Fikir dünyasında son dönemde yaşanan gerilimler, medya çalışanlarının üzerindeki hukuksal baskıların dozunu her geçen gün artırıyor. Sosyal medya platformlarının ve dijital yayıncılığın sınırlarının nerede bittiği, eleştiri ile suç arasındaki o ince çizginin nasıl belirlendiği konusu, kamuoyunda en çok tartışılan başlıklar arasında yer alıyor. Düşüncelerini geniş kitlelere ulaştıran isimlerin bir anda yargı kıskacına alınması, ifade özgürlüğü tartışmalarını yeni bir boyuta taşırken, yaşanan son gelişme tüm bu tartışmaları alevlendirecek bir nitelik taşıyor. Sokaklarda, kafelerde ve ekran başında olan herkesin bir anda odaklandığı o sıcak gelişme, adaletin soğuk koridorlarında yankılanmaya devam ediyor.
Söz konusu hareketliliğin merkezinde, keskin kalemli yorumlarıyla tanınan gazeteci Levent Gültekin yer alıyor. 19 Aralık 2025'in ilk saatlerinde, İstanbul'un popüler semtlerinden Bebek’te bir kafede oturduğu sırada emniyet güçleri tarafından gerçekleştirilen operasyon, medya camiasında büyük bir şok yarattı. Saat 01.20 sularında gerçekleşen gözaltı işlemi, hızlı bir şekilde Vatan Caddesi’ndeki İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Şube Müdürlüğü'ne taşındı. Gece yarısı sessizliğini bozan bu operasyonun ardından, Gültekin’in avukatları ve meslektaşları emniyet binası önünde toplanarak sürecin detaylarını anlamaya çalıştı. Herkesin merak ettiği asıl soru ise, bu ani gözaltının arkasında yatan somut suçlamanın ne olduğuydu.
Soruşturmanın detayları gün aydınlandığında netleşmeye başladı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen dosyanın odağında, Gültekin'in 17 Aralık 2025 tarihinde kendi YouTube kanalında gerçekleştirdiği bir canlı yayın bulunuyor. Yetkililer, bu yayında kullanılan ifadelerin "halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma" suçunun unsurlarını taşıdığını iddia ediyor. Dosyada yer alan iddialara göre, dijital platform üzerinden yapılan yorumlar toplumda dezenformasyon yaratma potansiyeline sahip görüldü. Özellikle güncel olaylar üzerine yapılan sert değerlendirmelerin, yasalar çerçevesinde "yanıltıcı bilgi" kategorisine alınıp alınamayacağı, hukukçular arasında büyük bir tartışma başlattı.
Emniyetteki ifadesi gece saat 03.00 sularında alınan Levent Gültekin, hakkındaki iddialara karşı oldukça net bir savunma gerçekleştirdi. İfadesinde, söz konusu videoyu kendi ikamet adresinde çektiğini ve içeriğinin tamamen güncel olayların siyasi bir yorumundan ibaret olduğunu vurguladı. Gültekin, "Hangi yanıltıcı bilgiyi yaydığıma dair dosyada somut bir tespit bulunmuyor. Video baştan sona siyasi analizdir. Adını vererek herhangi bir şahsa hakaret ettiğim tek bir cümle dahi yoktur" sözleriyle kendini savundu. Savunma tarafı, suç unsuru teşkil eden kısımların çözümleme metninde açıkça belirtilmediğini, bu nedenle somut bir suç isnadının yapılamayacağını dile getirdi.
Emniyetteki işlemlerinin tamamlanmasının ardından Çağlayan’daki İstanbul Adalet Sarayı’na sevk edilen Gültekin, burada savcılık tarafından doğrudan adli kontrol talebiyle Sulh Ceza Hakimliğine gönderildi. Mahkeme salonundaki bekleyiş, öğle saatlerine kadar sürdü. Hakimlik, şüphelinin üzerine atılı suçu işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların bulunduğunu değerlendirse de tutuksuz yargılama kararı verdi. Ancak bu serbestlik tamamen sınırsız değil; Gültekin hakkında yurt dışına çıkış yasağı ve belirli aralıklarla karakola giderek imza atma şeklinde adli kontrol tedbirleri uygulanmasına hükmedildi.
Bu karar, basın özgürlüğü ve dijital yayıncılık üzerindeki hukuki denetimlerin ulaştığı boyutu göstermesi açısından kritik bir emsal niteliği taşıyor. Özellikle "halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma" suçunun son dönemde gazetecilere yönelik operasyonlarda sıkça bir dayanak olarak kullanılması, bağımsız gözlemciler tarafından "kriminalize etme çabası" olarak yorumlanıyor. Levent Gültekin, serbest bırakılmasının ardından sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı ilk açıklamada, destek veren herkese teşekkür ederek, eleştirel duruşundan taviz vermeyeceğinin mesajını verdi. Bu süreç, ülkemizdeki medya mensuplarının dijital mecralarda yaptıkları yayınların ne kadar büyük bir risk barındırdığını bir kez daha tüm çıplaklığıyla gözler önüne serdi.
Dosyanın bundan sonraki aşamasında, bilirkişi raporları ve yayının tam metni üzerinden yapılacak incelemeler davanın seyrini belirleyecek. Adli kontrol şartıyla özgürlüğüne kavuşan ünlü gazetecinin, imza yükümlülüğü ve seyahat engeli altında mesleki faaliyetlerini nasıl sürdüreceği ise merak konusu. Adalet sisteminin bu tip davalarda takınacağı tavır, sadece bir kişiyi değil, tüm medya ekosistemini derinden etkileyecek gibi görünüyor. Gelecek duruşmalar ve savcılığın hazırlayacağı iddianame, dezenformasyon yasasının sınırlarının nerede çizileceğine dair en net cevabı verecek.





