Gerçek Gündem Haberleri

İki süreçte yaşanan çöküş ve sarsıcı gelişmeler

Deneyimli gazeteci Ayşenur Arslan'dan çarpıcı analiz! İki kritik süreçte yaşanan beklenmedik gelişmeler herkesin dilinde. Sarsıcı detaylar ve perde arkası bilgiler şoke edecek...

Türkiye'nin en deneyimli kalemlerinden Ayşenur Arslan, son günlerde yaşanan gelişmeleri mercek altına aldı. 17 Ekim 2025 tarihinde kaleme aldığı çarpıcı analiz, hem iç hem de dış politikada yaşanan kritik dönüşümleri gözler önüne seriyor.

İki büyük süreçte yaşanan beklenmedik gelişmeler, sadece Türkiye'yi değil, tüm bölgeyi derinden etkiliyor. Uzmanlar, bu analizin politik çevrelerde büyük yankı uyandıracağını belirtiyor. Özellikle son haftalarda yaşanan olaylar zinciri, birçok kimsenin beklentilerini alt üst etti.

Stadyumdaki Protestonun Gerçek Anlamı

Türkiye-Gürcistan milli maçında yaşanan olay, medyada ilk başta pek dikkat çekmedi. Ancak derinlemesine analiz edildiğinde, bu olay çok daha büyük bir tablonun parçası olduğu anlaşıldı. Erdoğan'ın şeref tribününe çıktığı anda stadyumdan yükselen ıslık sesleri, sadece bir maç protestosu değildi.

Binlerce kişinin aynı anda gösterdiği bu tepki, aslında çok daha derin bir mesaj taşıyordu. Stadyumdaki o an görülemeyen yazılar ve protestolar, tepkilerin birinci ağızdan iletilmesi için kullanıldı. Bu durum, toplumsal nabzın ne yönde attığının önemli bir göstergesi olarak değerlendiriliyor.

Bu protesto, özellikle çözüm süreci ve komisyona yönelik tepkilerin boyutunu gözler önüne serdi. Erdoğan'ın o anlarda renk vermemesi dikkat çekici bulundu, ancak sonraki gelişmeler bu durumun nasıl değerlendirildiğini ortaya koydu.

Stadyumdaki binlerin, o anda göremediğimiz yazılar ve protesto ile tepkilerini Erdoğan'a böyle birinci ağızdan iletmesi, çok anlamlı bulundu. Bu durum, toplumda sürece destek azaldığının net bir göstergesi olarak kabul ediliyor.

Pervin Buldan'ın Sarsıcı Açıklaması

DEM Parti sözcüsü Pervin Buldan'ın medya ile ilgili yaptığı açıklama, politik çevrelerde bomba etkisi yarattı. "Sürece ve bize saldıran medya iktidar tarafından hizaya getirilsin" şeklinde özetlenebilecek sözleri, büyük tartışmalara neden oldu.

Bu açıklama karşısında yükselen tepkiler, konunun ne denli hassas olduğunu gösterdi. Ancak Abdülkadir Selvi'nin "yumuşatıcı hamlesi", Saray'ın ipleri henüz koparmaya hazır olmadığının sinyalini verdi.

Selvi'nin konuyla ilgili değerlendirmesi oldukça dikkat çekici oldu: "Türkiye bölünsün, akan kan devam etsin, şehit cenazeleri gelsin diye uğraşanlar dururken, Pervin Buldan'a saldırılmasını iyi niyetli bulmuyorum. Bunun altında başka hesaplar var. Bu hesaplar yerli ve milli hesaplar değil. Terörsüz Türkiye hedefini sabote etmek isteyen güçler, içerideki uzantılarını harekete geçirmeye başladılar."

Bahçeli'nin Değişen Tutumu

MHP lideri Devlet Bahçeli'nin süreçteki rolü ve tutum değişikliği, politik gözlemciler tarafından yakından takip ediliyor. Süreci başlatan isim olan Bahçeli, başlangıçta Öcalan'ın Meclis'te konuşması gerektiğini söyleyecek kadar ileri bir çizgi çizmişti.

Ancak süreç uzadıkça ve hiçbir hesabın tutmadığı görülünce Bahçeli de sertleşmeye başladı. Özellikle DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit'in şehitler için kullandığı "gencecik cesetler" ifadesi sonrası durum iyice gerginleşti.

Bahçeli'nin bu ifadeye tepkisi çok sert oldu: "Şehitlerimize gencecik cesetler demek doğru ve isabet kaydeden bir söz değildir. Herkes ve hepimiz 'Terörsüz Türkiye' hedefinin sekteye uğramamasına özenle dikkat etmeliyiz. Hepimiz Türk milletiyiz. Denizi geçtikten sonra derede bocalamanın hiç kimseye faydası olmayacaktır. Maksimalist taleplerin gündeme gelmesinden kaçınmalıyız."

