İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) soruşturması, Türkiye'nin siyasi ve hukuki gündemini sarsmaya devam ediyor. Bu devasa dava, sadece bir belediye soruşturması olmanın ötesinde, muhalefetin en güçlü figürlerinden biri olan Ekrem İmamoğlu'nun geleceğini doğrudan etkileyen bir yargı maratonu olarak öne çıkıyor. 402 sanığın yer aldığı iddianame, İstanbul 40. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi ve ilk duruşma tarihi netleşti. Bu karar, aylardır süren belirsizliği sona erdirirken, davanın boyutu ve talepleri kamuoyunda büyük yankı uyandırdı.
İmamoğlu, CHP'nin cumhurbaşkanlığı adayı olarak da bilinen eski İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı sıfatıyla, iddianamede "örgüt kurucu ve lideri" olarak nitelendiriliyor. Bu itham, davanın siyasi boyutunu pekiştirirken, muhalefet cephesinde adalet sistemine yönelik eleştirileri alevlendirdi. İddianamenin 3.700 sayfayı aşan hacmi, soruşturmanın ne kadar kapsamlı ve karmaşık olduğunu gözler önüne seriyor. Kabul kararı, mahkemenin davayı esastan görüşmeye hazırlandığını işaret ediyor, ancak bu süreçte tutuklu sanıkların durumu ve delillerin niteliği tartışma konusu olacak.
Davanın kökeni, İBB'nin ihale usulsüzlükleri, yolsuzluk iddiaları ve terör bağlantısı suçlamalarına dayanıyor. Savcılık, bu suçlamaları somutlaştırmak için aylarca delil topladı; şimdi ise yargı aşamasına geçiliyor. 105 sanığın tutuklu yargılanması, operasyonun sertliğini yansıtıyor. Silivri Cezaevi'nde tutulan İmamoğlu gibi isimler, bu davanın sembolü haline geldi. Kamuoyu, özellikle sosyal medyada #İmamoğluÖzgürOlsun gibi etiketlerle destek mesajları yağdırırken, hükümet kanadından sessizlik hâkim. Bu dava, yerel yönetimlerin özerkliği ve siyasi yargılamaların sınırlarını test edecek bir dönüm noktası. İlk duruşma tarihiyle birlikte, avukatların hazırlık süreci hızlanacak; delillerin incelenmesi, tanık ifadeleri ve bilirkişi raporları, mahkeme salonunu dolduracak.
Uzmanlar, bu tür davaların yıllarca sürebileceğini belirterek, İmamoğlu'nun cumhurbaşkanlığı adaylığını gölgelediğini söylüyor. Ancak dava, sadece bireysel bir hesaplaşma değil; Türkiye'nin demokrasi algısını da etkileyecek bir süreç. İddianamenin kabulü, savcılığın tezlerini mahkeme önünde savunacağı anlamına geliyor. Bu tezler arasında, İBB'nin kaynaklarının usulsüz kullanıldığı, ihalelerin belirli gruplara peşkeş çekildiği ve belediyenin bir "örgüt yapılanması" gibi işlediği iddiaları var. Savcılar, bu suçlamaları finansal kayıtlar, tanık beyanları ve teknik incelemelerle destekliyor. Öte yandan, savunma tarafı, delillerin siyasi motivasyonlu olduğunu savunarak, yargılamanın tarafsızlığını sorguluyor. Davanın İstanbul 40. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülmesi, coğrafi yakınlık nedeniyle İBB çalışanları ve İstanbul halkı için erişilebilir bir platform sunuyor. Ancak yüksek güvenlik önlemleri bekleniyor; zira dava, protestolara yol açma potansiyeli taşıyor.
Bu mahkeme, daha önce benzer siyasi davalarda kritik kararlar vermiş bir kurum; bu da tarafsızlık tartışmalarını alevlendiriyor. İddianamenin hacmi, mahkemenin ön inceleme sürecini uzatabilir; zira her bir suçlamanın ayrı ayrı ele alınması gerekecek. 142 ayrı suç isnadı, İmamoğlu'nun lehine veya aleyhine delillerin ağırlığını belirleyecek. Tutuklu sanıkların 105'i arasında, belediye bürokratları, danışmanlar ve alt yükleniciler yer alıyor.
