Orta Doğu'nun tozlu yollarında, barış rüzgarları eser gibi görünse de, her anlaşma birilerinin zafer çığlığı, diğerlerinin sessiz ağıtı olur. Gazze Şeridi, yıllardır süren çatışmaların en acımasız tiyatrosu olarak sahnede dururken, son ateşkes haberiyle dünya bir an soluk aldı. Mısır'da imzalanan bu belge, umut vaat eden bir kâğıt parçası gibi sunuldu medyaya; ama gerçekler, her zamanki gibi, satır aralarında gizli. Türkiye'nin köşe yazarlarından biri, bu karmaşayı en net haliyle masaya yatırdı ve izleyicileri adeta bir siyasi mahkeme salonuna soktu. Kırmızı Beyaz programında, deneyimli gazeteci İpek Özbey'in moderatörlüğünde, Sözcü yazarı Yılmaz Özdil, ateşkesin kazananlarını ve kaybedenlerini tek tek sıraladı. Bu tartışma, sadece bir sohbet değil, yılların birikmiş öfkesinin dışa vurumu gibiydi; Özdil'in kelimeleri, ekran başındakileri sarsarken, konuklar arasında sessiz bir gerilim hâkimdi.
Programın açılışında, İpek Özbey, izleyicilere dönerek konuyu sıcak bir girişle sundu: "Değerli izleyiciler, Gazze'deki ateşkes anlaşması imzalandı, ama bu barış mı yoksa başka bir şey mi? Konuğumuz Yılmaz Özdil'le birlikte, konuşulmayanları konuşalım." Özdil, hemen lafa girdi, ses tonunda yılların gazetecilik birikimiyle karışık bir hüzün vardı: "Bakın İpek Hanım, bu masada Hamas'ı kim temsil etti? İsrail'i New York'tan gelen bir müteahhit, Donald Trump temsil ediyorsa, Hamas'ın temsilcisi kim bu masada? Türkiye aklını yitirmiş durumda." Bu soru, stüdyoda bir sessizlik yarattı; Özdil, ateşkesin Mısır'da imzalanmasını överek değil, sorgulayarak ele alıyordu. "Ben soruyorum," diye devam etti, "bu masada HAMAS'ı kim temsil ediyor? Gazze'de taş üstünde taş bırakmadılar. 70 bin insan öldü. Bu anlaşmayı da imzaladıklarına göre, Trump daha önce ne demişti? 'Ben Gazze'yi Las Vegas yapacağım' dedi. Demek ki bu o anlaşma." Özbey, başını sallayarak onayladı ve "Evet, Trump'ın o sözleri hâlâ akıllarda," diye ekledi, ama Özdil durmadı: "İsrail parlamentosundaki görüntüler, insanlığın indiği seviyeyi gösteriyor. Silahları biz verdik diyorlar, onlar da iyi kullandılar diyor, herkes alkışlıyor. Burada Gazze'yi haritadan sildiler."
Özdil'in analizi, kazananları net bir şekilde işaret ediyordu; ilk sırada, elbette İsrail geliyordu. "İsrail kazandı," dedi Özdil, elini masaya vurarak, "çünkü Gazze'yi yerle bir ettiler, 70 bin can aldı, altyapıyı yok ettiler ve şimdi de 'zafer' diye kutluyorlar. Netanyahu'nun parlamentodaki o şovunu gördünüz mü? Dakikalarca ayakta alkışlandı, sanki bir düğün varmış gibi. Trump da yanlarında, 'Bibi, Gazze'de iyi iş çıkardın' diyor. Bu, bir müteahhidin İsrail'i temsil etmesiyle taçlanıyor." Özbey, araya girerek sordu: "Peki Hamas ne durumda?" Özdil'in yüzü asıldı: "Hamas kaybetti, ama en büyük kaybeden Gazzeliler. Masada temsil edilmediler, sesleri duyulmadı. Anlaşma imzalandı diye seviniyorlar mı sanıyorsunuz? Enkaz altında kalanlar, açlıkla boğuşanlar, çocuklar... 70 bin ölü, sayısız yaralı. Bu ateşkes, Hamas'ı silahsızlandırıp İsrail'e alan açıyor." Programın bu kısmı, ekran altından akan istatistiklerle desteklendi; Gazze'deki yıkım fotoğrafları, izleyiciyi gerçekle yüzleştirdi.
