Türkiye'de kadın hakları ve toplumsal cinsiyet eşitliği tartışmaları bir kez daha alevlendi. İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Mustafa Karataş'ın katıldığı bir televizyon programında yaptığı açıklamalar, kadın örgütlerinin yanı sıra geniş bir kesimden güçlü tepkilere neden oldu. Kanal7'de yayınlanan bir programda sarf edilen sözler, özellikle kadınlara yönelik şiddeti meşrulaştırdığı gerekçesiyle eleştirilirken, konu sosyal medyada da hızla gündem oluşturdu.
Tartışmalı açıklamalar yapan Karataş, program süresince zina konusunu ele aldı ve bu konudaki görüşlerini paylaştı. Öğretim üyesi, programda şu ifadeleri kullandı: "Zina eden kişi bilmeli ki, benim öldürülmem gerekiyor. Ben burada öldürülmedim, kanunlar öyle değil. Usulüne göre bir şey buldum kendime göre, kanuna. İnsanları yanılttım kurtuldum cezadan dedi ya, öbür tarafta büyük bir ölüm cezasına benzer bir cezayla karşılaşacak." Bu sözler, toplumda derin rahatsızlık yarattı ve kadın hakları savunucularının dikkatini çekti.

Kadın Dayanışma Komiteleri, söz konusu açıklamalara sessiz kalmadı. Örgüt, yaptığı basın açıklamasında, Karataş'ın sözlerinin kadınları doğrudan hedef aldığını ve şiddeti meşrulaştırıcı bir söylem taşıdığını vurguladı. Kadın Dayanışma Komiteleri'nin açıklamasında şu sert ifadeler yer aldı: "Her gün kadınlar ölürken bir öğretim üyesi çıkmış zinanın cezası ölümdür diye buyuruyor... Hadi oradan! Kadınlar her gün ölümle burun burunayken yeni fermanlar yayınlayanlar hakkında ne yapacaksınız?"

Açıklamada ayrıca, Türkiye'de kadına yönelik şiddetin ve kadın cinayetlerinin alarmverici boyutlara ulaştığı bir dönemde böyle söylemlerin toplumsal barışı tehdit ettiği belirtildi. Kadın Dayanışma Komiteleri, bu tür açıklamaların kadınlara yönelik şiddeti normalleştirdiğini ve faillerini cesaretlendirdiğini ifade ederek, devlet kurumlarını göreve çağırdı.

Türkiye'de Kadın Cinayetleri: Rakamlar Konuşuyor

Kadın örgütlerinin tepkisinin ardında yatan en önemli gerçek, Türkiye'deki kadın cinayetleri istatistikleridir. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu'nun verilerine göre, 2025 yılının ilk dokuz ayında 290 kadın hayatını kaybetti. Bu rakamlar, yılın tamamı değerlendirildiğinde daha da artış gösterebilir. Öldürülen kadınların büyük bir bölümü, ateşli silahlar ve kesici aletlerle saldırıya uğrarken, bazı kadınlar ise farklı yöntemlerle hayatlarını yitirdi.

Mustafa Karataş'ın Sözleri Türkiye'yi Ayağa Kaldırdı: Kadın Dayanışma Komiteleri'nden Tarihi Sertlikte Tepki!
Mustafa Karataş'ın Sözleri Türkiye'yi Ayağa Kaldırdı: Kadın Dayanışma Komiteleri'nden Tarihi Sertlikte Tepki!
İçeriği Görüntüle

İstatistikler, kadınların büyük çoğunluğunun tanıdıkları kişiler tarafından hedef alındığını gösteriyor. Dünya genelinde yapılan araştırmalar, kadın cinayetlerinin yaklaşık yüzde 58'inin kadının en yakın çevresindeki kişiler tarafından işlendiğini ortaya koyuyor. Bu durum, kadınların en güvende olmaları gereken yerlerde bile tehdit altında olduklarını gözler önüne seriyor.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu'nun yayınladığı raporlara göre, 2025 yılının ilk altı ayında ateşli silahlarla hayatını kaybeden kadın sayısı 78 olarak kaydedildi. Kesici aletlerle saldırıya uğrayarak yaşamını yitiren kadın sayısı ise 36'ya ulaştı. Bu veriler, kadınlara yönelik şiddetin Türkiye'de ciddi bir toplumsal sorun olduğunu bir kez daha kanıtlıyor.