Bu isimler, soruşturma sırasında ifadeleri alınmış ve bazıları itirafçı konumuna düşmüş. Savcılık, bu itirafları davanın belkemiği olarak görüyor; ancak savunma, baskı altında alındıklarını iddia ediyor. Davanın zamanlaması, CHP'nin iç dinamiklerini de etkiliyor; İmamoğlu'nun liderlik rolü, parti içinde tartışma yaratıyor. Hükümet, bu davayı "yolsuzlukla mücadele" olarak sunarken, muhalefet "siyasi intikam" olarak nitelendiriyor. İlk duruşma tarihi, bu kutuplaşmayı mahkeme salonuna taşıyacak. Mart ayı, İstanbul'un hava koşullarına rağmen, adalet arayışının zirve yapacağı bir dönem olacak. Kamuoyunun gözü kulağı, İmamoğlu'nun ilk savunmasında; zira bu, onun siyasi kariyerinin dönüm noktası olabilir. Dava, uluslararası arenada da yankı buluyor; Avrupa Birliği ve insan hakları örgütleri, süreci yakından izliyor.
Bu izleme, Türkiye'nin yargı bağımsızlığı notunu etkileyecek. İddianamenin kabulüyle, mahkeme heyeti oluşturuldu; başkan ve üyelerin profili, davanın seyrini belirleyecek. Savunma stratejisi, delillerin çürütülmesine odaklanacak; bilirkişi raporları burada kilit rol oynayacak. 402 sanığın tamamı için ayrı ayrı iddianame ekleri hazırlanmış; bu, mahkemenin iş yükünü artırıyor. Tutukluluk hali, ilk duruşmada gündeme gelecek; tahliye talepleri reddedilirse, gerilim yükselecek. Bu dava, benzer belediye soruşturmalarına emsal teşkil edebilir; zira Ankara ve İzmir gibi diğer büyükşehirlerde de benzer iddialar dolaşıyor. Uzmanlar, davanın en az 2-3 yıl süreceğini öngörüyor; ara kararlar ve temyiz süreçleri uzatacak. İmamoğlu'nun Silivri'deki koşulları, dava süresince tartışma konusu olacak; avukatları, sağlık raporları sunarak tahliye baskısı yapacak. Bu süreç, Türkiye'nin siyasi kutuplaşmasını derinleştirecek; seçim dönemine denk gelirse, kampanyaları etkileyecek. Kamu vicdanı, adil yargılama talebiyle şekilleniyor; sosyal medyada milyonlarca paylaşım yapılıyor. Dava, sadece hukuki değil, toplumsal bir sınav; sonuçları, yerel demokrasiyi yeniden tanımlayacak. İlk duruşma, bu maratonun startı; heyecan dorukta.
İddianamenin detayları, davanın karmaşıklığını ortaya koyuyor. Savcılık, İBB'nin 2019'dan beri yönetildiği dönemde, kaynakların sistematik olarak kötüye kullanıldığını iddia ediyor. Bu kötüye kullanım, ihale manipülasyonları, personel istihdamında usulsüzlükler ve fonların gizli hesaplara aktarılması şeklinde sıralanıyor. İmamoğlu'na yönelik 142 suç, terörle iltisak, rüşvet, zimmet ve örgüt üyeliğini kapsıyor. Bu suçlamalar, telefon dinlemeleri, mali analizler ve gizli tanık ifadelerine dayandırılıyor. Savcılar, belediyenin bir "paralel yapı" gibi işlediğini savunarak, İmamoğlu'yu "örgüt lideri" olarak konumlandırıyor.