Konuşma derinleştikçe, Özdil kaybedenler listesini genişletti. "Filistin halkı en büyük kaybeden," diye vurguladı, "çünkü bu anlaşma, onların geleceğini Trump'ın emlak projelerine kurban ediyor. Las Vegas mı? Gazze'yi kumarhane yapacaklar herhalde. Ve bakın, Gazze'den İsrail'e saldırı olmasın diye orada nöbet tutacak bizim asker. Bu, Kore Savaşı'ndan beri böyle. Hatırlayın, Kore'ye gittiğimizde ABD Dışişleri Bakanı, kardeşi CIA başkanıydı, apaçık söylemişti: 'Biz tüm dünyaya baktık, en ucuz askeri Türkiye'den bulduk.' Şimdi de aynı senaryo, Erdoğan'ın masasında Trump'la el sıkışıyor, biz de bedelini ödüyoruz." Özbey, şaşkınlıkla "Yani Türkiye de kaybedenlerden mi?" diye sordu. Özdil başını salladı: "Evet, Türkiye kaybetti. Aklımızı yitirdik, masada yokuz, ama askerimiz orada olacak. Bu, emperyalizmin klasik oyunu; ucuz asker, pahalı barış."
Özdil, kazananlar arasında Trump'ı da öne çıkardı, ironik bir gülümsemeyle: "Trump kazandı, çünkü Nobel Barış Ödülü peşinde. Netanyahu'ya 'Bibi' diye hitap ediyor, Gazze'yi övüyor. Bu adam, New York müteahhidi olarak İsrail'i temsil ediyor ve anlaşmayı imzalatıyor. Kazananı o, kaybedeni Gazzeliler." Programda, ekran üzerinde Gazze haritası gösterildi; Özdil parmağıyla işaret ederek, "Burası haritadan silindi, ama dünya alkış tutuyor. Hamas'ın temsilcisi yoktu masada, peki kim vardı? Mısır mı, Katar mı? Hiçbiri Hamas değil." Özbey, konuyu bağlamak için "Bu anlaşma kalıcı mı?" diye sordu. Özdil'in cevabı netti: "Kalıcı değil, çünkü adaletsiz. 70 bin ölüyle biten bir savaş, Las Vegas hayaliyle mi barış olacak? İnsanlık seviyesi bu kadar düştü."
Tartışma, Özdil'in Türkiye'ye dönük eleştirileriyle zirveye ulaştı. "Türkiye'de bu anlaşmayı zafer diye sunuyorlar," dedi öfkeyle, "ama gerçekte Erdoğan, Trump'la aynı masada oturuyor, Netanyahu'nun şovuna ses etmiyor. Bizim askerimiz nöbet tutacak, ucuz emek olarak. Kore'den beri değişmedi bu." Özbey, "Peki çözüm ne?" diye üsteledi. Özdil derin bir iç çekti: "Çözüm, masada Filistinlilerin sesini duyurmak. Ama şu an kazanan İsrail ve Trump, kaybeden Gazzeliler ve biziz." Programın sonuna doğru, Özdil izleyicilere seslendi: "Unutmayalım, bu ateşkes bir mola, ama adalet olmadan barış olmaz." Ekran kararıp Kırmızı Beyaz logosu belirirken, stüdyodaki hava hâlâ gergindi; Özdil'in sözleri, izleyicilerin zihninde dönüp duruyordu.
Bu program, Gazze ateşkesinin sadece bir anlaşma olmadığını, güç dengelerinin bir yansıması olduğunu gösterdi. Özdil'in tek tek sıraladığı kazananlar –İsrail'in yıkıcı zaferi, Trump'ın diplomatik oyunu– ve kaybedenler –Hamas'ın sessizliği, Gazzelilerin enkazı, Türkiye'nin bedeli– listesi, tartışmayı yeniden alevlendirdi. Sosyal medyada, Özdil'in "70 bin ölüyle Las Vegas mı?" sorusu binlerce kez paylaşıldı; insanlar, parlamentodaki alkış sahnelerini yeniden izledi, utançla. Eğer bu ateşkes kalıcı bir barışa dönüşmezse, Özdil'in uyarısı gibi, yeni bir Kore olacak; ucuz askerler, pahalı hayaller. Gazze'nin geleceği, bu kazananların elinde mi kalacak, yoksa kaybedenlerin sesi yükselecek mi? Cevap, belki yarınki haberlerde, ama bugün Özdil'in analiziyle, gerçekler masada duruyor.