Malatya’nın tarih kokan topraklarında, insanlık tarihine ışık tutan bir keşif daha gün yüzüne çıktı. Arslantepe Höyüğü, UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’nde yer alan ve binlerce yıllık hikayeleri barındıran bu eşsiz mekan, bir kez daha arkeologları ve tarih tutkunlarını büyüledi. Ancak bu kez ortaya çıkan bulgu, sadece tarihi değil, aynı zamanda damak tadını da ilgilendiriyor. Çünkü burada, yaklaşık 3 bin yıl öncesine ait bir fırında, kağıt kebabına benzer bir yöntemle et pişirildiği anlaşıldı. Bu keşif, geçmişle günümüz arasında lezzetli bir köprü kuruyor ve adeta tarihin mutfağına bir kapı aralıyor.
Arslantepe Höyüğü, Malatya’nın sadece birkaç kilometre uzağında, Orduzu beldesinde yer alan bir arkeolojik hazine. Milattan önce 5 bininci yıldan itibaren yerleşim yeri olarak kullanılan bu höyük, Mezopotamya ile Anadolu’nun kesişim noktasında, medeniyetlerin buluşma merkezi olmuş. Geç Hitit dönemine ait kalıntılarla dolu bu bölgede, her kazı yeni bir sürprizle karşılıyor. Ancak son kazılar, sadece tarihçileri değil, mutfak kültürüne ilgi duyan herkesi heyecanlandıracak bir bulguyla sonuçlandı. Höyüğün kuzey kesiminde sürdürülen çalışmalar, geçmişin yemek alışkanlıklarına dair inanılmaz ipuçları verdi.
Kazılar, ağustos ayının sıcak günlerinde başladı. Arslantepe Höyüğü Kazı Heyeti Başkanı Prof. Dr. Francesca Balossi Restelli’nin liderliğinde yürütülen çalışmalar, höyüğün kuzeyinde yoğunlaştı. Ekip, titizlikle toprağı kazarken, bir binanın içinde dikkat çekici bir yapıya rastladı. Bu, yüzeyin altına gömülü, tandıra benzer bir fırındı. Ancak bu fırın, sıradan bir tandır değildi. İçerisindeki pişmiş toprak ocak ayakları ve çok sayıda hayvan kemiği, bu yapının ekmek pişirmekten çok daha özel bir amaç için kullanıldığını gösteriyordu. Arkeologlar, bu fırının et yemekleri için tasarlandığını fark ettiğinde, heyecan doruğa ulaştı.
Fırının yapısı, modern kağıt kebabı yöntemine çarpıcı bir benzerlik gösteriyordu. Kağıt kebabı, Malatya mutfağının en sevilen lezzetlerinden biri. İnce doğranmış etlerin, sebzelerle birlikte yağlı kağıda sarılarak fırında pişirilmesiyle hazırlanan bu yemek, bugün hala sofralarda yerini koruyor. 3 bin yıl önceki fırında bulunan kalıntılar, etlerin benzer bir yöntemle, belki de kil kaplar veya yapraklar içinde pişirildiğini düşündürüyor. Bu bulgu, Malatya’nın yemek kültürünün kökenlerinin ne kadar derinlere uzandığını gözler önüne seriyor. Peki, bu fırında tam olarak neler pişiriliyordu? Hangi tatlar, hangi hikayeler bu fırının ateşinde hayat buluyordu?
Kazılar sırasında ortaya çıkan hayvan kemikleri, dönemin insanlarının beslenme alışkanlıklarına dair önemli ipuçları verdi. Kemikler arasında koyun, keçi ve sığır gibi hayvanların izleri bulundu. Bu, Geç Hitit döneminde yaşayan insanların et ağırlıklı bir beslenme düzenine sahip olduğunu gösteriyor. Ancak fırının tasarımı, sadece etin değil, özel bir pişirme yönteminin de peşinde olduklarını düşündürüyor. Fırının zeminin altına gömülü olması, ısıyı uzun süre muhafaza ederek düşük sıcaklıkta yavaş pişirme sağlıyordu. Bu yöntem, etin lezzetini koruyarak yumuşacık olmasını sağlıyor olmalıydı. Modern mutfakta “slow cooking” olarak bilinen bu teknik, binlerce yıl önce Malatya’da zaten biliniyordu.
