Türkiye'nin siyasi arenasında fırtınalı günler yaşanıyor. Abdullah Öcalan'a yönelik af tartışmaları ve İmralı ziyaretleri, toplumun her kesiminde derin yaralar açıyor. 50 bine yakın vatandaşımızın hayatını kaybetmesine yol açan PKK terör örgütünün kurucusu olarak bilinen Öcalan'a, "kurucu önder" gibi bir sıfatın layık görülmesi, vicdanları kanatıyor. Halkın mesajları yağıyor: "Bebek katili affedilir mi?" diye haykıranlar, sosyal medyadan sokaklara taşan öfkeyle dolu. Bu süreç, sadece bir siyasi manevra değil; ulusal onurun, şehit ailelerinin gözyaşlarının ve geleceğimizdeki barış umutlarının sorgulandığı bir hesaplaşma. Peki, bu tartışmalar nasıl bu noktaya geldi? Gelin, adım adım inceleyelim ve halkın nabzını tutalım.

Ekrem İmamoğlu İddianamesinin Şifreleri ve Saraydaki Kırık Sandalye Mesajı
Ekrem İmamoğlu İddianamesinin Şifreleri ve Saraydaki Kırık Sandalye Mesajı
İçeriği Görüntüle

Siyasi figürlerin ani dönüşümleri, kamuoyunda en çok yankı uyandıran unsurlardan biri. Hatırlayın, geçtiğimiz seçim mitinglerinde ip sallayarak Öcalan'ın idamını savunan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, şimdi bambaşka bir çizgide. "Umut hakkı" adı altında Öcalan'a af çağrısı yapan Bahçeli, Meclis'te kurulan komisyonun tereddütlerini görünce öfkeyle patladı. Komisyon üyelerine seslenerek, "Gerekirse ben üç arkadaşını alıp İmralı'ya giderim" dedi. Bu sözler, adeta bir meydan okuma gibi yankılandı. Peki, neden bu kadar ısrarcı? Komisyonun İmralı'ya gitme fikrine soğuk bakması, Bahçeli'yi harekete geçirmiş görünüyor. Vatansever milletvekillerinin, teröristin ayağına gitmek yerine milli duruş sergilemesi bekleniyor. Ama Bahçeli'nin bu çıkışı, "Devlet bir teröristin ayağına mı gidecek?" sorusunu milyonların diline doladı. Toplum, bu dönüşümü akıl almaz buluyor; bir yanda idam çağrısı, diğer yanda af talebi. Bu çelişki, siyasi güveni sarsıyor ve halkı şaşkına çeviriyor.

Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, bu karmaşaya net bir yanıt verdi. Partisinin haftalık değerlendirme toplantısında, medyada pek yer bulmayan ama ses getirici bir konuşma yaptı. Özdağ, süreci "İkinci Bölücü Açılım Süreci" olarak nitelendirdi ve sert eleştiriler yağdırdı. Bahçeli'nin önayak olduğu bu gelişmelerin, PKK'nın silah bırakmadığı ve kendini feshetmediği bir ortamda yaşandığını vurguladı. "PKK silah bırakması ve fesih olmadı ama laik üniter ulus devletimizi fesih edecek gelişmeler yaşanıyor" diye haykırdı. Meclis'te "Terörsüz Türkiye" sloganıyla kurulan "Öcalan Komisyonu"nda, Milli Savunma Bakanı ve MİT Müsteşarı'nın sunum yaptığını, güncel istihbarat, asayiş ve güvenlik bilgilerinin paylaşıldığını anlattı. Ama çarpıcı kısım burası: Bu bilgiler, "devlet sırrı" diye halktan saklanırken, PKK'nın siyasi temsilcilerine açılmış! Özdağ, şaşkınlıkla sordu: "Arkadaşlar siz aklınızı mı kaçırdınız? Devlet yönetiminde böyle ciddiyetsizlik ve sorumsuzluk olur mu? Dünyada böyle bir örnek var mı?" Konuşmasını, Büyük Türk Milleti'nin bu süreci PKK ve Öcalan'a bir mağlubiyet olarak gördüğünü belirterek bitirdi: "Bilesiniz ki, halkımız bunun siyasi hesabını sandıkta soracak!" Özdağ'ın bu sözleri, komisyon üyelerine de bir uyarı niteliğinde: "Bir teröristin ayağına giden adam olarak tarihe geçmeyin! Çocuklarınıza ve torunlarınıza böyle bir miras bırakmayın." Bu çağrı, vicdanlı siyasetçilere bir vicdan muhasebesi yaptırma potansiyeline sahip.

