Türkiye ekonomisinin derinliklerinde, siyasetin ve piyasaların kesiştiği noktada yaşanan gelişmeler, milyonlarca vatandaşın geleceği üzerinde kritik bir rol oynamaya devam ediyor. Son günlerde, ekonominin gidişatına dair yapılan sarsıcı bir analiz, ülkenin geçmişi ile bugünü arasındaki ekonomik uçurumu gözler önüne sererken, piyasalardaki ani hareketlenmelerin ve Merkez Bankası kararlarının ardındaki sır perdesini aralıyor. Bu analiz, sadece rakamlardan ibaret değil; aynı zamanda toplumsal hafızanın ve alım gücünün dramatik değişimini de çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor.
Ekonominin Karanlık Lordu olarak tanınan ekonomist Murat Muratoğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın gençlere yönelik "Eski Türkiye'yi anlatın" çağrısına, 1978 yapımı kült film Kibar Feyzo üzerinden verdiği cevapla gündemi sarstı. Muratoğlu, filmde bir amelenin günlük yevmiyesinin 300 TL olduğunu belirterek, bu rakamın bugünün ekonomik koşullarıyla karşılaştırıldığında ulaşılan sonuçların akıl almaz olduğunu ortaya koydu. 1978 yılında 300 TL yevmiye ile tam 68 kilogram ekmek alınabildiğini belirten Muratoğlu, güncel ekmek fiyatları üzerinden yaptığı hesaplamada, o dönemin günlük kazancının bugünkü karşılığının yaklaşık 5.100 TL olduğunu açıkladı. Bu da, 1978'deki bir amelenin aylık kazancının, günümüz koşullarına uyarlandığında 153.000 TL gibi devasa bir rakama ulaştığı anlamına geliyor. Bu çarpıcı karşılaştırma, vatandaşın alım gücünün son 45 yılda ne denli eridiğini gözler önüne seriyor ve "Eski Türkiye" tanımının ekonomik açıdan yeniden değerlendirilmesini zorunlu kılıyor.
Piyasaların Siyasi Esareti ve Borsa İstanbul'daki Sır
Muratoğlu'nun analizinin ikinci ayağını, ekonomik verilerden bağımsız hareket eden piyasalar oluşturuyor. Ekonomist, piyasaların artık rasyonel ekonomik göstergelerden çok, siyasi gelişmelere esir olduğunu savunuyor. Bu durumun en somut örneği olarak, Borsa İstanbul'da yaşanan rekor işlem hacimli ani bir yükselişi işaret ediyor. Muratoğlu'na göre, bu yükselişin tek nedeni, ana muhalefet partisi Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ile ilgili süren önemli bir davanın düşürülmesi kararıdır. Bu durum, yatırımcıların kararlarını belirleyen temel faktörün, ülkenin ekonomik temelleri yerine, siyasi istikrar ve beklentiler olduğunu kanıtlar nitelikte.
Piyasaların bu siyasi hassasiyeti, kulislerde konuşulan ve büyük yankı uyandıran bir dizi iddiayla daha da derinleşiyor. Muratoğlu, iktidarın, muhalefetin elindeki önemli ekonomik ve medya kurumlarına yönelik kayyum atama planları olduğunu öne sürüyor. Bu iddiaların hedefinde, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, ülkenin en köklü finans kurumlarından İş Bankası ve muhalif yayın yapan Sözcü TV ile Halk TV gibi medya kanalları bulunuyor. İş Bankası'na yönelik iddiaların dayanağı ise, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın geçmişte sarf ettiği, "İş Bankası Hazinenin malı olacaktır" şeklindeki sözler. Bu tür planların hayata geçirilmesi durumunda, piyasalarda çok daha büyük bir belirsizlik ve çalkantı yaşanabileceği belirtiliyor.
Merkez Bankası'nın Gizemli Faiz Kararı
Ekonominin bir diğer kritik noktası olan Merkez Bankası'nın faiz kararları da Muratoğlu'nun merceği altında. Ekonomist, Merkez Bankası'nın son faiz indirim kararını sert bir dille eleştiriyor. Kararın açıklandığı basın metninde, enflasyon, cari açık ve kur riskleri gibi tüm olumsuz ekonomik göstergelerin detaylıca sıralanmasına rağmen, faizin indirilmiş olmasının büyük bir çelişki yarattığını belirtiyor.
Muratoğlu, bu kararın ardında, son anda gelen bir "telefon" talimatının olduğunu iddia ediyor. Basın metninin, faiz indirimi talimatı gelmeden önce hazırlandığını ve talimatın ardından metni değiştirmeye dahi vakit kalmadığını, bu nedenle tüm olumsuzlukları sıralayan bir metinle faiz indirim kararının aynı anda yayınlandığını öne sürüyor. Bu durum, Merkez Bankası'nın bağımsızlığına dair endişeleri yeniden alevlendirirken, kararların ekonomik gerekçelerden çok, siyasi baskılarla alındığı yönündeki şüpheleri güçlendiriyor.
Yatırım Ortamı ve Sosyal Konut Projesinin Maliyeti
Mevcut ekonomik ortamda yatırımcıların karşı karşıya kaldığı zorluklar da analizin önemli bir parçasını oluşturuyor. Muratoğlu, Türk Lirası mevduatının, yüksek enflasyon karşısında reel olarak değer kaybettiğini, Dolar ve Euro gibi döviz kurlarının ise yapay bir şekilde baskılandığını ifade ediyor. Bu baskılanma politikası, yatırımcıları ve tasarruf sahiplerini belirsizliğe iterken, sağlıklı bir yatırım ortamının oluşmasını engelliyor.
Son olarak, hükümet tarafından açıklanan 500 bin sosyal konut projesinin maliyeti de masaya yatırılıyor. Muratoğlu, bu dev projenin toplam maliyetinin 1.5 trilyon TL gibi dudak uçuklatan bir rakama ulaştığına dikkat çekiyor. Ekonomist, bu kadar büyük bir kaynağın verimli bir yatırım olmadığını, aksine, yaklaşan seçimler öncesinde atılmış, siyasi amaçlı bir hamle olduğunu savunuyor. Projenin, ekonomik kalkınmaya uzun vadeli katkı sağlamaktan çok, kısa vadeli siyasi beklentileri karşılamaya odaklandığı yönündeki eleştiriler, projenin gerçek amacına dair soru işaretleri yaratıyor.
Tüm bu analizler, Türkiye ekonomisinin sadece rakamlardan ibaret olmadığını, aynı zamanda siyasi kararların, toplumsal hafızanın ve alım gücündeki dramatik değişimlerin bir bileşimi olduğunu gösteriyor. Ekonominin Karanlık Lordu'nun bu sarsıcı tespiti, gelecek dönemde atılacak adımların ve alınacak kararların, ülkenin ekonomik geleceği açısından ne denli hayati olduğunu bir kez daha kanıtlıyor. Makroekonomik istikrarın sağlanması ve piyasaların rasyonel temellere dönmesi için atılması gereken adımların, siyasi iradenin önceliklerinin ötesinde, toplumsal refahı merkeze alması gerektiği vurgulanıyor.