İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne (İBB) yönelik hazırlanan iddianame, Türkiye'nin siyasi gündemini adeta bir deprem gibi sarsmaya devam ediyor. Özellikle CHP'nin cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu'nun Silivri Cezaevi'nde tutulduğu bu süreçte, savcılığın mahkemeye sunduğu belge, sadece muhalefeti değil, iktidar kanadını da derinden etkilemiş görünüyor. İddianame, İmamoğlu'na kadar uzanan bir dizi suçlamayı içeriyor ve toplamda 2352 yıla varan hapis cezası talep ediyor. Bu talep, İmamoğlu'nun hem belediye başkanı olarak hem de siyasi figür olarak yürüttüğü faaliyetleri hedef alıyor; yolsuzluk, ihaleye fesat karıştırma, usulsüz harcama gibi ithamlar, belge sayfalarını dolduruyor. Ancak asıl çarpıcı olan, iddianamenin iktidar cephesinde yarattığı bölünme. Normalde birlik içinde görünen AKP'li isimler, bu belge karşısında farklı saflara ayrılmış durumda. Muhalefet zaten baştan beri "kanıt yoksunu bir kumpas" diye nitelendirirken, iktidar içinden gelen eleştiriler, tartışmayı bambaşka bir boyuta taşıdı.

İddianamenin detaylarına incelediğimizde, savcılığın elinde somut delillerden ziyade tanık beyanları ve dolaylı bağlantılara dayalı iddialar olduğu görülüyor. Örneğin, İBB'nin çeşitli ihalelerinde usulsüzlük yapıldığı öne sürülüyor; ancak bu ihalelerin çoğu, İmamoğlu'nun belediye başkanı olmadan önceye, hatta farklı yönetimlere ait. İddianame, İmamoğlu'nun "terör örgütüyle bağlantılı" olduğu suçlamasını da taşıyor, fakat bu bağlantıların neye dayandığı belirsiz kalıyor. Muhalefet liderleri, bu durumu "siyasi intikam" olarak yorumluyor ve yargı sürecinin tarafsızlığını sorguluyor. Öte yandan, iddianameyi hazırlayan savcıların geçmişteki benzer davalardaki performansları da gündeme gelmiş; bazı yorumcular, bu belgenin "aceleye getirilmiş" olduğunu savunuyor. Tüm bunlar, Türkiye'nin en kalabalık şehrinin yönetimini felç etmiş durumda; İBB'nin günlük operasyonları, bu belgenin gölgesinde yürütülüyor ve vatandaşlar, su faturalarından ulaşım projelerine kadar her alanda belirsizlikle karşı karşıya.

Peki, iktidar cephesi bu iddianameye nasıl yaklaşıyor? İşte burada işler iyice karışıyor. AKP'nin köklü isimlerinden biri olan Yaşar Baş, iddianameyi adeta bir başyapıt gibi överken, eski AKP milletvekili Şamil Tayyar ise bu övgüye sert bir şekilde itiraz etti. Bu ikilinin çatışması, bir televizyon kanalında canlı yayında patlak verdi ve izleyicileri şoke etti. Yaşar Baş, iddianameyi "son derece başarılı" bir belge olarak tanımladı ve eleştiren herkesi topa tuttu. Ona göre, bu belgeyi sorgulayanlar ya iddianameyi okumamış, ya da "örgütün aparatı" konumunda, yoksa "iktidar düşmanlığı gözlerini kör etmiş". Baş, daha da ileri giderek şöyle dedi: İddianameye usul açısından şekil açısından eleştiride bulunanlar iddianameyi okumamıştır ya da örgütün aparatıdır ya da iktidar düşmanlığı gözlerini kör etmiştir. Bu iddianame son derece başarılı bir iddianame. Bu kadar çok iddia içinde belki beraatle sonuçlanacaklar da olabilir. İddianamenin geçersiz olduğunu söylemek niyet sorunu yoksa zeka sorunu vardır.

