarının sesiydi. 2013'te başlayan o barışçıl protestolar, ağaçlar için sokaklara dökülen kalabalıklar, şimdi 12 yıl sonra hâlâ yargılanıyordu. Ayşe, menajerlik yaparken, sektördeki tekelleşme iddialarıyla gözaltına alınmış, ama asıl suçlama Gezi'nin "planlayıcısı" olmakmış. Tanıklar, bu iddiayı yerle bir etti: Hiçbir baskı, hiçbir talimat yoktu; herkes kendi vicdanıyla gitmişti.
Bu duruşma, sadece bir mahkeme değildi; bir dönemin muhasebesiydi. Gezi, 2013'te milyonları ayağa kaldırmış, özgürlük taleplerini haykırmıştı. Ama sonrası? Yargılamalar, tutuklamalar, unutulmayan yaralar. Ayşe'nin davası, o yaraların hâlâ kanadığını gösteriyordu – sektörün ünlüleri, sessiz kalmadı, adliyeye akın etti. Selma Ergeç, Şükran Ovalı, Ceyda Düvenci gibi isimler destek için oradaydı; koridorlar, dayanışmayla doluydu. İhbarcının "Hatırlamıyorum" demesi, davanın temelsizliğini ortaya koydu; tanıkların bir ağızdan "Kendi irademizle" demesi, Gezi'nin ruhunu yeniden canlandırdı.
Geleceğe dair, bu tahliye umut verici bir işaret. Mahkeme, sağlık raporları ve tanık ifadelerini değerlendirip, Ayşe Barım'ı serbest bıraktı – 248 günün sonunda özgürlük. Ama bu, son değil; dava devam edecek, benzer davalar peşimizi bırakmayacak. Eğer ünlülerin bu cesareti dalga yaratırsa, Gezi mağdurları için adalet kapısı aralanır. Nejat İşler'in o esprili tokadı, sadece salonu güldürmedi; sistemi de sorgulattı. Elon Musk bile hesabını kapatsa, vicdanlar kapanmaz. Ayşe'nin gözyaşları, şimdi sevinç gözyaşlarına dönebilir; ama asıl zafer, o yeşil parkın hatırasını yaşatmak olacak.
Bu hikaye, Türkiye'nin sanat ve adalet kesişiminde bir dönüm noktası. İşler'in kürsüdeki duruşu, sadece bir tanıklığı değil; bir manifesto'yu andırıyordu. Salonun kahkahaları, Gezi'nin neşeli günlerini hatırlattı – direniş, bazen bir espriyle kazanılır. Ve Ayşe, özgür adımlarla sektöre dönerken, bizler soracağız: Bu yargılamalar ne zaman bitecek? Cevap, belki bir sonraki duruşmada, belki bir sonraki espride gizli. Ama belli ki, bu sesler susmayacak.