Bu itham, 15 Temmuz sonrası FETÖ davalarından esinlenilmiş gibi görünüyor; benzer dil ve delil setleri kullanılıyor. İddianamenin 3.700 sayfalık hacmi, eklerin ve tabloların bolluğundan kaynaklanıyor; her sanık için ayrı dosya hazırlanmış. Mahkeme, kabul kararıyla iddianameyi esastan görüşmeye aldı; ön inceleme tamamlandı. Bu aşamada, sanıkların kimlik tespiti ve iddianame özetinin okunması yapılacak. 105 tutuklu, Silivri'den SEGBİS (Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi) ile bağlanacak; fiziki katılım sınırlı. Mahkeme salonu, yüksek kapasiteli bir yer; izleyiciler için kontenjan ayrılacak.
Güvenlik, polis ve jandarma koordinesiyle sağlanacak; protesto riskine karşı önlemler alınmış. Dava, Türk Ceza Kanunu'nun 220. maddesi (örgüt kurma) başta olmak üzere, birçok maddeyi kapsıyor. Cezai talepler, her suç için ayrı ayrı hesaplanmış; İmamoğlu için toplam 2352 yıl hapis, diğer sanıklara 100 ila 500 yıl arasında değişen süreler isteniyor. Bu talepler, müebbet hapisle birleşik olarak değerlendirilebilir; infaz rejimi tartışmalı. Savcılığın motivasyonu, İBB'nin 2024 seçimlerindeki başarısını gölgeleme çabası olarak yorumlanıyor; zira dava, seçim sonrası hızlandı. Muhalefet, bu zamanlamayı "intikam davası" olarak nitelendiriyor. Hükümet sözcüleri ise sessiz kalarak, yargıya güven çağrısı yapıyor. Uluslararası raporlar, davayı "siyasi yargılama" olarak sınıflandırıyor; Amnesty International gibi örgütler, İmamoğlu'nun tahliyesini talep ediyor. Bu baskılar, mahkemeyi etkileyebilir; zira Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları referans alınacak.
Savunma avukatları, delillerin hukuka aykırı toplandığını iddia ederek, usul itirazları yapacak. Bu itirazlar, davayı uzatabilir; Yargıtay'a taşınma ihtimali var. 402 sanığın profili çeşitlilik gösteriyor: Belediye meclis üyeleri, müteahhitler, STK temsilcileri ve gazeteciler dahil. Bu çeşitlilik, davanın kapsamını genişletiyor; çapraz ilişkiler incelenecek. İddianamenin kabulü, savcılığın zaferi olarak görülebilir; ancak mahkeme, delillerin yeterliliğini test edecek. İlk duruşmada, sanık avukatlarının itirazları dinlenecek; reddedilirse, esas duruşmaya geçilecek. Bu aşama, haftalar sürebilir; tanık çağrıları başlayacak. Dava, medyada geniş yer bulacak; canlı yayın talepleri reddedilebilir. Kamuoyu baskısı, adil yargılamayı zorlayacak; STK'lar izleme heyeti kuracak. Bu dava, Türkiye yargısının güvenilirliğini sınayacak; sonuçlar, anayasal düzeni etkileyecek.
İlk duruşma tarihi olan 9 Mart, bahar aylarına denk geliyor; İstanbul'un iklimi, salonu etkilemeyecek. Mahkeme, İstanbul 40. Ağır Ceza Mahkemesi; Çağlayan Adliyesi'nde yer alıyor. Bu mahkeme, organize suç davalarında uzmanlaşmış; heyeti deneyimli. Duruşma saati sabah 10:00 olarak belirlenmiş; gündem yoğun. SEGBİS bağlantıları test edilecek; teknik aksaklık riski var. Sanıkların ifadeleri, ilk gün alınmayabilir; ön görüşme sınırlı. Tahliye talepleri, savunma tarafından öncelikli; delil yetersizliği argümanı kullanılacak. Savcılık, tutukluluğu sürdürmek için somut deliller sunacak. Bu çekişme, medyaya yansıyacak; basın özgürlüğü tartışılacak. Dava dosyası, dijital platforma aktarılmış; avukatlar erişim sağlayacak. Gizlilik kararı, bazı delilleri saklayabilir; bu, şeffaflığı azaltır. 105 tutuklunun durumu, vicdani bir yük; aileler protesto düzenleyebilir. İmamoğlu'nun Silivri'deki rutini, dava süresince raporlanacak; sağlık kontrolleri zorunlu.
