Türkiye'nin siyasi arenası, eski CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun son açıklamalarıyla bir kez daha fırtınalı bir havaya büründü. 1 Aralık 2025'te, Nefes Gazetesi'nde yayınlanan Aytunç Erkin imzalı makalede, Kılıçdaroğlu'nun iki ayrı röportajdan alıntılarla aktarılan sözleri, partinin iç dinamiklerini ve muhalefetin genel stratejisini kökten sorgulattı. Bir yandan 2023'te Ekrem İmamoğlu'nu yolsuzluk iddialarına karşı şiddetle savunan Kılıçdaroğlu, diğer yandan Özgür Özel'in Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'la görüşmesini "sarayla müzakere edilmez, mücadele edilir" diye eleştirerek, kutuplaşmanın derinleşeceğini iddia ediyor. Bu çelişkili tutum, sosyal medyada "karakter çürümesi" tartışmalarını alevlendirdi ve CHP'nin geleceğini masaya yatırdı. Peki, Kılıçdaroğlu'nun bu sözleri, partinin içindeki güç mücadelesinin bir yansıması mı yoksa samimi bir uyarı mı? Detaylara inelim ki, bu siyasi depremin tüm katmanlarını birlikte görelim; zira Kılıçdaroğlu'nun açıklamaları, sadece bir eski liderin feryadı değil, Türkiye'nin kutuplaşma ve ekonomi ikileminin en çıplak ifadesi olarak yankılanıyor ve milyonlarca seçmenin vicdanını sızlatıyor.
Olayın kökeni, Kılıçdaroğlu'nun 27 Temmuz 2023'te Sözcü Gazetesi'nde Aytunç Erkin'le yaptığı röportaja uzanıyor. O dönemde, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'na karşı iktidar cephesinden yükselen yolsuzluk ve usulsüzlük iddiaları doruktaydı. Kılıçdaroğlu, bu iddiaları "gayrimeşru ve kapı arkasında açılmış dosyalar" diye nitelendirerek, İmamoğlu'nu kararlı bir şekilde savunmuştu. Röportajda, "Ekrem Bey'in birden fazla dosyası var. Bunların hepsi, Ekrem Bey'in görev yapmasını engellemek için gayrimeşru ve kapı arkasında açılmış dosyalardır" demişti. Bu sözler, o günün siyasi atmosferinde muhalefetin en güçlü seslerinden biri olarak yankılanmıştı; zira İmamoğlu, CHP'nin gelecekteki cumhurbaşkanı adayı olarak görülüyordu ve Kılıçdaroğlu'nun desteği, partinin birliğini pekiştirmişti. Sadece iki yıl önce, "Bay Kemal" olarak bilinen liderin bu net duruşu, CHP tabanını motive etmiş, iktidarın "rüşvet ve yolsuzluk" suçlamalarını boşa çıkarmıştı. Kılıçdaroğlu, o röportajda İmamoğlu'nun çalışmalarını överek, "Ekrem Bey, İstanbul'u dönüştürüyor, bu dosyalar sadece engelleme taktiği" diye eklemişti. Bu savunma, CHP'nin yerel yönetimlerdeki zaferlerini koruma stratejisinin bir parçasıydı; zira 2023 seçimleri öncesi, İmamoğlu'nun popülaritesi partinin en büyük kozuydu. Ancak bugünden bakıldığında, bu sözler Kılıçdaroğlu'nun son eleştirileriyle keskin bir tezat oluşturuyor ve kamuoyunda "tutarsızlık" fırtınasını koparıyor.
