Tarihin akışını değiştiren, adeta bir bombardıman gibi arka arkaya gelen gelişmelerle dolu bir süreçten geçiyoruz. Uzmanlar, meslek hayatlarında böylesine yoğun bir gündem görmediklerini dile getiriyor. Günler ilerlerken, ardı arkası kesilmeyen haberler zinciri, dünyanın artık eskisi gibi bir yer olmayacağı hissiyatını yaratıyor. Soğuk Savaş sonrası dönemin hatta belki de İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana ilk kez küresel güç dengeleri, bu denli radikal ve hızla değişen bir sürecin içine girmiş durumda. Bu değişimin tam merkezinde yer alan Türkiye için ise, atılacak her adımın hayati önemi bulunuyor.
NATO'da Büyük Çatlak ve Ukrayna'nın Yalnız Bırakılışı
Dünya siyasetinin temel direklerinden biri olan NATO, tarihinde benzeri görülmemiş bir durumla karşı karşıya. Brüksel'deki kritik Dışişleri Bakanları toplantısına ilk kez bir Amerikan Dışişleri Bakanı katılmıyor. Daha da çarpıcı olanı, Pentagon’un NATO telefonlarını açmaması iddiası. Bu durum, Amerika Birleşik Devletleri'nin İttifak içindeki rolünü ve Avrupa'nın güvenliğine yönelik yaklaşımını kökten sorgulatıyor. Tüm bunlar yaşanırken, ABD Özel Temsilcisi Moskova'da Vladimir Putin ile kapalı kapılar ardında beş saat süren kritik bir görüşme gerçekleştirdi. Avrupa güvenliğini ilgilendiren bu görüşmede, NATO'dan tek bir temsilcinin dahi yer almaması, Washington ve Moskova'nın doğrudan karar aldığı yeni bir küresel hiyerarşinin oluştuğunu gösteriyor. Avrupalı liderler ise ne olup bittiğini ancak sonradan öğreniyor.
Bu diplomatik dışlanma, Ukrayna üzerindeki baskıyı da artırıyor. Rusya, açıkça "Avrupa savaşmak istiyorsa biz hazırız, buyursunlar" mesajını verirken, NATO'nun askeri komite başkanı dahi "önleyici vuruş" (preemptive strike) seçeneğini en üst düzeyde dile getiriyor. Ukrayna'nın en önemli finansal dayanaklarından biri de bu süreçte çöküş riskiyle karşı karşıya. Avrupa Merkez Bankası (ECB), Rusya'nın Avrupa'da dondurulmuş 300 milyar Avroluk varlığından elde edilen kârların tazminat ve fonlama planlarında kullanılması teklifini reddetti. ECB, hukuki riskleri gerekçe göstererek, 185 milyar Avroluk potansiyel zarardan kaçınmak istediğini açıkça belirtti. Daha da şaşırtıcı olanı ise Washington'dan Avrupa Birliği'ne giden gizli mesaj: Barış sağlandıktan sonra bu paranın Rusya'ya geri verileceği bilgisi. Bu durum, Amerika'nın bu devasa varlıkları, küresel dengeleri yeniden kurma çabasıyla, özellikle Çin'e karşı bir pazarlık kozu olarak kullanma hamlesi şeklinde yorumlanıyor. Ukrayna'nın 2026-2027 için ihtiyacı olan 90 milyar Avroluk fon açığını kapatacak hiçbir mekanizması kalmaması, ülkenin göz göre göre yalnız bırakıldığını ve sahanın Rusya'ya terk edildiğini gözler önüne seriyor.
Güney Amerika'da Savaş Suçu İddiaları ve Çin'in Uyarısı
Küresel gerilim sadece Avrupa ile sınırlı değil; Güney Amerika'da da tansiyon zirvede. Venezuela'ya yönelik askeri bir saldırı ihtimali her an masada dururken, ABD iç siyasetinde ciddi bir çatlak yaşanıyor. Senato'daki azınlık lideri, kara kuvvetlerinin konuşlandırılması durumunda, başkanı durdurmak için **"Savaş Yetkileri Kararı"**nı derhal Kongre'ye getireceklerini açıkladı.
Ancak Karayipler'deki operasyonlarla ilgili ortaya çıkan şok edici bir gerçek, durumu daha da karmaşık hale getirdi: İddialara göre, daha önce "terör hedefleri" olarak vurulan bazı noktaların aslında sivil hedefler olduğu ve bunun uluslararası hukuka göre bir savaş suçu teşkil ettiği belirtiliyor. Beyaz Saray ve Savunma Bakanlığı, sorumluluğu komutanlara atarak bir "yalan hikaye" yaratmaya çalışırken, Pentagon sözcüsü canlı yayında operasyonun doğrudan başkanın talimatıyla vurulduğunu açıklayarak Savunma Bakanı'nı ve Beyaz Saray'ı yalanladı. Bir sivilin annesinin uluslararası mahkemede dava açması ise, bu olayın başkan açısından azil sürecini bile başlatabilecek hassas bir dengeyi ortaya çıkarıyor.
Tüm bunlar yaşanırken, Çin askeri eylemden vazgeçilmesi yönünde açık bir uyarıda bulundu. Günlük 200 bin varil petrol aldığı Venezuela'da, 60 milyar dolarlık alacağı ve petrol sahalarında hissedar şirketleri bulunan Çin, ülkeye yapılacak herhangi bir askeri müdahaleye çok sert tepki vereceğinin sinyalini veriyor. Bu durum, ABD'nin küresel stratejisinde Çin'e karşı bir cephe oluşturmak için Rusya'yı yanına çekme hamlesi olarak yorumlanıyor.
