Günlük hayatın koşuşturmacasında, kahve alırken, marketten dönerken ya da online alışverişte elinizi attığınız o kredi kartı, bir anda en yakın dostunuzdan düşmanınıza dönüşebiliyor. Türkiye'de milyonlarca insan, bu küçük parçaya bel bağlıyor; faturalar, taksitler, acil ihtiyaçlar derken borçlar birikiyor. Ama ya bir gün ödemeler aksarsa? O zaman hikaye değişiyor, çünkü ekonomi zaten diken üstünde. Enflasyonun gölgesinde, faizlerin baskısıyla herkes nefesini tutmuş, "Bu sefer nasıl geçer?" diye hesap yapıyor. Peki, sizinki nasıl? Belki de her şey yolunda gidiyordur, ama bir anlık dalgınlık her şeyi altüst edebilir. Bu satırları okurken, kendi kart ekstrenizi bir gözden geçirin derim – çünkü önünüzde uzanan yol, beklediğinizden daha engebeli olabilir.

İşte tam burada, o korkutucu eşik devreye giriyor: 90 gün kuralı. Yasal düzenlemelere göre, kredi kartı borcunuzu üst üste üç ay –tam 90 gün– ödemezseniz, işler ciddileşiyor. Borcunuz birden "takip" statüsüne düşüyor; yani banka penceresinden öteye, mahkeme kapılarına uzanan bir yol açılıyor. Düşünün, sabah kalkıp maaşınıza bakıyorsunuz ve birden haciz bildirimi geliyor. Veya evdeki birikimleriniz, arabalarınız, hatta küçük bir arsanız –hepsi el koyma riskiyle karşı karşıya. Bankalar beklemiyor; icra takibi başlatıyorlar ve bu, sadece bir uyarı değil, gerçek bir fırtına. Son dönemde, ekonomik daralma ve yüksek faiz ortamında, düzenli ödeme yapamayanların sayısı roket gibi fırladı. Merkez Bankası verilerine göre, kredi kartı borçları 2025'in ilk yarısında yüzde 20'lere varan bir artış gösterdi, ki bu da milyonlarca aileyi etkiliyor. Uzmanlar boşuna demiyor: "Bu, finansal intihar gibi bir şey." Minimum ödemeyle günü kurtarmaya çalışanlar, fark etmeden borcun katlanarak büyüdüğünü görüyor – faizler üstüne biniyor, gecikme zammı ekleniyor ve hoop, ufukta kara bulutlar.

Peki, bu kural nasıl işliyor, adım adım bakalım ki aklınızda net otursun. İlk ayda, banka nazikçe hatırlatıyor: Mesajlar, e-postalar, hatta telefon aramalarıyla "Ödeyin lütfen" diyorlar. Ama siz hâlâ erteleyince, ikinci ayda işler kızışıyor. Gecikme faizi devreye giriyor –ki 1 Ekim 2025 itibarıyla Merkez Bankası'nın son kararıyla akdi faiz yüzde 4,50'ye, gecikme faizi ise yüzde 4,80'e indirildi, ama hâlâ korkutucu bir yük. Bu indirim, biraz nefes aldırdı tabii; önceki aylarda yüzde 5'leri aşan oranlar insanları boğuyordu. Yine de, idari takip süreci başlıyor, kredi sicilinizde ilk çatlaklar oluşuyor. Üçüncü aya gelindiğinde ise tam bir felaket: 90 gün doluyor ve yasal takip kapıyı çalıyor. Kara listeye –yani Kredi Kayıt Bürosu'nun o meşhur siciline– adınız yazılıyor. Artık yeni kredi mi? Unutun gitsin. Yeni kart mı? Hayal. Konut kredisi, araç finansmanı –hepsi rafa kalkıyor, en az 5 yıl boyunca. İcra dağ gibi geliyor; maaşınızın dörtte biri haczedilebiliyor, banka hesaplarınız donduruluyor, malvarlığınıza el konabiliyor. Bir tüketici avukatı yakın zamanda bir röportajında şöyle demişti: "Bu süreç, domino etkisi yaratıyor; bir borç, tüm hayatı zincire vuruyor."

1 Ocak 2026'dan İtibaren Telefon Faturalarında Dev Zam Dönemi Başlıyor!
1 Ocak 2026'dan İtibaren Telefon Faturalarında Dev Zam Dönemi Başlıyor!
İçeriği Görüntüle