Kandil'den Sert Yanıt

Bahçeli'nin "maksimalist talepler" uyarısı yaparken, Kandil'den adeta "alın size talep" der gibi bir açıklama geldi. KCK Yürütme Konseyi üyesi Duran Kalkan'ın açıklaması, sürecin ne kadar karmaşık bir hal aldığını gösterdi.

Kalkan'ın "Öcalan özgür kalmazsa çözüm olmaz" başlıklı açıklaması çok net bir mesaj içeriyordu: "İktidar kanadı Kürt'ü inkar ve imha zihniyetinden ve siyasetinden vazgeçmiş değil. Kürt varlığını tanımış değil. Kürt'e Kürt demiyor. Kürt haklarından söz etmiyor. Kürt sorununun varlığını kabul etmiyorlar."

Kalkan'ın açıklamasının devamı daha da sert oldu: "Bir çözüm arayışı yoktur. Bizim yaptıklarımıza karşılık olumlu denecek herhangi bir şey yok. Komisyonu oyalıyorlar, oyalıyorlar, konuşuyor öyle. Ne olacağı hiç belli olmayan bir şey var. Dağ doğura doğura fare doğuracak."

En çarpıcı kısım ise şuydu: "Bu dağda hiçbir savaşçıyı Önder Apo'nun özgürlüğü dışında hiç kimse indiremez. 40 yıl bekleseler de ulaşamazlar buna. Her türlü sözü söyleseler de ulaşamazlar. Kimse yapmaz, yaptıramaz."

Öcalan Realitesinin Boyutları

Ayşenur Arslan'ın analizinde en çarpıcı tespitlerden biri, "Kürt realitesi aslında Öcalan realitesidir" ifadesi oldu. Bu tespit, sürecin neden bu noktaya geldiğini açıklıyor.

Arslan, Öcalan'ın "kendinizden bir meşale yaratın" çağrısıyla cezaevlerindeki PKK'lıların kendilerini yakarak hayatlarına son vermesi olayını hatırlatarak, bu bağlılığın boyutlarını vurguladı. "Hatırladıkça tüylerimi diken diken eden" diye tanımladığı bu olaylar, durumun ne denli hassas olduğunu gösteriyor.

Onca yıl silahlı bir mücadelenin başka türlü sürdürülebilir olup olmadığı sorusu da gündemde. ABD destekli Rojava gerçeğinin de sorunu başka bir düzleme taşıdığını belirten Arslan, ülkeyi yönetenlerin bunu da görmemeye çalıştığını ifade etti.

Gazze'de Gerçek Barış mı Ateşkes mi?

İkinci büyük konu olan Gazze meselesi, Arslan'ın analizinde "barış" değil "ateşkes" olarak tanımlanıyor. "Saray kalemşörleri bile anladı ki, ortada barış değil, nereye evrileceği meçhul bir ateşkes var" tespiti dikkat çekici.

Filistin cephesinin durumu "kötünün iyisi" olarak değerlendirdiği, rehineler, insani yardımlar ve eve dönüş konvoylarıyla en azından nefes aldığı belirtiliyor. Netanyahu ise Trump'ın garantörlüğü ve imzalanan metindeki "hediyelerle" oldukça memnun görünüyor.

ABD Başkanı Trump'ın İsrail parlamentosunda yaptığı konuşmada Kudüs ve Golan tepelerini tümüyle İsrail egemenliğinde diye nitelemesi, "neredeyse Mısır zirvesinin en çarpıcı kazanımı" olarak değerlendiriliyor.

Tony Blair'in Gazze Kayyumluğu

Gazze'nin yönetimi için "kayyum" modeli bulunmuş ve bu görev İngiltere eski başbakanı Tony Blair'e verilmiş. Blair, 2003 yılında ABD'nin yanında Irak savaşına soyunan "güvenilir ortak" olarak tanımlanıyor.

"İki devletli çözüm" ise metin dışında bırakılmış durumda. Blair'in Gazze'yi yönetecek ekibindeki isimler oldukça dikkat çekici. Sızdırılan bilgilere göre ekipte dört isim öne çıkıyor: üç milyarder işadamı ve bir Avrupalı siyasetçi.

Blair'in Seçkin Ekibi

Aryeh Lightstone, ekibin ilk ismi olarak öne çıkıyor. Haham olan Lightstone, Trump'a ve Yahudi damadına çok yakın bir isim. İki devletli çözüme karşı, önce Hamas bitirilmeli tezini savunuyor.

