Gazze'nin tozlu yollarında, sonbahar güneşi batarken, bir sessizlik çöktü – ama o sessizlik, yılların birikmiş çığlıklarını taşıyordu. Sokaklar, harabe yığınları arasında uzanıyordu; çocuklar enkaz altında kayıp, aileler haber bekliyordu. Dünya ekranlara kilitlenmişti, herkes aynı soruyu fısıldıyordu: "Bu sefer bitecek mi?" Filistin bayrakları rüzgârda dalgalanırken, İsrail tanklarının homurtusu hâlâ kulaklardaydı. Bu, sadece bir çatışma değil; bir halkın direnişi, bir toprağın acısıydı. Ama ufukta, Mısır'daki o kapalı kapılar ardındaki pazarlıkların meyvesi belirdi – bir ateşkes anlaşması, adeta bir umut kıvılcımı gibi. Peki, bu kıvılcım yangını söndürecek mi, yoksa yeni bir alev mi çıkaracak? Herkes merakla bekliyordu; sokaklar, meydanlar, sosyal medya... Ama asıl hikâye, o ilk saatlerde, Gazze'nin kuzeyinde başlayan hareketlenmeyle canlandı. Sabırlı olun, çünkü her adım bir sürpriz, her haber bir yara taşıyor.
İşte o kritik an: Yerel saatle tam 12.00'de, ateşkes devreye girdi – Mısır'da varılan anlaşmanın ilk sınavı gibi. İsrail Güvenlik Kabinesi, gece yarısı onayını vermişti; kabine üyeleri, kapalı bir toplantıda anlaşmayı masaya yatırmış, oylamalar yapılmıştı. Bu, sadece bir kağıt parçası değil; ayların pazarlıklarının, diplomatik maratonların ürünüydü. İsrail devlet televizyonu KAN, ilk haberini patlattı: "Askerler, Gazze'de işgal edilen bazı bölgelerden ayarlanmış konuşlanma hatlarına çekilmeye başladı." Evet, o "sarı hat" olarak adlandırılan sınırlar – stratejik noktalara doğru bir geri çekilme, adeta bir satranç hamlesi gibi. İsrail Ordu Radyosu da doğruladı: "Bazı tugaylar Gazze'den ayrıldı." Bu haberler, Tel Aviv'den Kudüs'e yayılırken, Gazze'de bir kıpırdanma başladı – Filistinliler, güneyden kuzeye akın etti, Reşit Caddesi bir insan seliyle doldu.
Ama bu çekilme, tam bir veda mıydı? Hayır, kısmi ve şartlı – İsrail ordusundan gelen resmi açıklama, her şeyi netleştirdi: "İsrail askerlerinin 'sarı hat' olarak tanımlanan noktalara doğru kısmi çekilmesinin tamamlandığı" duyuruldu. Çekilmenin olmadığı bölgelerde ise, "acil tehdit" olarak nitelenen hedeflere yönelik saldırılar sürecekti. Bu sözler, bir uyarı gibiydi; ateşkes, kırılgan bir camdan yapılmış gibi. Düşünün, Gazze'nin dar sokaklarında, tanklar yavaşça gerilerken, İsrailli insansız hava araçları gökyüzünde vızıldıyordu – bir gözetleme, bir gölge gibi. Ateşkesin ilk saatlerinde, ne bir saldırı ne bir patlama duyuldu; ama o drone'ların sesi, huzursuz bir sessizliği bozuyordu. Bu kısmi adım, İsrail'in stratejik bir taviz miydi, yoksa zaman kazanma taktiği mi? Kulislerde fısıldananlar, anlaşmanın esnek maddelerini işaret ediyordu – her iki taraf da, bu ateşkesi bir nefes alma fırsatı olarak görüyordu, ama yarın ne olacağı belirsizdi.