TSK'dan Suriye Sınırında Kritik Mesaj ve İkircikli Siyaset
Küresel dengelerdeki bu büyük kırılma, Türkiye'nin bölgedeki manevra alanını güçlendirmiş olabilir. Türkiye gündeminde ise son günlerde artan gerilimin ardından dikkat çeken bir gelişme yaşandı: Türk Hava Kuvvetleri'ne ait bir uçakla TSK heyetinin Halep'e, Deir Hafir cephe hattına inmesi ve burada denetim gerçekleştirmesi. Bu hareketlilik, yoğun İHA (İnsansız Hava Aracı) keşif uçuşları ile destekleniyor.
Uzmanlar, yalanlanmayan bu ziyaretin, YPG/SDG yöneticilerine yönelik çok net bir mesaj olduğunu belirtiyor. İddialar, Şam yönetimine acil görüşme talebi ileten YPG'nin, en hassas bölge olan Derizor kırsalından çekilmeyi teklif ettiğini gösteriyor. Bu ziyaretin, yakın zamanda Deir Hafir çevresindeki köylere yönelik, Türkiye'nin yönettiği sınırlı sert bir tırmanma veya IŞİD'e giden yol üzerinde kısa süreli bir harekat sinyali olabileceği üzerinde duruluyor. Cumhurbaşkanı'nın sessizliği ve MHP liderinin çıkışları sonrasında gelen bu askeri hareketlilik, Türkiye'nin küresel kırılmadan doğan fırsat penceresini değerlendirme çabası olarak görülüyor.
Öte yandan, iç siyasette Kürt siyasi hareketinin ikircikli tutumu eleştiri konusu olmaya devam ediyor. Tarihsel süreçte silahlı mücadele ile siyaset arasındaki alana sıkışan hareketin, Gezi olaylarını küçümsemesi ve 2010 Anayasa Referandumu'nda dolaylı olarak iktidara katkı sunması gibi kritik hataları, bugün gelinen noktadaki siyasi yalnızlığının temel nedeni olarak gösteriliyor. Kandil ve İmralı arasındaki derin yarılmada, siyasetin her zaman tarihin yanlış yerinde durduğu ve demokratikleşme fırsatlarını teptiği vurgulanıyor.
Ekonomi ve Toplumda Çifte Standart Endişesi
Tüm bu jeopolitik sarsıntılar yaşanırken, Türkiye ekonomisindeki temel çelişkiler de mercek altına alınıyor. Uzmanlar, büyüme ve enflasyon arasındaki bağın koptuğunu belirterek, ekonomideki "ikili hukuk" durumunun bir benzeri olan "ikili ekonomi" fotoğrafına dikkat çekiyor. Bir yandan düşen CDS primleri ve büyüme verileri ile ekonominin düzeldiği havası yaratılırken, diğer yandan asgari ücretli ve emeklilere yapılan düşük zam oranları ile cumhurbaşkanlığı bütçesindeki yüksek artış arasındaki uçurum büyüyor.
Ekonomi yönetiminin temel odağının, sahadaki toplumsal veriler değil, uluslararası finans çevrelerinin Türkiye'ye nasıl bakacağı olduğu ifade ediliyor. Yapılan resmi açıklamalarda ne asgari ücret ne memur maaşları ne de genç işsizliği gibi toplumsal sorunların yer almaması, rakamlarla örtüşmeyen bir "makyaj" çabası olarak değerlendiriliyor.
Önemli bir başka gelişme ise, kamuda üst düzey bürokratlara yönelik 30.000 TL’lik maaş düzenlemesi. Gerekçe olarak, iyi eğitim almış kilit noktalardaki bürokratların geçinememesi gösterilse de, bu durum öğretmen, polis, doktor, hemşire ve mühendis gibi milyonlarca kamu çalışanının kapsam dışı bırakılması anlamına geliyor. Bu düzenleme, örtülü bir nepotizm yaratarak, liyakatsizliğin ve ahlaksızlığın zirve yaptığı bir Türkiye fotoğrafını pekiştiriyor.
Bu vahim tabloyu tamamlayan son haberler ise, toplumdaki çürümeyi gözler önüne seriyor:
-
Karabük'te tefecilik iddiasıyla aralarında imam ve müezzinin de bulunduğu kişilere operasyon düzenlenmesi.
-
Daha da şok edici olanı, bir adliyedeki Adli Emanet Bürosu katibinin, emanet kasasından 25 kilo altın ve 55 kilo gümüş olmak üzere toplam 80 kilo değerli madeni çalarak ailesiyle birlikte yurt dışına kaçması.
Adliyelerin soyulduğu, din görevlilerinin tefecilik yaptığı bu fotoğraf, Türkiye'nin içinden geçtiği vasatın boyutlarını gösteriyor. Dünya jeopolitiğindeki büyük satranç tahtasında yeni hamleler konuşulurken, ülkenin bu ahlaksızlık, namussuzluk ve liyakatsizlik zirvesiyle nasıl bir gelecek inşa edeceği endişe yaratıyor. Önümüzdeki saatler ve günler, bu küresel ve yerel kırılmaların getireceği yeni gelişmelere gebe.




