Charlie Kirk'ün Beklenmedik Durumu Muhafazakar Hareketi Sarsıyor
Charlie Kirk'ün Beklenmedik Durumu Muhafazakar Hareketi Sarsıyor
İçeriği Görüntüle

Uluslararası enerji piyasaları, Avrupa Birliği'nin aldığı tarihi bir kararla sarsılırken, kıtanın doğusundaki dengeler hızla yeniden şekilleniyor. Birliğin uzun süredir tartışılan ve küresel ticareti derinden etkileyecek olan nihai planı, resmen onaylandı. Artık yeni bir dönemin kapıları aralanmış durumda ve bu durum, özellikle gaz ithalatında büyük bir oyuncuyu, Avrupa pazarından tamamen silme yolunda kritik bir süreci başlatıyor. Bu devasa enerji boşluğunun ortasında, Moskova'nın elindeki son diplomatik ve ekonomik koz olarak görülen bir proje, dikkatleri yeniden Türkiye'ye çevirmiş durumda. Milyarlarca metreküplük gaz akışının yönünü değiştirecek bu hamle, sadece ticari bir anlaşmadan ibaret değil; aynı zamanda jeopolitik satranç tahtasında atılmış en keskin adım olarak nitelendiriliyor.

Avrupa Birliği Konseyi tarafından onaylanan bu planın detayları, 1 Ocak 2028 tarihinden itibaren Rus gazının ithalatına tamamen yasak getiriyor. Bu karar, enerji piyasalarında köklü bir değişimin fitilini ateşlerken, mevcut sözleşmelerin aşamalı olarak sonlandırılmasını da öngörüyor. Öyle ki, 17 Haziran 2025'ten önce imzalanan kısa vadeli anlaşmalar 2026 yılının ortasında, uzun vadeli sözleşmeler ise belirtilen 2028 başlangıcında tamamen sona erecek. Bu ambargo kararı, bugüne kadar kritik bir boru hattı olan "Türk Akımı" üzerinden gaz almaya devam eden Macaristan, Slovakya ve Bulgaristan gibi ülkeleri doğrudan etkileyecek en önemli gelişmedir. Bu ülkeler, kış aylarında yaşamsal öneme sahip olan enerji tedariklerinde yeni ve zorlu yollar bulmak zorunda kalacaklar.

Avrupa kapılarının kapanmasıyla, Rusya Federasyonu için Avrupa'ya gaz tedarikinde geriye kalan tek güvenilir seçenek olarak yine "Türk Akımı" hattı öne çıktı. Ancak bu hattın dahi kapasitesi ve mevcut durumu, eski hacimlerin çok gerisinde kalıyor. Örneğin, Temmuz 2025'te boru hattı üzerinden Avrupa'ya taşınan gaz miktarı 1,59 milyar metreküp ile rekor kırsa da, bu rakam Moskova'nın askeri operasyon öncesi satış hacimlerinin oldukça altında kalmaktadır. Boru hattı gazındaki bu kısıtlama yetmezmiş gibi, Sıvılaştırılmış Doğal Gaz (LNG) ihracatında da belirgin bir düşüş gözlemleniyor. 2025 yılının ilk dokuz ayında Avrupa'ya gönderilen LNG miktarı 15 milyar metreküp seviyesinde kalırken, bu veri geçtiğimiz yıla oranla tam yüzde yedi oranında bir azalmaya işaret etmektedir.

Enerji piyasasının köklü yapısını değiştiren bu kararın ardından, Moskova'nın Avrupa pazarındaki varlığını dolaylı yoldan koruma çabasının merkezine yıllardır konuşulan "Türk gaz merkezi" projesi oturdu. Uzmanların değerlendirmelerine göre, bu büyük planın özü, Türkiye'nin yalnızca Rusya'dan değil, aynı zamanda Azerbaycan ve İran gibi diğer önemli tedarikçilerden de gaz alarak, bu gazı "kendi adına" Avrupa'ya satması fikrine dayanıyor. Bu stratejik adım sayesinde, sevkiyatın hukuki menşei Rusya olmaktan çıkarılacak ve mevcut yaptırımlar dolaylı bir biçimde aşılmış olacaktır. Bu fikir, ilk olarak 2022'de dile getirilmiş olsa da, ne yazık ki aradan geçen zamana rağmen somut bir ilerleme kaydedilememiştir.