Filistinliler içinse, o 12.00 saati bir özgürlük çağrısı gibiydi – güneydeki Han Yunus kentinden kuzeye doğru binlerce insan yola koyuldu. Reşit Caddesi, Gazze'nin kuzeyini güneyine bağlayan o hayati damar, bir anda insan dolu bir nehre dönüştü. Aileler, çantalarını sırtlamış, çocuklarını kucağına almış, evlerine dönüyordu – ama dönülen yerler, enkaz yığınlarıydı. Anadolu Ajansı muhabirinin sınır ötesinden aktardığı görüntüler, yürek parçalayıcıydı: Yıkılmış duvarlar, delik deşik çatılar, tozlu sokaklar... Bir anne, enkazın arasında durmuş, "Evimiz nerede?" diye fısıldıyordu; bir baba, çocuklarını göstererek, "Burasıydı, ama şimdi?" diye soruyordu. Bu dönüş, zafer mi yoksa yeni bir acı mıydı? Filistinliler, İsrail saldırılarının bıraktığı harabeyle yüzleşiyordu – binalar yerle bir, yollar çukurlarla dolu, hava tozla ağırlaşmış. Ama o kalabalıkta, bir umut vardı; ellerde Filistin bayrakları, dudaklarda dualar... Reşit Caddesi'ndeki o yürüyüş, adeta bir direniş geçidi gibiydi – her adım, bir mesaj taşıyordu: "Biz buradayız."
Esir takası ise, ateşkesin en hassas damarı – anlaşma metnine göre, Gazze'deki İsrailli esirler, kısmi çekilme tamamlandıktan sonra 72 saat içinde teslim edilecekti. Bu, tam bir saat yarışıydı; 13 Ekim Pazartesi öğleye kadar, o esirlerin özgürlüğe kavuşması bekleniyordu. İsrail tarafı, bu maddeyi en çok vurguluyordu – kabine üyeleri, "Esirlerimizin dönmesi öncelik" diye haykırıyordu. Filistinli gruplar ise, sessizce hazırlık yapıyordu; Hamas sözcüleri, kapalı kapılarda müzakerelere devam ediyordu. Bu takas, sadece bir sayı değil; ailelerin gözyaşları, annelerin bekleyişiydi – Tel Aviv'de mumlar yakılıyor, Kudüs'te dualar ediliyordu. Ateşkesin bu maddesi, Mısır'ın arabuluculuğunda şekillenmişti; Kahire'nin diplomatları, gece gündüz çalışmış, tarafları masaya oturtmuştu. Peki, 72 saat içinde her şey yolunda mı gidecekti? Kulislerde, olası aksaklıklar fısıldanıyordu – bir gecikme, bir anlaşmazlık, ve ateşkes pamuk ipliğine dönebilirdi.
Bu ateşkesin arka planı, ayların kanlı mücadelesini taşıyordu – 7 Ekim'den beri süren çatışmalar, Gazze'yi harabeye çevirmişti. İsrail'in hava bombardımanları, kara harekâtları; Filistin'in roketleri, tünel direnişi... Her iki taraf da yorulmuştu; ölümler, yaralanmalar, göçler... Dünya liderleri, BM kürsülerinde haykırıyordu: "Barış zamanı!" Mısır anlaşması, bu haykırışların meyvesiydi – taraflar, kapalı kapılarda pazarlık etmiş, tavizler vermişti. İsrail için, esirlerin dönüşü bir zaferdi; Filistin için, kısmi çekilme bir nefes. Ama enkaz görüntüleri, zaferin acısını gösteriyordu – Han Yunus'ta bir ev, bir aileye mezar olmuştu; Reşit Caddesi'nde yürüyenler, yarın ne bulacaklarını bilmiyordu. Anadolu Ajansı'nın o sınır muhabirinin kalemi, bu çelişkiyi yakalıyordu: Sessizlik, ama drone'ların vızıltısı... Bu, gerçek bir barış mıydı, yoksa bir mola mı?
