Türkiye'nin ekonomik gündeminde rezerv seviyeleri her zaman kritik bir rol oynar ve son gelişmeler bu konuyu bir kez daha ön plana çıkarıyor. Piyasalar, altın fiyatlarındaki dalgalanmaların yarattığı etkileri yakından izlerken, döviz rezervlerindeki hareketler de dikkat çekici bir hal alıyor. Bu durum, hem yerli yatırımcıları hem de uluslararası gözlemcileri düşündüren unsurlarla dolu.
Yarın resmi olarak açıklanacak 17-24 Ekim haftasındaki rezerv rakamı, piyasalara önemli bir işaret verecek. Aslında, altın etkisinden ayrıştırıldığında haftalık rezervden döviz satışı 5.7 milyar dolar düzeyinde gerçekleşmiş. Ancak altın fiyatlarındaki düşüş nedeniyle, haftalık erimenin 11 milyar doları bulduğu görülüyor. Bu rakamlar, rezervlerdeki gerilemenin devam edebileceğini işaret ediyor.
Faizin açıklandığı geçen perşembe günü, yüklü döviz satışları gözlemlenmiş fakat ertesi gün CHP kayyum davasının iptaliyle beklenen döviz girişi gerçekleşmemiş. Aynı gün İmamoğlu’na casusluk davası açıklamasıyla olumlu etkinin yumuşadığı, cuma günü sadece 200 milyon dolarlık rezerv artışı yaşanmasıyla netleşmiş. Bu gelişmeler, siyasi tansiyonun rezerv seviyelerine yansımasını gösteriyor.
Özetle, enflasyonla mücadeledeki zorluklar, buna rağmen faiz indiriminin sürdürülmesi, siyasi tansiyondaki yükseklik ve altın fiyatlarındaki dalgalanma başta olmak üzere küresel finans gelişmeleri, rezervlerde büyük düşüşlere yol açmış. Bu faktörler, piyasaların dengesini etkilemeye devam ediyor.
“Altın fiyatları çok düştü artık rezervde o kadar düşüş yaşanmaz” diye düşünmek yanıltıcı olabilir çünkü bundan sonra da erime devam edecek. Altın fiyatlarındaki düşüş devam ederse, erime rakamları yine büyük olur. Ancak enflasyonla mücadelede gelinen nokta itibariyle, Merkez Bankası’nın kurları sıkı tutmak istediği ve bunun için döviz rezervlerinden satışa devam etmek zorunda olduğu anlaşılıyor.
Zaten mevsimsel olarak döviz açığının yaşandığı bir döneme girilmiş durumda. Turizm sezonu açılana kadar, yani gelecek yıl mayısa kadar Türkiye’nin döviz ihtiyacı yaşanan bir dönem söz konusu. Buna ek olarak, geçen yıl olduğu gibi, yılın sonuna kadar enflasyon rakamı yüzde 32’nin çok üzerine çıkmasın diye, kurların neredeyse sabite yakın bir düzeyde gitmesi sağlanmaya çalışılacak.
Ne kadar sağlanabilir bilinmez ama rezerv erirken alınması çok zor olan faiz indirim kararının aralıkta zora gireceğini söylemek mümkün. Bu durum, ekonomi yönetiminin önünde yeni zorluklar yaratıyor.
Rezerv erimesinin piyasalara etkisi de önümüzdeki dönem çok tartışılacak. Rezervlerden satış, karşılığı TL’nin piyasadan çekilmesi anlamına geleceği için, piyasaların sıkışması doğal bir sonuç. Bu sıkıntının reel sektörü, özellikle KOBİ’leri nasıl etkileyeceği önemli bir konu. Piyasalar iyice sıkışınca, siyasi baskının artması kaçınılmaz olacak. Bunun sonucu olarak bazı sektörlere sübvansiyonlu krediler gündeme gelebilir. Buna kamu bankalarından konut kampanyaları eklendiğinde, enflasyonu indirmek için yapılanlar sonunda enflasyonu artırabilir.
Eski Merkez Bankacı, iktisatçı Ali Çufadar, sosyal medya mesajında, Merkez Bankası döviz satınca piyasanın sıkışmasının doğal olduğunu belirtiyor. Böylece Merkez Bankası’nın daha az zarar edeceğini, Hazine’ye ödenen faizin azalacağını, piyasada likiditenin daralacağını, piyasada likidite azalacağı için kredi sıkılaşmasının daha net hissedileceğini hatırlatıyor.
Özetle, bizim gibi ülkelerde enflasyonun düşürülmesi için kur istikrarının ne kadar önemli olduğunun bir kez daha ortaya çıktığını vurguluyor. Merkez Bankası, zamanında yapamadığını yine gecikmeli yapıp, tekrar kur istikrarına odaklanacak gibi görünüyor.
Bu noktadan sonra enflasyonun hedeflere inmesi ise neredeyse imkansız hale geliyor. Rezervlerdeki bu dalgalanmalar, ekonomik stratejilerin yeniden gözden geçirilmesini gerektiriyor.

Son gelişmeler, rezerv yönetiminin geleceğini şekillendirirken, piyasaların bu değişimlere nasıl uyum sağlayacağı merak konusu. Altın fiyatlarındaki hareketler ve döviz satışlarının etkisiyle rezervlerdeki düşüş trendi, enflasyon hedeflerini zorluyor. Bu süreçte, Merkez Bankası'nın adımları yakından takip edilecek.
Piyasaların sıkışması, reel sektör üzerindeki baskıyı artırırken, sübvansiyonlu krediler ve konut kampanyaları gibi önlemler gündeme gelebilir. Bu adımlar, kısa vadede rahatlama sağlasa da uzun vadede enflasyon dinamiklerini etkileyebilir.
Kur istikrarının önemi bir kez daha ön plana çıkarken, enflasyonla mücadelede yeni yaklaşımlar gerekebilir. Rezerv erimesinin devam etmesi, faiz indirimlerini zorlaştırarak ekonomik dengeleri değiştirebilir.
Tüm bu unsurlar, Türkiye ekonomisinin önündeki fırsatları ve zorlukları belirliyor. Gelecek haftalarda açıklanacak veriler, bu tabloyu daha netleştirecek.
            
            
                            
                            
                            