Ancak bu devasa projenin hayata geçirilmesinin önünde aşılması gereken çok büyük engeller bulunuyor. Boru hattı güzergahının tek seçenek olarak Bulgaristan üzerinden geçmesi, siyasi risklerin yüksekliği ve en önemlisi de büyük bir yatırım eksikliği projenin en önemli kısıtları olarak göze çarpıyor. Moskova, yaptırımlar ve dondurulan uluslararası varlıkları nedeniyle projeye büyük sermaye koymaktan aciz durumda. Ankara ise, kendi ulusal enerji altyapısının finansmanında bile zorluklar yaşarken, milyarlarca dolarlık yeni bir boru hattı için kaynak yaratmakta zorlanıyor. Bu bağlamda, piyasa analistleri, projenin ancak "üçüncü ülkelerin ya da özel yatırım konsorsiyumlarının" katılımıyla hayata geçirilebileceği konusunda fikir birliği içerisindedir.

Tüm bu zorluklar göz önüne alındığında, Türk gaz merkezi fikri kısa vadede ekonomik bir çözümden çok, diplomatik bir koz olarak değerlendiriliyor. Analistlerin altını çizdiği gibi, bu plan mevcut siyasi ve ekonomik koşullar altında kârlı bir operasyon değil; daha çok Rusya'nın uluslararası arenada elinde kalan son siyasi manevra alanı olarak kullanılmaktadır. Proje, Moskova için uzun vadede Avrupa piyasasında dolaylı bir varlık sürdürme aracı olarak görülüyor.

Avrupa Birliği'nin gaz yasağı, özellikle Rus enerjisine yüksek oranda bağımlı olan coğrafyalarda ciddi siyasi gerilimlere yol açtı. Bu karara en sert tepkiyi gösterenlerden biri Macaristan Başbakanı Viktor Orban oldu. Orban, kararı "ideolojik ve Avrupa ekonomisine zarar verecek bir adım" olarak nitelendirerek Birliğin eylemini eleştirdi. Benzer şekilde Sırbistan da kendisini ciddi bir enerji krizinin eşiğinde buldu. Ülke, gazını Bulgaristan üzerinden tedarik ederken, yeni kararlar hem ithalatı hem de transit geçişi yasaklama tehdidi taşıyor. Üstelik Belgrad yönetimi, ABD'nin baskısıyla, Rus enerji devi Gazprom'un ortak olduğu Sırp enerji şirketi NIS'i kamulaştırmaya zorlanma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır.

Rusya açısından ise bu kararın en büyük yükü, boru hattına bağımlı bir yapıya sahip olan enerji devi Gazprom'un omuzlarına biniyor. Uzmanlar, şirketin azalan gelirlerini telafi etme konusunda büyük zorluklar yaşayacağını ve hatta kayıpları karşılamak için yurtiçi fiyat artışlarına ve yeni vergi yüklerine başvurmak zorunda kalabileceğini belirtiyor. Öte yandan, Sıvılaştırılmış Gaz (LNG) ihracatında öne çıkan bir başka dev olan Novatek, küresel pazardaki esnekliği sayesinde kısmen toparlanma ve yeni pazarlara yönelme şansı bulabilir. Ancak Gazprom için, Türkiye üzerinden planlanan "gaz merkezi" projesi, büyük yatırım engelleri ve siyasi gerilimler nedeniyle ihtimali zayıflayan, ama hâlâ tek çıkış yolu olarak görülen hayati bir proje olmaya devam ediyor. Bu durum, Türkiye'nin jeopolitik konumunu enerji diplomasisinde benzersiz bir noktaya taşımış durumdadır.