Son günlerde ekonomik dalgalanmaların etkisiyle çarşıda ve pazarda karşılaşılan fiyat etiketleri vatandaşın sabrını zorlarken, bugün ortaya çıkan bir belge tartışmaların fitilini yeniden ateşledi. Hizmet sektöründe yaşanan fahiş fiyat artışları artık tahammül sınırlarını aşarken, sıradan bir vatandaşın sadece temel insani ihtiyacını gidermek için ödemek zorunda kaldığı bedel, görenleri hayrete düşürdü. Milyonlarca kişinin ortak sesi haline gelen bu tepki, "bizler yolunacak kaz mıyız?" sorusunu bir kez daha gündeme taşıdı. Herkesin konuştuğu ancak kimsenin kabullenemediği bu tablo, hizmet anlayışının geldiği son noktayı gözler önüne seriyor.
Ülke genelinde ulaşım ağlarının gelişmesi ve havayolu seyahatinin yaygınlaşmasıyla övünülürken, havalimanlarının içindeki ticari alanlarda uygulanan fiyat politikaları, seyahat etmeyi adeta bir lüks tüketim sınavına dönüştürdü. Yıllardır "her yere uçakla gidiyoruz, havalimanları yenilendi" söylemleriyle vatandaşın hayatının kolaylaştığı belirtilse de, bu modern terminallerin kapısından girenler bambaşka bir gerçekle yüzleşiyor. Özellikle güvenlik kontrolünden geçtikten sonra karşılaşılan manzara, yolcuların kendilerini değersiz hissetmelerine ve adeta bir sömürü düzeninin parçası gibi görmelerine neden oluyor.
Gaziantep Havalimanı'nda yaşanan ve belgesiyle kanıtlanan olay, bu sömürünün en çarpıcı örneği olarak kayıtlara geçti. Tarihler 18 Aralık 2025'i gösterdiğinde, bir yolcunun "Fly Shop" isimli noktadan satın aldığı basit, küçük bir şişe su için ödediği rakam bardağı taşıran son damla oldu. Şehir merkezinde, marketlerde veya büfelerde çok daha makul seviyelerde satılan, en lüks restoranda bile belli bir seviyeyi aşmayan o küçük su için kasada tam 60 TL talep edildi. Vatandaşın "Allah'ın suyu" diyerek tepki gösterdiği bu durum, serbest piyasa kılıfına sığdırılamayacak bir boyuta ulaştı.
Ancak şok edici detaylar sadece Gaziantep ile sınırlı kalmadı. İstanbul'un en yoğun uçuş merkezlerinden biri olan Sabiha Gökçen Havalimanı'na yolu düşenler, Gaziantep'teki durumu bile mumla arar hale geldi. Karnı acıkan veya sadece bir şeyler içmek isteyen yolcular, ceplerinde paraları olsa dahi kendilerini kötü hissettiren, tabiri caizse "keriz yerine konulmuş" duygusu yaşatan fiyatlarla karşılaştı. Burada kesilen bir başka fiş ise durumun vahametini tüm çıplaklığıyla ortaya koydu. Cam bardakta bile değil, basit bir karton bardakta servis edilen iki çay için ödenen bedel tamı tamına 479 lira 22 kuruş olarak yansıdı.
Basit bir hesapla bardağı 240 liraya gelen bu çay fiyatı, hizmet sektöründeki denetimsizliğin ve keyfi fiyatlandırmanın ulaştığı korkutucu seviyeyi gösteriyor. Gelişmiş dünya ülkelerinde, örneğin İsviçre gibi refah seviyesi yüksek yerlerde şehir merkezindeki bir kahve veya kruvasan fiyatı ile havalimanındaki fiyat hemen hemen aynıyken, ülkemizdeki bu uçurum vatandaşın vicdanını yaralıyor. "Kiralar yüksek" veya "işletme maliyetleri" gibi gerekçelerin arkasına sığınılsa da, bir suya 60 lira, bir karton bardak çaya 240 lira ödemek zorunda bırakılan halk, havalimanlarını artık birer "kazık merkezi" olarak görmeye başladı. Vatandaşa hizmetkar olma iddiasıyla yola çıkılan bir düzende, halkın bu denli mağdur edilmesi büyük bir tepki topluyor.