Bu tabloyu daha da renklendiren, son yıllardaki ekonomik dalgalanmalar. Hatırlayın, 2023'te enflasyon zirve yaptığında, kredi kartı harcamaları patladı – herkes nakit yerine taksit peşindeydi. Ama 2024'e gelindiğinde, faizlerin tırmanmasıyla ödemeler tıkanmaya başladı. 2025'te ise, seçim sonrası belirsizlikler ve küresel resesyon sinyalleriyle işler iyice karardı. Eylül ayında yayınlanan bir rapora göre, kredi kartı gecikmeli borçları yüzde 15 artmış; özellikle gençler ve orta gelirli aileler en çok etkilenenler. X'te dönen paylaşımlara bakın: "90 gün doldu, şimdi ne yapacağım?" diye haykıran binlerce mesaj. Bir kullanıcı, "Minimum ödeyerek idare ediyordum, ama faizler beni yuttu" diye yazmış, altına yüzlerce yorum yağmış. Uzmanlar da boş durmuyor; ekonomi yorumcuları, "Kart limitinizi gelirinizin yarısını geçmesin" diye uyarıyor. Neden mi? Çünkü o limit, bir tuzak gibi; kolay harcanıyor, zor ödeniyor. Bir diğeri ise, "Borç yapılandırmayı erken yapın, yoksa icra kapıda" diyor. Evet, bankalar yapılandırma sunuyor –taksitlendirme, faiz indirimi– ama 90 gün öncesi şart.

Geleceğe dönelim şimdi, çünkü bu hikaye burada bitmiyor. 2025'in son çeyreğinde, Merkez Bankası'nın faiz indirimleri devam ederse, biraz rahatlama gelebilir. Düşünün, gecikme faizleri yüzde 4'lere inerse, borç yükü hafifler ve belki de o 90 günlük saatli bomba yavaşlar. Ama dikkat: Enflasyon hâlâ yüksek, işsizlik gençlerde yüzde 20'leri buluyor. Eğer hükümet yeni bir kredi affı ya da tüketici koruma paketi çıkarırsa –ki kulislerde fısıldanıyor– milyonlarca insan kurtulabilir. Yoksa, 2026'ya girerken icra dosyaları rekor kırar. Bir finans danışmanı, "Bu kural, disiplin için var; ama ekonomi disiplinsizse, herkes kaybeder" demiş son bir panelde. Öte yandan, fintech'ler devreye giriyor; mobil uygulamalarla borç takibi yapan araçlar popülerleşti. Belki yarın, telefonunuz size "90 güne 60 gün kaldı, harekete geç" diye uyarı verecek. Ama asıl mesele, bireysel irade: Harcama günlüğü tutun, bütçe yapın, acil fon oluşturun. Yoksa, o "hapı yutmak" metaforu gerçek olur – acı, sindirilemez bir gerçek.

Derinlere indikçe, hikayeler çoğalıyor. Bir aile babası, İstanbul'un kalabalık semtlerinden birinde, kart borcunu erteleyerek çocuklarının okul masraflarını karşılamış. Ama 90 gün dolunca, maaş hacziyle sarsılmış; "Hayatım durdu" diyor röportajında. Başka bir genç girişimci, startup hayalleri kurarken kara listeye düşmüş, yatırımcı bulamamış. Bunlar istatistik değil, gerçek hayat. Ve X'te, son haftalarda "kredi kartı 90 gün" aramaları patlamış; kullanıcılar deneyimlerini paylaşıyor, "Benim başıma geldi, sakın minimum ödemeyle oyalanmayın" diye. Uzmanlar da aynı nakaratta: Borcun katlanması, sadece sayıları değil, psikolojiyi de vuruyor – stres, uykusuzluk, aile kavgaları. Peki, çıkış yolu? Erken müdahale: Bankayla görüşün, tüketici derneklerine danışın, hatta ücretsiz danışmanlık hizmetlerinden yararlanın. 2025'te, BDDK'nın yeni yönergeleriyle, bankalar daha şeffaf olmak zorunda; gecikme bildirimleri erkene çekildi.

Bu uyarıyı bir kez daha okuyun, çünkü yarın çok geç olabilir. 90 gün, bir takvim sayfası değil; hayatınızın dönüm noktası. Ekonomik fırtına diner mi, yoksa şiddetlenir mi? Kim bilir. Ama siz, o kartı elinize alırken iki kez düşünün. Limitiniz, özgürlüğünüzü sınırlamasın. Ve unutmayın, bu tuzaktan kurtulmak elinizde – yeter ki harekete geçin. Gelecek haftalarda, belki yeni bir faiz indirimi haberiyle uyanırız; o zaman, 90 gün kuralı biraz daha yumuşar. Ama şimdilik, gardınızı alın. Cüzdanınızı kontrol edin, hesaplarınızı gözden geçirin – çünkü o küçük ihmal, büyük bir fırtınaya dönüşebilir. Heyecan verici değil mi? Hayır, korkutucu. Ama bilgi, en güçlü kalkanınız.

Son bir dokunuş: Eğer bu satırlar sizi düşündürdüyse, bir adım atın. Ailenizle konuşun, bir bütçe planı yapın. Türkiye'de, tüketici hakları dernekleri her gün binlerce insana yardımcı oluyor. Ve evet, o faiz indirimiyle belki bir nefes alma şansı doğdu –ama 90 gün, hâlâ kırmızı çizgi. İzleyin gelişmeleri, takip edin haberleri; çünkü ekonomi, her gün yeni bir sürprizle dolu. Bu hikaye, sizin hikayeniz olabilir –ya da olmayabilir. Seçim sizin.