Gerçek Gündem Haberleri

Muhalefeti Böldüren Tehlikeli Gizli Güç Kim?

Ana muhalefet partisini felakete sürükleyen, ittifakları parçalayan ve milyonlarca seçmeni korkutan o "Kontrolsüz Çete"nin kim olduğu nihayet ortaya çıktı. Partiyi yalnızlaştıran kirli siyasi oyunun tüm detayları ve kritik isimlerin uyarıları için hemen tıklayın!

Türkiye siyasetinin tansiyonu, Meclis açılış resepsiyonunda muhalefet liderlerinin iktidar kanadıyla verdiği fotoğraflar ve bu fotoğrafların ardından gelen "linçe varan" tepkilerle tavan yaptı. Demokrasi, hukuk ve ekonomi alanında yaşanan büyük tahribat nedeniyle, halkta oluşan öfke ve endişe, doğal olarak bu sorunların ana sorumlusuna iltifat eden liderlere yöneldi. Tepkilerin sertleşmesini anladığını belirten yorumcular, özellikle Erdoğan'ın karşısında "hayranvari" bakışlar, mutlu pozlar ve "güç sarhoşluğuna kapılmış" vücut dilleri sergileyen liderlerin infial yarattığını ifade ediyor. Hatta muhalefetin en kritik isimlerinden Ali Babacan, bu saldırılara tepki göstererek, "Kurtuluş yok tek başına" diyenlerin, ana muhalefetin yalnızlaşması durumunda daha da yalnızlaşacağını dile getirdi. Ancak tartışmanın odak noktası, masum bir eleştirinin ötesine geçerek, muhalefet cephesinin içinden gelen ve tüm siyasi geleceği tehdit eden karanlık bir gücün varlığına işaret ediyor.

Kontrolsüz Troll Çetesi İktidarın En Büyük Hizmetkârı mı Oluyor?

Gelen tepkileri doğal karşılamakla birlikte, Levent Gültekin, bu öfke nöbetlerinin bir kısmının işi hakarete kadar vardırdığını belirtiyor. CHP'nin kendi içinde olmasa bile kendini CHP'li gösteren, İmamoğlu'na yakın troll kafalı akademisyeni, siyasetçisi ve sosyal medya kullanıcılarının, önüne gelene hakaret ederek, sanki geri kalan muhalif oylara ihtiyaçları yokmuş gibi davrandığı öne sürülüyor. Levent Gültekin, bu grupların estirdiği "bizim oylarımızla meclise girdiniz" saçmalığının dayanılmaz bir noktaya ulaştığını, oysa ittifakın bir "at pazarlığı" sonucu gerçekleştiğini ve o pazarlığı yapan baş aktörlerden birinin Özgür Özel olduğunu Halk TV'de kendisinin açıkladığını hatırlatıyor.

Bu grupların kategorik karşıtlığı, çok tehlikeli bir noktaya ulaşmıştır. Levent Gültekin şahsi düşüncesi olarak, bu isimlerin "saraya çalıştıklarını" düşündüğünü ifade ediyor. Çünkü iktidar, varlığını, CHP’yi yalnızlaştırarak, klikleştirerek ve "eski CHP" dedikleri yere hapsederek sürdürmektedir. Muharrem İnce'nin dahi bu kafa yapısının bir parçası olduğunu söyleyen Gültekin, İnce’nin 2023'te partiyi FETÖcülükle ve PKK’nın kucağına yatmakla suçladığını, oysa bugün Ali Babacan'ı hedef alan trollerden şikayet eden de kendisi olduğunu belirtiyor.

Yalnızlaşan CHP: Kaybedilen Seçimlerin Tekrarlanan Senaryosu

Levent Gültekin, bu kategorik karşıtlığın, 2014, 2018 ve 2023 seçimlerinde "nasıl olsa biz kazanıyoruz" duygusuyla yapılan hataların bir devamı olduğunu ileri sürüyor. 2014'te Ekmelettin İhsanoğlu'nun adaylığı, 2018'de Muharrem İnce'nin kışkırtmasıyla ortak aday arayışının engellenmesi ve 2023'te de aynı duygularla hareket edilmesi sonucu, "yüzde 100 kazanılacak seçimin" kaybedildiğini vurguluyor.