Düşünün, Gazze'nin o dar sokaklarında, bir anne enkazın arasında durmuş, elinde eski bir fotoğraf – "Burasıydı evimiz" diyor, gözleri dolu. Yanında, çocuklar tozlu elleriyle oynuyor; ama oyunları, yarınsız. Reşit Caddesi'ndeki o kalabalık, binlerce Filistinli – bazıları tekerlekli sandalyede, bazıları bebek arabasıyla... Her biri, bir hikâye taşıyor: Kaçış, kayıp, umut. İsrail askerleri, sarı hatlara çekilirken, arkalarında bıraktıkları izler silinmez – delik binalar, kırık yollar. Ateşkesin ilk günü, patlamasız geçti; ama o drone'lar, bir gözetim gibiydi – her an, her hareket izleniyordu. Esir takasının 72 saati, bir saat bombası gibi – Pazartesi öğle, özgürlük mü getirecek, yoksa yeni bir gerilim mi? Filistinliler, bu ateşkesi bir başlangıç olarak görüyordu; İsrail ise, "Tehditler bitmedi" diye uyarıyordu.
Bu anlaşmanın yankıları, Orta Doğu'yu sarsıyordu – Mısır, arabulucu olarak alkışlanıyor; Katar, lojistik destek veriyordu. BM yetkilileri, "Yardım konvoyları yolda" diyordu; insani yardım, enkaz kaldırma ekipleri... Ama Gazze'nin yaraları derin – hastaneler dolup taşmış, okullar yıkılmıştı. Filistin Yönetimi, ateşkes sonrası yeniden yapılanma planları yapıyordu; Hamas, sessizce pozisyon alıyordu. İsrail kabinesi, iç tartışmalarla boğuşuyordu – bazı üyeler "Tam zafer" diye bastırıyor, diğerleri "Esirler öncelik" diyordu. Bu çekilme, bir testti – kısmi adım, tam barışa mı evrilecekti? Sosyal medyada, #GazzeAteşkes etiketiyle binlerce paylaşım; bazıları dua ediyor, bazıları şüpheyle bakıyordu. Anadolu Ajansı'nın haberleri, bu karmaşayı aydınlatıyordu – sınır muhabirinin gözünden, o enkaz sahneleri...
Peki, bu ateşkes nereye varacak? 72 saat içinde esirler mi dönecek, yoksa anlaşma mı bozulacak? Filistinliler, Reşit Caddesi'nde yürürken, yarın ne bulacak – ev mi, yoksa daha fazla enkaz mı? İsrail'in sarı hatları, bir sınır mı yoksa bir tuzak mı? Mısır'ın arabuluculuğu, bu kırılgan dengeyi koruyabilecek mi? Kulislerde, yeni müzakereler fısıldanıyordu – tam çekilme, yeniden yapılanma... Gazze'nin çocukları, bu sessizlikte ne oynayacak? Drone'ların vızıltısı, bir uyarı gibi – barış, hâlâ pamuk ipliğinde. Bu kısmi adım, bir umut ışığı mı, yoksa geçici bir gölge mi? Dünya izliyor, Filistin bekliyor; ateşkesin ilk günü, sorularla doluydu.
Sonuçta, Gazze'nin bu tarihi anı, bir dönüm noktası gibi – İsrail'in çekilmesi, Filistinlilerin dönüşü, esirlerin özgürlüğü... Ama enkazlar, yarınları gölgeliyor. Reşit Caddesi'ndeki o yürüyüş, bir direniş marşı gibi; sarı hatlar, bir sınır çizgisi. Eğer siz de bu fırtınanın izleyicisiyseniz, takip edin – çünkü her saat, yeni bir haber doğuruyor. Ateşkes konuşuyor, Gazze dinliyor; ve kim bilir, belki bu mola, kalıcı bir barışa dönüşür – enkazlar kalkar, evler yükselir.
            
            
                            
                            
                            