İkinci isim Naguib Sawiris, Mısırlı milyarder ve Blair'in dostu. On milyar dolarlık servetiyle ve batılı liderlerle samimiyeti ile biliniyor.

Marc Rowan, Yahudi asıllı Amerikalı işadamı olarak tanımlanıyor. "Wall Street kurdu" lakaplı Rowan'ın kendi serveti 10 milyar dolar, ancak portföyündeki şirketler 840 milyar doları buluyor. Trump'ın kampanyasına 1 milyon dolar bağışlamış ve hedefinin Trump ile birlikte Cumhuriyetçi Parti'de yükselmek olduğu biliniyor.

Listenin tek "Filistin yanlısı" ismi ise Sigrid Kaag. Hollanda'nın tek kadın parti lideri olan Kaag, BM'nin 2023-2025 arasında Gazze İnsani Yardım Koordinatörü olarak görev yapmış. Gazze'deki yıkımı "ay manzarası"na benzeten Kaag, İsrail'in yardımı silah haline getirdiğini söylemiş.

Kaag'ın en büyük ilham kaynağı ve yardımcısı kocası, Filistinli diş hekimi ve Arafat'ın ilk kabinesinde sağlık bakan yardımcısı olan Enis el-Kak.

Filmin Oyuncuları Belli

Arslan'ın değerlendirmesine göre, İsrail'in garantörü Trump, Irak savaşı sırasında İngiliz şarkıcı George Michael'ın bir klibinde "Bush'un köpeği" rolünü verdiği Blair, bir Haham, bir Yahudi işadamı ve Blair'in yakını... Gazze'deki "filmin oyuncuları, bize neler izleyeceğimizi şimdiden gösteriyor."

Bu isimlerin bir araya gelmesi, Gazze'nin geleceği açısından ne tür politikaların izleneceğini şimdiden belli ediyor. Özellikle ekibin büyük çoğunluğunun İsrail yanlısı olması dikkat çekici.

Türkiye'nin Pozisyonu

Erdoğan'ın bu süreçteki rolü ise "Trump'ın dostu olarak gidebileceği kadar gitmeye çalışacak" şeklinde özetleniyor. Bu tespit, Türkiye'nin dış politikadaki pozisyonunu net şekilde ortaya koyuyor.

Türkiye'nin hem çözüm sürecinde hem de Gazze meselesinde nasıl bir tutum izleyeceği, bu gelişmeler ışığında daha net görülmeye başladı.

İç Politikadaki Vahim Tablo

Arslan, makalesini iç politikadaki durumla ilgili çarpıcı tespitlerle bitiriyor: "Her gün yeni bir operasyon.. Cezaevlerinin kapasiteyi çoktan aşmış koğuşlarına yatarı ya da zaten kanıtı olmayan suçlamalarla yeni sevkiyatlar.. Her sabah yeni zamlarla değişen etiketler.. Ve aksiyon filmlerini aratmayan sokak çetelerinin, en son gazeteci Hakan Tosun'un hayatını alan vahşeti.."

Bu tablo, Türkiye'nin içinde bulunduğu durumu çok net şekilde özetliyor. "İyi seyirler" ironisiyle biten makale, mevcut duruma ilişkin derin bir karamsar bakışı yansıtıyor.

Sonuç ve Değerlendirme

Ayşenur Arslan'ın analizi, hem çözüm sürecinde hem de Gazze barışında yaşanan gelişmelerin "ne çözüm ne barış" getirmediğini ortaya koyuyor. Her iki süreçte de "coşku, umut yerini hayal kırıklığına bıraktı" tespiti, durumun ciddiyetini gözler önüne seriyor.

Bu analiz, sadece güncel gelişmeleri değil, aynı zamanda gelecekte yaşanabilecek senaryoları da öngörmeye çalışıyor. Türkiye'nin hem iç hem de dış politikada karşı karşıya olduğu zorluklar, bu makale ile tüm çıplaklığıyla ortaya konuyor.

Özellikle çözüm sürecindeki tıkanıklık ve Gazze'deki belirsizlikler, bölgesel istikrar açısından büyük riskler taşıyor. Bu iki kritik süreçteki başarısızlık, sadece ilgili tarafları değil, tüm bölgeyi etkileyecek boyuttaki sonuçlar doğurabilir.

"Sanki başlama noktasına döndük" tespiti, her iki konuda da yaşanan hayal kırıklığının boyutlarını net şekilde özetliyor. Gelecek dönemde bu süreçlerin nasıl gelişeceği, hem Türkiye hem de bölge için kritik önem taşıyor.