Peki, bu tezat nereden kaynaklanıyor? Kılıçdaroğlu'nun 26 Nisan 2024'te Erkin'le yaptığı ikinci röportaj, tabloyu bambaşka bir renge boyuyor. O tarihlerde, CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in Erdoğan'la görüşmesi gündemdeydi; bu görüşme, kutuplaşmayı azaltma ve uzlaşma sinyali olarak yorumlanmıştı. Özel, görüşme sonrası "Bu düzenin kurucusu sarayla müzakere edilmez, mücadele edilir!" diye net bir çıkış yapmış, iktidarla yumuşama girişimlerini eleştirmişti. Erkin, bu açıklamayı Kılıçdaroğlu'na sorunca, eski liderin yanıtı sert ve öngörü dolu olmuştu: "Kutuplaşmadan çıkmanın yolu milletin refaha çıkmasıyla olur. Siz ya milletin tercümanı olacaksınız ya da... Emeklinin, işçinin, memurun, milyonlarca işçinin sorununu dile getireceksiniz, onların sorunlarını çözerseniz kutuplaşma da biter. Bütün o sorunlar bundan sonra daha da büyüyecek." Kılıçdaroğlu, burada Özel'in Erdoğan'la diyalog kurmasını, kutuplaşmayı derinleştirecek bir hata olarak görmüş ve "Ekonomik kararlar icra dosyalarını artıracak, işsizlik katlanacak" diye uyarmıştı. Bu sözler, röportajın yayınlandığı 26 Nisan 2024'te büyük yankı uyandırmıştı; zira Özel'in görüşmesi, muhalefetin "yumuşama" politikası olarak savunulurken, Kılıçdaroğlu gibi eski liderler bunu "teslimiyet" diye damgalamıştı. O dönemde CHP içindeki gerilimler zaten su yüzeyindeydi; Kılıçdaroğlu'nun yenilgisinden sonra Özel'in liderliği sorgulanıyor, parti tabanı ikiye bölünüyordu. Kılıçdaroğlu'nun bu eleştirisi, sadece Özel'i değil, CHP'nin genel stratejisini hedef alıyordu: "Mücadele etmezseniz, sorunlar büyür" diyerek, uzlaşmanın ekonomi ve sosyal sorunları körükleyeceğini savunmuştu.
Bu iki röportaj arasındaki 9 aylık fark, Kılıçdaroğlu'nun siyasi duruşunda bir kırılma mı yoksa tutarlı bir eleştiri mi? 2023'teki İmamoğlu savunması, partinin yerel zaferlerini koruma içgüdüsünden kaynaklanıyordu; oysa 2024'teki Özel eleştirisi, ulusal düzeyde bir "mücadele" çağrısıydı. Ancak kamuoyunda bu, bir çelişki olarak algılandı: Bir gün İmamoğlu'nu "dosyalarla engellenen kahraman" diye korurken, diğer gün CHP'li belediyelerin yolsuzluk iddialarını Erdoğan'ın sözleriyle yankılamak, Kılıçdaroğlu'nu zor durumda bırakmıştı. Son haftalarda, İmamoğlu ve diğer CHP'li belediye başkanlarına yönelik soruşturmalar artarken, Kılıçdaroğlu'nun "CHP'yi yolsuzluk ithamlarından arındırmak için mücadele şart" benzeri bir açıklaması, sosyal medyada "Erdoğan'ın kopyası" diye eleştirildi. Bu sözler, eski liderin CHP'yi "temizleme" niyetini gösterse de, İmamoğlu'nu savunduğu günlere kıyasla yumuşak kalıyordu. Eleştirmenler, "Kılıçdaroğlu, partiyi iktidara taşımak için uzlaşmayı savundu, şimdi ise kutuplaşmayı körüklüyor" diyor. Bu çelişki, CHP'nin 2023 seçim yenilgisinden kalan yaraları deşiyor; zira Kılıçdaroğlu'nun liderliği döneminde parti, yerel başarılar elde etse de ulusal zaferden uzak kalmıştı. Özel'in Erdoğan'la görüşmesi, bu yenilgiden ders çıkarma çabası olarak görülürken, Kılıçdaroğlu'nun tepkisi, eski yaraların kanattığını işaret ediyor.
Kılıçdaroğlu'nun eleştirilerinin odak noktası, kutuplaşma ve ekonomi arasındaki ilişki. 2024 röportajında, "Kutuplaşmadan çıkmanın yolu milletin refaha çıkmasıyla olur" diyerek, Özel'in uzlaşma girişimlerini "sorunların büyüteci" diye nitelendirmişti. Ona göre, emekli, işçi ve memur sorunları dile getirilmezse, kutuplaşma kendiliğinden bitmez; aksine, ekonomik kararlar icra dosyalarını katlayacak, işsizlik patlayacaktı. Bu uyarı, o tarihten bugüne ne kadar haklı çıktı? 2025'in sonuna gelindiğinde, TÜİK verilerine göre enflasyon yüzde 38'lerde gezinirken, işsizlik oranı yüzde 10'u aşmış, icra takipleri rekor kırmıştı. Kılıçdaroğlu'nun "Milyonlarca işçinin sorununu çözerseniz kutuplaşma biter" sözü, CHP'nin yerel yönetimlerdeki sosyal yardım projelerini hatırlatıyor; İmamoğlu'nun İstanbul'unda halk sütünden kreşlere uzanan destekler, tam da bu vizyonun ürünüydü. Ancak eski lider, Özel'in Erdoğan'la diyalogunu "sarayla müzakere" diye damgalayarak, bu projelerin ulusal ölçeğe taşınmasını engelleyecek bir adım olarak görüyordu. Siyasi analistler, Kılıçdaroğlu'nun bu tutumunu "kutuplaşma bağımlılığı" diye yorumluyor; zira CHP'nin oy tabanı, sert muhalefetten besleniyordu. 2023 seçimlerinde, Kılıçdaroğlu'nun "milletin tercümanı olacağız" vaadi, bu tabanı konsolide etmişti ama ulusal zaferi getirmemişti. Şimdi, Özel'in "yumuşama" politikası karşısında Kılıçdaroğlu'nun isyanı, partiyi yeniden ikiye bölme riski taşıyor.
