Ekonomi-Piyasalar

İngiltere'nin Ulusal Güvenlik Duvarı: Türk Yatırımcıların Londra Macerası Son Buldu

Türk iş dünyasının önde gelen isimleri, Birleşik Krallık'ta stratejik bir hamleyle gündeme oturdu. Hangi bağlantılar bu kapıyı kapattı, detaylar neyi işaret ediyor? Yakın geçmişteki benzer engeller ve olası sonuçlar, yatırımcıları nasıl etkileyecek?

İngiltere'nin finans ve ticaret arenasında yaşanan son gelişmeler, uluslararası yatırım dinamiklerini yeniden masaya yatırıyor. Türk holdinglerin Avrupa'daki genişleme çabaları, beklenmedik bir engelle karşılaştı ve bu durum, sektördeki oyuncuları derin bir değerlendirme yapmaya itiyor. Özellikle havacılık ve altyapı alanındaki hamleler, Londra'nın sıkı denetim mekanizmalarını test etti. Bu olay, sadece ekonomik bir setback değil, aynı zamanda jeopolitik ilişkilerin ne kadar hassas olabileceğini gösteriyor. Yatırımcılar, benzer adımlar atarken daha temkinli davranmak zorunda kalabilir.

Ancak asıl dikkat çeken kısım, Birleşik Krallık'ın ulusal güvenlik incelemesi sonrasında aldığı karar. Türk kökenli bir holdingin, İskoçya'daki stratejik bir havaalanını devralma girişimi, resmi bir inceleme sürecinin ardından reddedildi. Bu holding, inşaat, enerji, çimento ve turizm gibi geniş bir yelpazede faaliyet gösteriyor ve ülke ekonomisinde önemli bir rol oynuyor. Yönetim kurulu başkanı, Türk futbolunun da tanınmış bir figürü olarak biliniyor; eski Türkiye Futbol Federasyonu başkanı olarak, spor ve iş dünyasını birleştiren bir profil çizdi. Bu girişim, holdingin Londra'daki ilk büyük hamlesi değildi; daha önce de benzer projelerde yer almıştı, ancak bu seferki ret, daha derin nedenlere dayanıyor gibi görünüyor.

Ret kararının arkasında, holdingin Türk siyasi yapısındaki yakın ilişkileri yatıyor. Özellikle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile kurulan bağlar, İngiliz yetkililer tarafından "tartışmalı" olarak nitelendirildi. Sunday Times gazetesinin haberine göre, bu inceleme, havaalanının stratejik konumu nedeniyle ekstra hassasiyet gerektiriyordu. Glasgow Prestwick Havalimanı, sadece İskoçya için değil, Birleşik Krallık ve ABD için de kritik bir merkez. ABD Başkanı Donald Trump'ın sıkça kullandığı bir rota üzerinde yer alıyor; Trump, yakındaki golf tesislerine giderken bu havalimanını tercih ediyor. Bu bağlantı, ret kararını daha da anlamlı kılıyor, çünkü ulusal güvenlik kaygıları, NATO müttefikleri arasında bile sınır tanımıyor.

Bu olay, "Beşli Çete" olarak anılan bir grup iş insanı arasında yankı buldu. Bu grup, Türkiye'nin büyük altyapı projelerinde etkin rol oynayan, kamu ihaleleriyle büyüyen holding sahiplerinden oluşuyor. Limak Holding'in bu girişimi, grubun Avrupa'daki ilk ciddi tökezlemesi olarak kaydedildi. İngiltere'nin kararı, bu çetenin üyelerini alarma geçirdi; çünkü benzer bir senaryo, varlıkların dondurulması riskini gündeme getiriyor. Hatırlanacağı üzere, Rusya'nın Ukrayna işgali sonrası Londra, Rus oligarkların varlıklarını dondurmuştu. Yaklaşık 25 milyar sterlin değerindeki mal varlığı bloke edilmişti; Roman Abramovich gibi isimler, Chelsea Kulübü'nü satmak zorunda kalmıştı. Türk yatırımcılar için de benzer bir "soğuk duş" ihtimali, şimdi masada duruyor.

Peki, bu ret nasıl bir zincirleme etki yaratabilir? Öncelikle, holdingin İskoçya hükümetiyle yürüttüğü müzakereler tamamen çöktü. Havalimanı, turizm ve lojistik açısından vazgeçilmez bir nokta; Elvis Presley'nin bile ayak bastığı tek Birleşik Krallık yeri olarak tarihi bir öneme sahip. 1960'ta Almanya'daki askerlik görevinden dönerken yakıt ikmali için inen Presley, "Bu yer neresi?" diye sorduğu rivayet edilen bir figür. Bu trivia bile havalimanının kültürel ve stratejik değerini artırıyor. Ret sonrası, holdingin alternatif rotalar arayacağı kesin; belki İrlanda veya başka Avrupa ülkeleri gündeme gelecek. Ancak İngiltere'nin bu tutumu, diğer "Erdoğan'a yakın" yatırımcıları da caydırabilir. Son yıllarda, benzer grupların Londra emlak piyasasına akın ettiği biliniyor; lüks mülk alımları, milyarlarca doları bulmuştu.