Prof. Dr. Mustafa Karataş Kimdir?

Tartışmaların merkezindeki isim Prof. Dr. Mustafa Karataş, İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nde görev yapan bir akademisyen. 2000 yılında yardımcı doçent olarak başladığı akademik kariyerinde, 2008'de doçent, 2013'te ise profesör unvanını aldı. Karataş, aynı zamanda Kanal7'de yayınlanan "Muhabbet Kapısı" programının sunucusu olarak da tanınıyor. Program, din ve güncel konuların ele alındığı bir format taşıyor.

Karataş, daha önce de çeşitli konulardaki açıklamalarıyla gündem oluşturmuştu. İslam'ı doğru anlamak ve yaşamak konusunda toplumu bilgilendirmeyi amaçladığını belirten Karataş, sosyal medya hesaplarında da aktif bir şekilde paylaşımlarda bulunuyor. Ancak son dönemde yaptığı açıklamalar, farklı toplumsal kesimlerde farklı yankılar uyandırıyor.

Kadın Dayanışma Komiteleri: Şiddete Karşı Mücadelenin Öncüsü

Kadın Dayanışma Komiteleri, Türkiye'de kadınlara yönelik şiddet, sömürü, ayrımcılık ve yoksulluğa karşı mücadele eden önde gelen kadın örgütlerinden biri. "Şiddete, sömürüye, ayrımcılığa, baskıya ve yoksulluğa karşı yalnız değilsin! Biz varız!" sloganıyla hareket eden komiteler, emekçi mahallelerde, işyerlerinde ve kampüslerde kadınları bir araya getirmeyi hedefliyor.

Kadın Dayanışma Komiteleri, daha önce de kadın cinayetlerine dikkat çekmek amacıyla çeşitli kampanyalar ve basın açıklamaları düzenlemişti. Örgüt, devlet kurumlarını kadın cinayetlerini önleme konusunda daha aktif adımlar atmaya çağırırken, İçişleri Bakanlığı ve ilgili kurumlara yönelik sürekli olarak sorumluluk hatırlatmalarında bulunuyor. Son dönemde "Suçlusunuz" ve "Hesap vereceksiniz" kampanyalarıyla dikkat çeken KDK, kadınların sesini duyurmak için mücadelesini sürdürüyor.

Devlet Kurumlarına Eleştiri: Sessizlik Kabul Edilemez

Kadın Dayanışma Komiteleri'nin açıklamasında, devlet kurumlarının kadın cinayetleri konusunda yeterli önlem almadığı ve sessiz kaldığı vurgulandı. Örgüt, kadınların her gün şiddet tehdidiyle karşı karşıya olduğu bir ortamda, yetkili kurumların sorumluluk alması gerektiğini belirtti. Özellikle İçişleri Bakanlığı'nın, kadına yönelik şiddetin önlenmesi konusunda etkin politikalar üretmesi ve uygulaması gerektiği ifade edildi.

Türkiye, kadına yönelik şiddetin önlenmesi konusunda uluslararası sözleşmelere taraf olan bir ülke. Ancak uygulama aşamasında yaşanan sorunlar ve yetersizlikler, kadınların güvenliğini tehdit etmeye devam ediyor. Kadın örgütleri, yasaların uygulanmasında yaşanan aksaklıkların ve koruma mekanizmalarının yetersizliğinin kadınları savunmasız bıraktığını sıklıkla dile getiriyor.

Toplumsal Tepkiler ve Sosyal Medya Gündeminde Yer Alması

Prof. Dr. Mustafa Karataş'ın sözleri, yalnızca kadın örgütlerinden değil, sosyal medya kullanıcılarından da yoğun tepki aldı. Konu, kısa sürede Twitter, Instagram ve Facebook gibi platformlarda en çok konuşulan başlıklar arasına girdi. Kullanıcılar, Karataş'ın açıklamalarını eleştirirken, kadına yönelik şiddetin meşrulaştırılmasına karşı ortak bir duruş sergiledi.

