Türkiye'de kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri, toplumun en hassas ve acil çözüm bekleyen konularının başında gelmektedir. Bu denli yüksek bir toplumsal hassasiyetin olduğu bir dönemde, kamuoyunun yakından tanıdığı bir ismin, televizyon ekranlarından yaptığı açıklamalar büyük bir infiale yol açtı. Söz konusu açıklamalar, sadece siyasi değil, aynı zamanda hukuki ve toplumsal vicdan açısından da derin tartışmaları beraberinde getirdi. Bu durum, kadınların hak ve yaşam mücadelesini yürüten örgütleri anında harekete geçirdi ve Türkiye'nin dört bir yanından sert bir tepki dalgası yükseldi.

Tartışmanın merkezinde, İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Mustafa Karataş yer alıyor. Karataş, katıldığı bir televizyon programında, İslami hukuk bağlamında "zina" kavramına değinirken, "Zina eden bilmeli ki, benim öldürülmem gerekiyor. Ben burada öldürülmedim, kanunlar öyle değil. Bu dünyada cezadan kurtulsa öbür tarafta ölüm cezasına benzer bir cezayla karşılaşacak" ifadelerini kullandı. Bu sözler, özellikle "Zinanın cezası ölümdür" şeklinde özetlenerek, sosyal medyada ve haber sitelerinde hızla yayıldı ve büyük bir tepkiyle karşılandı.
Bu sözlere en sert ve örgütlü tepki, Kadın Dayanışma Komiteleri (KDK)'nden geldi. KDK, yaptığı açıklamada, Karataş'ın ifadelerinin kadınları doğrudan hedef aldığını, kadına yönelik şiddeti ve hatta cinayeti meşrulaştırıcı bir zemin hazırladığını vurguladı. Komiteler, bu tür söylemlerin, Türkiye'de her gün yaşanan kadın cinayetleri gerçeği göz önüne alındığında, kabul edilemez olduğunu belirtti. KDK, Karataş'ın sözlerinin, kadınların yaşam hakkını tehdit eden ve toplumsal barışı bozan bir nitelik taşıdığını savundu.
Kadın Dayanışma Komiteleri, tepkilerini sadece hukuki ve toplumsal çerçevede bırakmayarak, aynı zamanda oldukça sert ve doğrudan bir dille ifade etti. KDK'nın açıklamasında, "Bu dünyada yasalar izin vermiyor diye öldürülmediyse öbür dünyada göze alsınmış zina yapan ölümü. Hadi oradan! Kadınlar her gün ölümle burun burunayken yeni ölüm fermanlarına sessiz kalmayacağız" ifadeleri dikkat çekti. Bu çıkış, Karataş'ın sözlerinin yarattığı rahatsızlığın boyutunu ve kadın örgütlerinin bu konudaki kararlılığını gözler önüne serdi. KDK, bu tür fetvaların, kadınların hayatını kaybetmesine neden olan şiddet sarmalını beslediğini ve bu nedenle bilimsel ve akademik unvan taşıyan kişilerin bu tür söylemlerden kaçınması gerektiğini belirtti.
Prof. Dr. Mustafa Karataş'ın bu sözleri, Türkiye'nin laik hukuk sistemi ile dini referanslar arasındaki hassas dengeyi bir kez daha gündeme taşıdı. Kadın Dayanışma Komiteleri'nin tepkisi, bir yandan kadınların yaşam hakkını savunurken, diğer yandan da bu tür tartışmalı söylemlerin toplumsal alanda yarattığı tehlikelere dikkat çekiyor. Bu olay, kadınların hak mücadelesinin ne denli hayati ve sürekli olduğunu bir kez daha kanıtlamış oldu. Tartışmanın, önümüzdeki günlerde de siyaset, hukuk ve medya gündemini meşgul etmesi bekleniyor.
            
            
                            
                            
                            