Geçmişe dönüp bakarsak, bu olay tesadüfi değil. Beşli Çete'nin yükselişi, 2000'lerin başlarına uzanıyor. AKP iktidarının ilk yıllarında, bu grup üyeleri, otoyol, köprü ve havalimanı gibi mega projelerde ön plana çıktı. Örneğin, İstanbul Havalimanı ihalesi, bu çetenin simgesi haline geldi; ortaklıklarla kazanılan tender, milyarlarca euroluk bir pastayı paylaştırdı. Nihat Özdemir, Limak'ın yanı sıra diğer projelerde de imzası olan bir isim; TFF başkanlığı döneminde, milli takımın başarılarında rolü tartışıldı. Ancak eleştirmenler, bu başarıların siyasi yakınlığa dayandığını söylüyor. Muhalif medya, yıllardır "yandaş sermaye" olarak nitelendiriyor bu grubu; örneğin, 2013 Gezi Parkı olayları sonrası, çetenin projeleri protesto hedefi olmuştu. Bahçeli'nin MHP'si bile, son dönemde seçim stratejilerinde bu çeteyi dolaylı eleştiriye maruz bıraktı; kulislerde, "seçim çarısı" endişesi konuşuluyor.

İngiltere'nin bu hamlesi, küresel ölçekte yankı buldu. AB ve ABD, son yıllarda otoriter rejimlere yakın iş insanlarını daha sıkı denetliyor. Magnitsky Yasası gibi mekanizmalar, insan hakları ihlalleriyle bağlantılı varlıkları hedef alıyor. Türkiye'de ise, bu ret, iç politikada dalgalanmalara yol açabilir. AKP kulislerinde, Bahçeli'nin olası bir seçim ittifakı değişikliği, çeteyi tedirgin ediyor. Eğer MHP, erken seçim baskısı yaparsa, bu grup üyeleri, varlıklarını yurtdışına kaçırma telaşına düşebilir. Londra'nın "fren çekmesi", Ankara'da panik yarattı; bazı yorumcular, bu olayın Erdoğan'ın uluslararası imajını zedelediğini düşünüyor.

Bu arada, havalimanı retinin ekonomik yansımaları da cabası. Limak, turizm sektöründe de aktif; Antalya'daki otel yatırımları, Ukrayna kriziyle bağlantılı skandalları hatırlatıyor. Hatırlayalım, 510 Ukraynalı yetim çocuğun Antalya otellerine yerleştirilmesi, ihmallerle dolu bir hikaye. Şiddet, güvenlik eksikliği ve otel personeli suçlamaları, soruşturmalara yol açmıştı. Ukrayna ve Türkiye makamları kapattı dosyaları, ama kamu vicdanı rahat değil. Bu olay, çetenin turizmdeki "profiteer" imajını pekiştiriyor. Benzer şekilde, eğitimdeki çöküş de paralellik gösteriyor; Ankara'daki lise skandalı, öğrencilerin öğretmenlere saygısızlığını gözler önüne serdi. Çankaya Kocatepe Mimar Kemal Anadolu Lisesi'nde çekilen görüntüler, sosyal medyada infial yarattı. Disiplin soruşturması başlatıldı, ama bu, sistemik sorunların sadece bir yansıması.

Eğitimdeki bu kaos, daha geniş bir tabloyu çiziyor. Hasan Mert Kaya gibi küratörler, devlet okullarındaki günlük vahşeti listeledi: Kız öğrencilerin göğüslerine el sürme, erkeklere kalçadan vurma, hırsızlık, küfürler, hatta sınıf öğretmenine tekme. Üst sınıflar, aralarda para sızdırıyor. Burcu Karakaş'ın haberleri, tüyler ürpertiyor. Ebeveynler, çocuklarını hangi okula göndereceklerini sorguluyor; kaliteli bir gelecek mümkün mü? Bu görüntüler, sadece bir okulun değil, ulusal eğitim politikasının iflasını simgeliyor. Geçmişte, AKP'nin "4+4+4" reformu, benzer eleştirilere maruz kalmıştı; öğretmen açığı, müfredat karmaşası, şiddet vakaları artmıştı. 2016 darbe girişimi sonrası, binlerce öğretmen ihraç edildi; stadyum dolusu hekim istifası gibi, eğitimciler de tükenmişlik yaşıyor.

Sonuç olarak, İngiltere'nin bu duvarı, sadece bir yatırım ret'i değil, bir uyarı sinyali. Beşli Çete'nin Avrupa hayalleri sekteye uğradı; varlık dondurma korkusu, şimdi gerçek bir tehdit. Eğer rejimde en ufak bir sarsıntı olursa, Londra'nın soğuk eli uzanabilir. Yatırımcılar, rotalarını çeşitlendirmeli; belki Asya veya Körfez'e kayış artar. Türkiye'de ise, bu olay, siyasi tartışmaları alevlendirecek. Bahçeli'nin hamleleri, AKP'yi köşeye sıkıştırabilir; erken seçim rüzgarları esecek mi? Tüm bunlar, iş dünyasını ve ebeveynleri, geleceğin belirsizliğinde bırakıyor. İzlemeye devam edin, çünkü bu hikaye burada bitmeyecek.