Birçok sosyal medya kullanıcısı, akademisyenlerin ve kamuoyu önünde konuşan kişilerin söylemlerinde daha dikkatli olması gerektiğini vurguladı. Özellikle kadınların toplumda zaten maruz kaldığı ayrımcılık ve şiddetin, bu tür açıklamalarla daha da normalleştirildiği ifade edildi. Bazı kullanıcılar ise, özgür düşünce ve ifade özgürlüğü çerçevesinde farklı görüşlerin de tartışılabileceğini savundu, ancak bu görüşlerin şiddeti teşvik etmemesi gerektiğini belirtti.

Akademik Camiadan ve Sivil Toplumdan Beklentiler

Bu tartışma, akademik camianın ve sivil toplum kuruluşlarının sorumluluklarını da gündeme getirdi. Akademisyenlerin, toplumu bilgilendirme ve aydınlatma görevlerinin yanı sıra, söylemlerinde daha dikkatli olmaları gerektiği vurgulanıyor. Özellikle dini ve ahlaki konularda yapılan açıklamaların, toplumsal barışı zedelememesi ve herhangi bir grubu hedef almaması bekleniyor.

Sivil toplum kuruluşları ise, kadına yönelik şiddetle mücadelede daha görünür olmaları ve politika yapıcılar üzerinde baskı oluşturmaları gerektiğini belirtiyor. Kadın örgütlerinin yanı sıra, insan hakları savunucuları ve hukuk alanında faaliyet gösteren kuruluşlar da bu konuda aktif rol alıyor.

Kadına Yönelik Şiddetle Mücadelede Alınması Gereken Önlemler

Uzmanlar, kadına yönelik şiddetin önlenmesi için çok yönlü bir yaklaşım gerektiğini belirtiyor. Öncelikle, yasaların etkin bir şekilde uygulanması ve şiddet mağdurlarının korunması için gerekli mekanizmaların güçlendirilmesi gerekiyor. Ayrıca, toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda farkındalık yaratılması ve eğitim sisteminde bu konulara yer verilmesi önem taşıyor.

Kadın sığınmaevlerinin sayısının artırılması, psikolojik destek hizmetlerinin yaygınlaştırılması ve ekonomik bağımsızlık sağlanması için politikalar geliştirilmesi de önerilen adımlar arasında. Kadınların iş gücüne katılımının artırılması ve ekonomik olarak güçlendirilmesi, şiddet döngüsünden kurtulmalarını kolaylaştıracak faktörler arasında sayılıyor.

Medyanın Rolü ve Sorumluluğu

Bu tartışma, medyanın toplumsal meselelere yaklaşımını da sorgulatıyor. Televizyon programlarında yapılan açıklamaların geniş kitlelere ulaştığı göz önüne alındığında, program yapımcılarının ve yayıncıların da sorumluluk taşıdığı vurgulanıyor. Özellikle tartışmalı konularda dengeli bir yaklaşım sergilenmesi ve farklı görüşlere yer verilmesi bekleniyor.

Medya organlarının, kadına yönelik şiddeti körükleyici söylemler yerine, bu konuda farkındalık yaratan ve çözüm odaklı içerikler üretmesi gerektiği belirtiliyor. Ayrıca, kadın cinayetlerinin haberleştirilmesinde de dikkatli olunması ve mağdurların mahremiyetinin korunması önem taşıyor.

Sonuç: Toplumsal Diyalogun Önemi

Prof. Dr. Mustafa Karataş'ın açıklamaları ve ardından gelen tepkiler, Türkiye'de kadına yönelik şiddet konusunun ne kadar hassas ve önemli olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Bu tartışma, toplumun farklı kesimlerinin bu konuda ortak bir dil oluşturma ihtiyacını da ortaya koydu.
Kadınların güvenliğinin sağlanması, toplumsal barışın ve adaletin tesis edilmesi için vazgeçilmez bir unsur. Bu hedefe ulaşmak için devlet, akademi, medya, sivil toplum ve bireysel olarak herkesin üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmesi gerekiyor. Kadına yönelik şiddeti meşrulaştıran her türlü söylem ve eyleme karşı net bir duruş sergilenmesi, toplumsal değişimin ilk adımlarından biri olacak.

Kadın Dayanışma Komiteleri gibi örgütlerin mücadelesi, bu konuda toplumsal bilincin artırılmasında önemli bir rol oynuyor. 2025 yılının "Aile Yılı" olarak ilan edildiği bir dönemde, kadınların güvenliği ve hakları konusunda atılacak somut adımlar, bu yılın gerçek anlamını bulmasını sağlayacak.