Şimdi aynı durum yaşanmaktadır: Trollerin saldırıları, muhalif kesimde, "Abi muhtemel bir CHP iktidarına ben oy vermem" psikolojisinin yayılmasına neden olmaktadır. İnsanlar, muhalifken dahi kendilerini boğan bu kafa yapısının, iktidar olduğunda neler yapabileceği endişesiyle ürkmektedir. Oysa, yüzde 51 oy almanın zorunluluğu göz önüne alındığında, yüzde 0,5'e bile ihtiyaçları vardır; 2023 seçiminin 0,75 puanla kaybedildiğini hatırlatıyor.

Bu kafa yapısının, hakaret ederek Deva Partili, İyi Partili ve DEM Partili seçmenleri CHP'den uzaklaştırdığı ve bu durumun doğrudan "saraya çalışmak" anlamına geldiği net bir şekilde dile getiriliyor. Levent Gültekin, sarayın zorlanarak başaramadığı CHP'yi yalnızlaştırma projesine bu fanatik CHP'lilerin büyük hizmet sunduğunu iddia ediyor.

Özgür Özel’in Eksik Hamlesi: Özür Dilemek Yetmiyor

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, yaşanan bu krizde altı lideri arayarak troller adına özür dilediğini ifade etse de, Levent Gültekin bu hamleyi yetersiz buluyor. Gültekin'e göre, Özel'in yapması gereken, sadece özür dilemek değil, bu trolleri "susturabilecek" ve "itibarsızlaştırabilecek" bir liderlik sergilemek, yani **"ayar vermek"**tir. Özel'in bu kişilere "Hadi lan sen kim oluyorsun da CHP adına konuşuyorsun?" demesi gerektiğini, aksi takdirde bu insanlar bir taraftan genel merkezde ağırlanıp poz verirken, bir taraftan da yanlış yapmaya devam edeceğini belirtiyor.

Ayrıca, bu grupların çifte standardına dikkat çekiliyor: Dışarıdakiler iktidarla görüşünce işbirlikçi ilan edilirken, kendi genel başkanlarının bir hafta on gün önce MHP ile koalisyon konuştuğunu görmezden geldikleri belirtiliyor. Levent Gültekin, hakaret derecesine varan eleştirilerin sadece nifak soktuğunu ve muhalif seçmenin, "Siz bir daha alırsınız bizim oyumuzu" diyerek yeminler ettiğini görüyor.

İmamoğlu'ndan Kritik Hata: "Kürtleri Aday Yapma Cesareti" Tartışması

Siyasi geleceğini İmamoğlu'na bağlamış olan bu çetenin etkisi sürerken, Ekrem İmamoğlu'nun Le Monde gazetesine verdiği mülakatta kullandığı bir ifade de büyük tepki topladı. İmamoğlu, hakkında açılan davaları anlatırken, "Belediye listelerime Kürt adaylar koymaya cesaret ettim" ifadesini kullandı ve bu yüzden terörden yargılandığını söyledi.

Levent Gültekin, bu cümlenin anlamının anlaşılır olduğunu (Kürt hareketinden birileriyle ittifak yaptım), ancak "ifadesinin çok tehlikeli ve çok yanlış" olduğunu vurguluyor. Bu söylem, daha önce CHP'de Kürtlerin hiçbir makama gelemeyeceği, hatta belediye başkanı olamayacağı gibi yanlış bir algı yaratmaktadır. Gültekin, bunun "Kürtlere haksızlık" olduğunu ve onları PKK'nın saflarına itme çabası taşıdığını, çünkü milliyetçi Kürtlerin "bizden değilsen Kürt değilsin" söylemini desteklediğini belirtiyor. İmamoğlu'nu, kendisini belediye başkanı yapan Kemal Kılıçdaroğlu'nun da Kürt olduğunu hatırlatarak, "Kürtle Alevi de oldu, muhafazakar dindar da oldu" diye liyakati savunması gereken bir liderin, etnik vurgu yapmasını eleştiriyor. İmamoğlu’nun bu adımı "pragmatik siyasetçi" refleksiyle, köprüyü geçene kadar Kürtlerle ittifak kurma eylemi olarak değerlendiriliyor.