PKK'nın hâlâ Suriye ve Irak'ta varlığını sürdürdüğü bir gerçeklikte, bu açılımlar ne anlama geliyor? Terör örgütü, 50 bine yakın masumun kanını döktü; anneler, babalar, çocuklar şehit düştü. Öcalan ise, bebek katili olarak anılan bir figür. Buna rağmen, Bahçeli'nin "umut hakkı" ısrarı ve İmralı ziyaretleri, yeni bir devlet hayalini bile tetiklemiş görünüyor. Bahçeli'nin yardımcısı Feti Yıldız'ın, "yeni bir devlet kurulacağını" itiraf etmesi, tartışmaları iyice alevlendirdi. İkinci Cumhuriyet tartışmalarından sonra, şimdi "Üçüncü Cumhuriyetçiler" diye bir akım mı doğuyor? Öcalan'ı kurucu önder gören bu yaklaşım, Türk ulus devletinin temellerini sarsıyor. Halk, bunu bir bölünme girişimi olarak algılıyor. Eğer komisyon İmralı'ya giderse, Öcalan meşrulaşır mı? Türk Devleti'nin itibarını yerle bir etmek, kabul edilemez bir risk. Özdağ'ın uyarısı burada devreye giriyor: Bu adımlar, halkın affetmeyeceği bir ihanet olarak tarihe geçebilir. Sandık, en büyük hesaplaşma aracı; vicdanlar rahatsız, öfke birikiyor.

Bu süreç, sadece siyasi bir mesele değil; toplumsal bir yara. Şehit aileleri, her gün Öcalan'ın adını duydukça gözyaşlarına boğuluyor. "Halkımız sizi affetmeyecek!" sloganı, sosyal medyada viral oldu. Milyonlar, bu af girişiminin arkasındaki motivasyonları sorguluyor. Bahçeli'nin seçim öncesi sert çıkışlarından bugünkü yumuşamaya, her şey bir siyasi taktik mi? Yoksa daha derin bir plan mı var? PKK'nın feshedilmeden, silah bırakmadan bu kadar taviz verilmesi, "terörsüz Türkiye" hayalini baltalıyor. Komisyon üyeleri, vicdanlarıyla baş başa: Gitmek, milli onuru lekelemek; gitmemek ise baskılara direnmek. Özdağ'ın sözleri gibi, "Büyük Türk Milleti üzüntüyle izliyor" ve bu izleme, sessiz bir isyan. Eğer İmralı kapıları aralanırsa, Öcalan'ın gölgesi her köşeye siner; ama halk, bunu sindirmez.

Günlük hayatın zorlukları arasında bu siyasi fırtına, insanları daha da bunaltıyor. Dört çocuk babası bir vatandaş, market ve pazar fiyatlarındaki artıştan kalp çarpıntısı geçirince küfürler savuruyormuş. Arkadaşları uyarıyor: "Çok küfür ediyorsun, yapma!" Adam cevap veriyor: "Siz küfür nedir biliyor musunuz?" Arkadaşlar merakla soruyor: "Biliyoruz tabii ama, söyle bakalım sence küfür neymiş?" Gülen adam: "Küfür kalbin yelpazesidir arkadaşım, ben de çarşıda-pazarda artan fiyatları gördükçe hop hop hoplayan kalbimi yelpazeliyor, rahatlıyorum!" Bu esprili anekdot bile, halkın stresini yansıtıyor; siyasi belirsizlikler üstüne ekonomik baskılar, küfür ettiriyor adeta.

Sonuç olarak, bu tartışmalar Türkiye'nin geleceğini belirleyecek. Öcalan'a af, İmralı ziyaretleri ve açılım süreci, sandıkta hesap verecek. Halkın sesi net: "Affetmeyeceğiz!" Goethe'nin dediği gibi, "Akılsızlar hiçbir zaman huzursuzluk duymazlar!" Ama biz, huzursuzuz çünkü vatanı seviyoruz. Bu süreçte, vicdanlı duruşlar kazanmalı; yoksa tarih, affetmeyen bir halkla yüzleşir. Türkiye, birleşik kalacak; bölünme hayalleri suya düşecek.