Bölgede dengelerin tamamen sarsıldığı, kartların yeniden dağıtıldığı kritik bir dönemece girildi. Özellikle sınırın hemen ötesinde yaşanan gelişmeler, yalnızca askeri bir hareketlilik değil, aynı zamanda siyasi haritaların yeniden çizildiği derin bir pazarlığın sonucu olarak karşımıza çıkıyor. Yeni yönetimin entegrasyon süreçleri üzerindeki belirsizlikler devam ederken, perde arkasında atılan somut adımlar, uzun vadeli planların çoktan devreye sokulduğunu gösteriyor. Washington ile kurulan temaslarda masaya konulan teklifler ve karşılığında verilen tavizler, bölge halklarını derinden etkileyecek boyutta.
Sınır komşumuzda kontrolü elinde bulunduran Colani yönetiminin, Amerika Birleşik Devletleri nezdinde yerini sağlamlaştırmak adına attığı adımlar, tarihi bir ihanet olarak nitelendiriliyor. İddialara göre, "Sezar" yaptırımlarının kaldırılması karşılığında Şam'da sunulan yazılı öneriler, sadece bir mutabakatın ötesine geçerek toprak bütünlüğünü ilgilendiren devasa bir tavizi içeriyor. Arapça'da "Jolan" olarak bilinen ve stratejik öneme sahip Golan Tepeleri'nin, yeni yayınlanan haritalardan silinmesi bu pazarlığın en somut kanıtı. Dışişleri tarafından yayınlanan ve "Sezarsız Suriye" sloganıyla paylaşılan haritada, 1967'den beri işgal altında olan bu toprakların artık yer almaması, Colani'nin kendi memleketini bile pazarlık masasında sattığı şeklinde yorumlanıyor.
Bu skandal hamlenin ardında yatan asıl nedenin, Donald Trump'ın "Golan'ı İsrail'e verdim" açıklamasıyla bağlantılı olduğu belirtiliyor. Trump'ın, hiçbir talep olmamasına rağmen, dönemin İsrail Büyükelçisi David Friedman ile yaptığı sadece 5 dakikalık bir görüşme sonrası, "trilyonlarca dolar değerindeki" bu bölgeyi bir çırpıda İsrail'e devrettiğini itiraf etmesi, uluslararası hukuk ve BM kararlarının nasıl hiçe sayıldığını gözler önüne seriyor. Colani yönetiminin bu durumu kabullenmesi ve haritaları buna göre revize etmesi, hem kendi tabanında hem de muhalif kesimlerde büyük bir şok etkisi yarattı.
Öte yandan, bölgedeki diğer aktör olan SDG'nin durumu da belirsizliğini koruyor. Şam'dan gönderilen yazılı metinde, SDG'nin üç tümen ve iki tugay şeklinde orduya entegre edilmesi, sınır koruma, terörle mücadele ve kadın birimleri gibi üç ayrı başlık altında toplanması öneriliyor. Ancak bu önerinin, SDG'nin beklediği özerk yapıdan çok uzak olduğu ve komuta kademesinin tamamen merkezi yönetime bağlanmasını hedeflediği görülüyor. Özellikle Haseke, Deyrizor ve Rakka'daki birimlerin, atama ve terfi süreçlerinin merkezi onaya tabi tutulması, uzlaşma zemininden henüz çok uzak olunduğunu gösteriyor. Ayrıca, Fırat hattında devam eden saldırılar ve IŞİD bağlantılı grupların yağma faaliyetleri, sahadaki gerilimin azalmak bir yana, daha da tırmandığına işaret ediyor. Bu karmaşık tabloda, bir yanda topraklarını pazarlık konusu yapanlar, diğer yanda varlığını sürdürmeye çalışan yapılar arasında sıkışan bölgenin geleceği, kapalı kapılar ardında yapılan bu kirli pazarlıklarla şekilleniyor.