Özgür Özel'in Erdoğan'la görüşmesi, 26 Nisan 2024'te Türkiye'nin siyasi iklimini değiştirecek bir hamle olarak doğmuştu. Görüşme, kutuplaşmayı azaltma ve "anlamsız, kaba ve saygısız söylemlerden vazgeçme" çağrısıyla başlamıştı. İki parti lideri –biri iktidarda, diğeri potansiyel muhalefet gücü– "Eleştirelim ama haddini aşmayalım" diye uzlaşmıştı. Bu, CHP'nin 2023 yenilgisinden sonra bir "reset" denemesiydi; Özel, "Türkiye'nin en büyük iki partisi olarak sorumluluğumuz var" demişti. Ancak Kılıçdaroğlu gibi radikal isimler, bunu "teslimiyet" diye gördü. Röportajında, "Özgür Özel ve Erdoğan'ın en güçlü iki partisi arasında uzlaşma, sorunları büyütür" diye uyaran Kılıçdaroğlu, hukukun üstünlüğünün, yargı bağımsızlığının ve güçler ayrılığının geri döneceği bir ortamı engelleyeceğini savunmuştu. Ona göre, bu görüşme emekli ve işçinin refahını değil, kutuplaşmayı besleyecekti. Gerçekten de, görüşmeden sonra siyasi gerilim azalmak yerine artmıştı: İmamoğlu'nun tutuklanması, diğer CHP'li belediye başkanlarının soruşturmaları ve ekonomi politikalarına yönelik eleştiriler, kutuplaşmayı derinleştirmişti. Kılıçdaroğlu'nun "Ekonomik kararlar icra dosyalarını artıracak" kehaneti, 2025'in ekonomik verileriyle örtüşüyor; zira asgari ücret tartışmaları ve enflasyon baskısı, milyonlarca aileyi sokağa dökmüştü. Bu bağlamda, eski liderin sözleri, CHP'nin stratejik bir hatası olarak değil, bir "gerçekçilik" çağrısı olarak da okunabilir.
Ancak Kılıçdaroğlu'nun bu eleştirileri, CHP içindeki güç dengelerini de sarsıyor. 2023 kongresinde Özel'e yenilen Kılıçdaroğlu, partinin "savaşçı" kanadını temsil ediyor; radikal üyeler, onun gibi eski liderin sesini özlüyor. Röportajdaki "Milletin tercümanı olun" çağrısı, CHP'nin sosyal adalet misyonunu hatırlatıyor; emekli maaş zamları, işçi hakları ve memur sorunları gibi gündemler, partinin tabanını bir arada tutan çimentoydu. Kılıçdaroğlu, Özel'in Erdoğan'la uzlaşmasını "güçler ayrılığını unutturma" diye eleştirirken, aslında partinin iktidara hazır olup olmadığını sorguluyordu. Siyasi kulislerde, bu sözlerin "iç hesaplaşma" olarak görüldüğü fısıldanıyor; zira İmamoğlu'nun hapis süreci, CHP'yi zorlarken, Kılıçdaroğlu'nun sessizliği eleştiriliyordu. 2023'teki İmamoğlu savunması, o günün kahramanı yapmıştı onu; şimdi ise "CHP'yi yolsuzluktan arındırma" çağrısı, Erdoğan'ın dilini andırıyor ve tabanda şaşkınlık yaratıyor. Bu çelişki, partinin 2028 seçimlerine dair stratejisini belirsizleştiriyor: Uzlaşma mı, mücadele mi? Kılıçdaroğlu'nun "Sorunlar büyüyecek" uyarısı, haklı çıksa da, Özel'in "diyalog" politikasını baltalıyor gibi görünüyor.