Bu sözler, stüdyoda anında bir fırtına kopardı. Şamil Tayyar, Baş'ın bu ithamlarına hiç bekletmeden yanıt verdi ve tartışma, AKP'nin iç dinamiklerini gözler önüne serdi. Tayyar, farklı görüşlere "zeka sorunu" yakıştırmanın yanlış olduğunu vurgulayarak, demokratik tahammülün önemine değindi. Farklı düşünenlerin bir zeka sorunu olduğunu ya da iktidar karşıtı olduğunu söylemek doğru bir yakıştırma değil. Biz eğer demokratik hayat içerisindeysek farklı düşüncelere de tahammülümüzün olması lazım. İddianame dediğiniz şey iddianame, somutluk kazanmış bir metin değil. Yargılama devam ediyor. Yaşar Hocam şimdiden kararı verdi, bitirdi. Siyasetçi konuşur ama hukukçu iddianame üzerinden kesin hükümle konuşmaz. Açıkçası yadırgadığımı söyleyeyim. Bu tarzla biz bu iddianameyi konuşamayız. Benim 1-2 eleştirim var ama farklı düşünceye zeka sorunu denilemez. Tayyar'ın bu çıkışı, iddianamenin henüz "somut bir metin" olmadığını, yargılamanın devam ettiğini ve Baş'ın erken hüküm verdiğini ima ederek, tartışmayı hukuki zemine çekti. Tayyar, iddianamedeki bazı noktalara kendi eleştirilerini getirmişti; örneğin, belgenin delil zincirinin zayıf olduğunu ve siyasi motivasyon taşıdığını ima etmişti.

Canlı yayındaki bu kapışma, sosyal medyada da yankı buldu. Binlerce kullanıcı, #İBBİddianamesi etiketi altında yorum yağdırdı; kimileri Baş'ı "parti disiplini" adına alkışlarken, kimileri Tayyar'ı "vicdanlı ses" olarak nitelendirdi. Bu olay, AKP'nin monolitik bir yapı olmadığını bir kez daha gösterdi. Parti içinde, iddianame gibi hassas konularda bile fikir ayrılıklarının su yüzüne çıktığına dair uzun süredir söylentiler dolaşıyordu, ancak bu kadar açık bir yüzleşme nadir görülen bir durum. Yaşar Baş, yayın sonrası açıklamalarında Tayyar'ı "eski" bir isim olarak kenara itmeye çalışsa da, Tayyar'ın takipçi kitlesi hâlâ güçlü ve bu tartışma, parti kongrelerine kadar uzanabilir. Dahası, bu iç çekişme, İmamoğlu davasının zamanlamasını da sorgulatıyor; iddianame, cumhurbaşkanlığı seçimlerine aylar kala sunuldu ve muhalefet, bunu "seçim mühendisliği" olarak görüyor.

İddianamenin yargı sürecine etkileri de cabası. Mahkeme, belgeyi incelemeye aldı ancak uzmanlar, delillerin yetersizliği nedeniyle beraat ihtimalinin yüksek olduğunu söylüyor. İmamoğlu'nun avukatları, itiraz dilekçelerini hazırlıyor ve uluslararası gözlemcilerden destek bekliyor. Bu süreçte, İBB'nin projeleri – örneğin, metro hatları ve sosyal yardım programları – askıda kalmış durumda; vatandaşlar, "Belediye kim yönetiyor?" diye soruyor. İktidar cephesindeki bu bölünme, Tayyar gibi isimlerin parti dışına itilme riskini de artırıyor. Baş'ın sert üslubu, parti sadakatini test ederken, Tayyar'ın demokratik çağrısı, genç seçmenlerde yankı bulabilir.

Altın Neden Vazgeçilmez Değer: Kıtlık ve Kültürel Bellek
Altın Neden Vazgeçilmez Değer: Kıtlık ve Kültürel Bellek
İçeriği Görüntüle

Sonuç olarak, İBB iddianamesi sadece bir hukuki belge olmaktan çıkıp, Türkiye'nin siyasi haritasını yeniden çizen bir unsura dönüştü. İmamoğlu'na 2352 yıl hapis talebiyle başlayan bu hikaye, iktidar içindeki gerilimle zenginleşti ve canlı yayındaki o an, her şeyi değiştirebilir. Yargı ne karar verecek, AKP bu bölünmeyi nasıl onaracak? Gelecek günler, bu sorulara yanıt ararken, hepimizi ekran başına kilitleyecek gibi duruyor. Bu tartışma, demokrasinin nabzını tutan bir ayna; farklı seslere kulak vermek, belki de en büyük kazanım.