Hukuk Dışılıkta Zirve: Ayşe Barım ve Can Atalay Davaları

Gündemin bir diğer yakıcı maddesi ise yargıdaki akıl almaz durum. Gazeteci Ayşe Barım'ın 250 gün süren soruşturmanın ardından tahliye edildikten sonra, bir gün geçmeden yeniden tutuklanması yargıdaki keyfiliği gözler önüne seriyor. Levent Gültekin, dosyanın hakimi olan mahkemenin tahliyede diretmesine rağmen, dosyadan zerre kadar haberi olmayan bir üst mahkemenin itirazı kabul edip kadını yeniden tutuklatmasının "garabet" olduğunu söylüyor.

Bu tip davaların (Ayşe Barım, Can Atalay, Fatih Altaylı) iktidara hiçbir faydası olmadığını, aksine toplum nezdinde AK Parti karşıtlığını büyüttüğünü ve kendilerine "ayaklarına sıktıklarını" belirtiyor. Hukuk dışılık ve vicdansızlık nedeniyle, Erdoğan karşıtlığının o kadar katılaştığı ki, artık adayın kim olduğunun önemsiz hale geldiği bir psikolojiye doğru ilerlendiği vurgulanıyor.

Can Holding Skandalı: Devlet Büyükleri Kim?

İş dünyasına yönelik operasyonlarda ise Can Holding’in sahibi Kemal Can'ın da aralarında bulunduğu altı kişinin tutuklanması gündeme geldi. Kemal Can'ın ifadesinde, Ciner, Bilgi Üniversitesi ve Doğa Koleji'ni, "devlet büyüğü ve üst düzey devlet yetkililerinin yönlendirilmesiyle satın aldığını" söylemesi şok etkisi yarattı.

Levent Gültekin, Can Holding'in yıllardır iktidarla iş tuttuğunu, Doğa Koleji’nin nominal değer olan 250 bin liraya (peşkeş çekilerek) devredilmesinin dahi iktidarın onayı olmadan mümkün olmadığını belirtiyor. Ancak soruşturmanın en can alıcı noktası, savcının ifadede, "Kim bu devlet büyükleri?" sorusunu sormamış olmasıdır. Bu durum, işin ucunun nereye gideceğinin bilindiğini ve yargılamanın bu kısımlardan değil, sadece kaçakçılık ve para aklama meselesinden yürüyeceğini gösteriyor.

Enflasyon Çıkmazı ve Merkez Bankası'nın Utanmazlığı

Son olarak, yüzde 33'e çıkan yıllık enflasyon karşısında, Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan'ın enflasyonun sebebini halka yüklemesi büyük tepki topladı. Karahan, ülke içindeki 500 milyar dolarlık "yastık altı" stokunun enflasyonla mücadeleyi zayıflattığını öne sürdü.

Levent Gültekin bu açıklamayı "utanmazlık" olarak nitelendiriyor. Ona göre, asıl sebep, iktidarın "seçim kazanmak için" faiz politikalarını batırması ve güvensiz ortam yaratmasıdır. İnsanlar, bankalara ve devlete güvenmediği için (Can Holding vakası gibi), mallarına el konulabilir endişesiyle paralarını yastık altında tutmaktadır. Hukukun olmaması güven ortamını yok ederken, Merkez Bankası'nın halkı suçlaması, "hem korkak hem de utanmaz" olduklarının göstergesidir. Ülkenin dünyanın en yüksek enflasyona sahip ilk üç ülkesinden biri haline gelmesinin sorumluluğu, seçim kazanmak için ekonomiyi feda edenlerdedir.

Çözüm Sürecinin Kilidi: Demirtaş mı, Öcalan mı?

Tüm bu siyasi çalkantılar sürerken, avukatların Selahattin Demirtaş için 8 Ekim'de görülecek tahliye başvurusu da kritik önem taşıyor. Levent Gültekin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AHİM) kararı olmasına rağmen Demirtaş'ın serbest bırakılmayacağını tahmin ediyor. Bunun nedenlerinden biri, sadece iktidarın değil, Öcalan ve Kandil'in de Demirtaş'ın çıkmasını istememesi olasılığıdır. Demirtaş dışarı çıktığında, Öcalan gölgede kalacak ve Kürt meselesini Öcalan'ın serbest bırakılmasına indirgeyen mevcut siyasi aktörler (DEM) liderliklerini kaybedeceklerdir; zira Demirtaş, konuyu demokratik haklar zeminine çekerek büyük bir aktöre dönüşecektir. Bu nedenle, Demirtaş cezaevinde olduğu sürece barış süreci toplum nezdinde kabul görmemektedir; çıktığında ise mevcut liderler için risk teşkil etmektedir.