Prof. Dr. Francesca Balossi Restelli, bulgular karşısında duyduğu heyecanı gizleyemiyor. Kendisi, bu fırının sadece bir mutfak aracı olmadığını, aynı zamanda dönemin sosyal ve kültürel yapısına dair önemli bilgiler sunduğunu belirtiyor. Fırının bulunduğu bina, muhtemelen önemli bir ailenin veya topluluğun merkeziydi. Burada hazırlanan yemekler, sadece günlük ihtiyaçları karşılamak için değil, belki de özel ziyafetler ve ritüeller için yapılıyordu. Bu, Arslantepe Höyüğü’nün sadece bir yerleşim yeri değil, aynı zamanda bir sosyal merkez olduğunu da kanıtlıyor. Restelli, Malatya’nın yerel şeflerini höyüğe davet ederek, bu tarihi fırında modern kağıt kebabı pişirmeyi öneriyor. Bu fikir, geçmişle bugünü birleştiren bir lezzet şöleni vaat ediyor.
Peki, bu fırın nasıl çalışıyordu? Arkeologlar, fırının iç yapısını incelediklerinde, ocak ayaklarının ateşi yönlendirmek ve ısıyı eşit dağıtmak için kullanıldığını fark etti. Fırının zeminin altına gömülü olması, ısı kaybını en aza indiriyor ve etin uzun süre düşük sıcaklıkta pişmesini sağlıyordu. Bu, modern fırınlarda kullanılan teknolojilere şaşırtıcı derecede benziyor. Bulunan kemiklerdeki yanık izleri ve fırının içindeki kül kalıntıları, bu yapının yoğun bir şekilde kullanıldığını gösteriyor. Belki de bu fırın, bir topluluğun bir araya geldiği, hikayelerin paylaşıldığı ve lezzetlerin kutlandığı bir merkezdi.
Bu keşif, sadece arkeolojik bir bulgu değil, aynı zamanda kültürel bir köprü. Malatya’nın bugünkü mutfak kültürüyle 3 bin yıl önceki yemek alışkanlıkları arasında inanılmaz bir bağ kuruluyor. Kağıt kebabı gibi geleneksel bir yemeğin kökenlerinin bu kadar eskiye dayanması, Malatya’nın gastronomi mirasının ne kadar köklü olduğunu ortaya koyuyor. Yerel halk, bu bulgudan büyük bir gurur duyuyor. Sosyal medyada, özellikle Malatyalılar arasında, bu keşif büyük yankı uyandırdı. Birçok kişi, “Dedelerimiz binlerce yıl önce kebap yapıyormuş, bu bizim kanımızda var!” gibi esprili yorumlarla bu haberi kutladı.

Ancak asıl sürpriz, fırının içinde bulunan bir başka detayda gizli. Arkeologlar, fırının yakınlarında kil tabletler üzerinde bazı çizimler ve yazılar buldu. Bu tabletler, henüz tam olarak çözülememiş olsa da, yemek tariflerine veya ritüellerle ilgili talimatlara işaret ediyor olabilir. Eğer bu tabletler, bir kebap tarifini içeriyorsa, bu insanlık tarihinin bilinen en eski yemek tariflerinden biri olabilir. Bu olasılık, tarihçileri ve gastronomi uzmanlarını şimdiden heyecanlandırıyor. Tabletlerin çözülmesi için çalışmalar devam ederken, bu bulgunun dünya mutfak tarihine yepyeni bir sayfa açabileceği düşünülüyor.
Malatya’nın Arslantepe Höyüğü, sadece bir arkeolojik alan değil, aynı zamanda insanlığın ortak mirasının bir parçası. 3 bin yıllık fırında keşfedilen kebap sırrı, geçmişin lezzetlerini günümüze taşıyor. Bu fırın, sadece et pişirmek için kullanılan bir araç değildi; bir topluluğun bir araya geldiği, hikayelerin anlatıldığı ve kültürün yaşatıldığı bir merkezdi. Malatya’nın kağıt kebabı, artık sadece bir yemek değil, binlerce yıllık bir mirasın simgesi. Bu keşif, hem tarih hem de mutfak tutkunlarını bir araya getirerek, geçmişin ateşinde pişen lezzetlerin izini sürmeye davet ediyor. Belki de bir gün, bu tarihi fırında yeniden kebap pişirilecek ve geçmişle gelecek, aynı sofrada buluşacak.