Kılıçdaroğlu'nun tutumu, Türkiye'nin genel siyasi iklimini de yansıtıyor. 2025'in son aylarında, ekonomi krizi derinleşirken –enflasyon yüzde 38, işsizlik yüzde 10'un üstünde– kutuplaşma, muhalefetin en büyük silahı haline gelmişti. Eski liderin "Emeklinin, işçinin sorununu dile getirin" sözü, CHP'nin sosyal demokrat köklerini hatırlatıyor; zira 2023 seçimlerinde, bu tür vaatler oy getirmişti. Ancak Erdoğan'la görüşme sonrası yaşanan gerilimler –İmamoğlu'nun dosyaları, belediye soruşturmaları– Kılıçdaroğlu'nun kehanetini doğruluyor gibi. Siyasi analistler, "Kılıçdaroğlu, partiyi 'mücadeleci' tutmak istiyor ama bu, oy kaybettirebilir" diyor. Sosyal medyada, #KılıçdaroğluTutarsız etiketiyle tartışmalar alevlendi; hayranları "Bay Kemal haklı, uzlaşma tuzak" derken, eleştirmenler "Karakter çürümesi yaşıyor" diye veryansın ediyor. Bu tartışma, CHP'nin iç demokrasisini test ediyor; zira Özel'in liderliği, Kılıçdaroğlu'nun gölgesinde kalıyor. Röportajların yayınlandığı Nefes Gazetesi, bu çelişkileri "eski liderin isyanı" diye başlıklandırdı ve satışlarını artırdı.
Bu siyasi fırtına, CHP'nin geleceğini şekillendirecek gibi. Kılıçdaroğlu'nun 2023'teki İmamoğlu savunmasıyla 2024'teki Özel eleştirisi arasındaki uçurum, partinin kimlik krizini simgeliyor. Eski lider, "Kutuplaşma refahla biter" derken, aslında CHP'nin ekonomi odaklı bir muhalefet olmasını savunuyor; ancak Erdoğan'ın dilini kullanması, ironik bir tezat yaratıyor. 2025'in ekonomik verileri –icra dosyalarındaki patlama, emekli zam tartışmaları– Kılıçdaroğlu'nu haklı çıkarıyor ama stratejik bir zafer getirmiyor. Özel'in uzlaşma girişimi, hukukun üstünlüğünü geri getirebilirdi; zira güçler ayrılığı ve yargı bağımsızlığı, partinin iktidar vaadini güçlendirirdi. Ancak Kılıçdaroğlu'nun "Mücadele edin" çağrısı, radikal tabanı konsolide ediyor. Bu ikilem, 2028 seçimlerini belirleyecek; CHP, kutuplaşmayla mı yoksa diyalogla mı yükselecek? Eski liderin sözleri, bir uyarı mı yoksa intikam mı? Kamuoyu, bu soruları tartışadursun, Türkiye'nin siyasi yaraları kanamaya devam ediyor.
Kılıçdaroğlu'nun röportajları, muhalefetin genel zaafını da ortaya koyuyor. 2023'te İmamoğlu'nu korurken gösterdiği birlik, 2024'te Özel'e yönelik eleştiriyle dağılmıştı. "Milyonlarca işçinin tercümanı olun" çağrısı, CHP'nin sosyal adalet mirasını canlandırıyor; ancak kutuplaşmayı körüklemek, ekonomiyi daha da kötüleştiriyor. Siyasi tarih, benzer çelişkilerle dolu: Eski liderler, yenileri baltalamak için seslerini yükseltir. Kılıçdaroğlu'nun durumunda, bu bir "karakter meselesi" mi yoksa samimi bir kaygı mı? Tartışma, partiyi zayıflatıyor; zira İmamoğlu'nun hapsi gibi olaylar, CHP'yi savunmasız bırakıyor. Belki de Kılıçdaroğlu, Özel'e "Hukuku geri getirin" derken, kendi mirasını koruyor. Ancak bu sözler, Erdoğan'ın elini güçlendiriyor; iktidar, muhalefetin iç kavgalarını izliyor. Türkiye, bu siyasi tiyatroda kaybeden taraf; zira ekonomi krizi, kutuplaşmayla besleniyor.
Sonuçta, Kılıçdaroğlu'nun açıklamaları, CHP'nin ruhunu yansıtıyor: Mücadele mi, uzlaşma mı? 2023'teki savunma ateşi, 2024'teki eleştiriyle sönmüş gibi. "Sorunlar büyüyecek" uyarısı, haklı ama yıkıcı; Özel'in diyalogu, umut verse de engelleniyor. Bu çelişki, Türkiye'nin siyasi geleceğini belirsizleştiriyor; emekli ve işçi, bu kavgadan nasibini alıyor. Umarız, CHP bu iç hesaplaşmadan güçlenerek çıkar; zira kutuplaşma, refahı değil, acıyı büyütür. Kılıçdaroğlu'nun sesi, bir feryat olarak kalacak – ve Türkiye, bu feryadı duymayı öğrenecek.