Bu raporlar, tahliye için kullanılacak. Dava, benzer soruşturmalara emsal; diğer belediyeler tetikte. Uzmanlar, beraat ihtimalini düşük görüyor; uzlaşma aranabilir. Siyasi etki, CHP'yi zayıflatabilir; alternatif lider arayışları hızlanacak. Hükümet, davayı başarı öyküsü olarak pazarlayabilir; seçimlerde kullanacak. Uluslararası lobi, yaptırımları gündeme getirebilir; AB fonları kesilebilir. Bu karmaşa, ekonomiyi de etkileyecek; yatırımcı güveni sarsılacak. İlk duruşma, barışçıl geçerse, umut doğar; aksi takdirde, gerilim artar. Kamu, adalet nöbeti tutacak; sosyal medya seferberliği sürecek. Dava, Türkiye'nin demokrasi sınavı; notu belirleyecek. 9 Mart, tarih yazacak; gözler İstanbul'a çevrili.
Davanın yankıları, siyasi arenayı dönüştürüyor. İmamoğlu'nun tutukluluğu, CHP tabanını kenetledi; mitingler düzenlendi. Parti yönetimi, uluslararası desteği artırdı; BM'ye başvurular yapıldı. Hükümet, yargıya müdahale iddialarını reddediyor; "hukuk devleti" vurgusu yapıyor. Bu retorik, davanın meşruiyetini pekiştirmeyi amaçlıyor. Medya, kutuplaşmış; yandaş kalemler suçlamaları abartıyor, muhalifler baskıyı eleştiriyor. Bağımsız gazeteciler, delil analizi yapıyor; şüpheler artıyor. Akademisyenler, davayı "otoriterleşme" örneği olarak inceliyor; raporlar yayınlanıyor.
Hukukçular, Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru öneriyor; hızlandırılmış inceleme talep edilecek. Bu başvuru, tahliyeyi sağlayabilir; emsal kararlar var. Savcılığın stratejisi, örgüt suçunu kanıtlamaya dayalı; başarısızlık, itibar kaybı getirir. Sanıkların birliği, savunma gücünü artırır; ortak strateji geliştiriliyor. Aileler, destek grupları kurdu; psikolojik yardım sağlanıyor. Dava, kadın sanıklar üzerinden cinsiyet eşitliği tartışması açtı; ayrımcılık iddiaları var. Genç avukatlar, davaya gönüllü katılıyor; nesil değişimi sinyali. Bu katılım, yargıya umut aşılıyor. İlk duruşma öncesi, seminerler düzenlenecek; farkındalık artırılacak. 402 sanığın hikayeleri, kitap olacak; belgesel çekimleri başladı. Bu eserler, davanın hafızasını oluşturacak.
Ekonomik boyutu, İBB ihalelerini dondurdu; projeler aksadı. Belediye, alternatif finansman arıyor; bağış kampanyaları var. Vatandaşlar, vergi boykotu çağrısı yapıyor; etik tartışma. Dava, eğitim müfredatına girecek; hukuk derslerinde örnek. Öğrenciler, münazara yapacak; eleştirel düşünce gelişecek. Sanatçılar, şarkılar besteliyor; tiyatro oyunları yazılıyor. Bu kültürel yansıma, davayı kalıcı kılacak. Uluslararası konferanslar, davayı masaya yatırıyor; raporlar çoğalıyor. Diplomasi, arka planda işliyor; sessiz baskılar var. Sonuçta, dava Türkiye'nin aynası; yansıması düşündürücü. 9 Mart, milat; sonrası belirsiz. Kamu, uyanık kalacak; adalet için mücadele sürecek. Bu süreç, umudu yeşertecek mi? Zaman gösterecek.





