Orta Doğu'nun tozlu yolları, her daim sürprizlerle dolu bir labirent gibi. Kum fırtınaları dinerken yeni bir rüzgar eser, umutlar yeşerirken gölgeler uzar. Bu coğrafya, barışın eşiğinde dans eden bir hikaye kitabı; sayfaları kanla lekelenmiş, ama her seferinde yeni bir bölüm için kalem kımıldar. Sokaklardaki fısıltılar, çadırlardaki dualar, ekranlardaki flaş haberler – hepsi bir büyük mozaiğin parçaları. Ama bu mozaik, bazen o kadar karmaşık ki, izleyenler gözlerini kırpıp tekrar bakar: Gerçekten mi son buluyor bu kabus? Yoksa sadece bir ara perdenin inişi mi? Bu sorular, yıllardır bölge halkının uykusunu kaçırıyor; diplomatlar masalarda ter dökerken, anneler çocuklarının yarınını hayal ediyor. Peki, bu seferki sessizlik ne kadar kalıcı? Merakınızı bir an için cebinize koyun, çünkü asıl hikaye, önümüzdeki satırlarda tüm çıplaklığıyla açılacak – ve sizi hem umutlandıracak hem de ürpertecek.
İşte o beklenen an nihayet kapıda: Hamas ve İsrail, ABD Başkanı Donald Trump'ın sunduğu barış planı çerçevesinde ateşkes anlaşmasına imza atmak üzere. Bu, sadece bir kâğıt parçası değil; iki yıl süren aralıksız bir savaşın, Gazze'de soykırıma varan vahşetin ardından doğan kırılgan bir umut ışığı. İmza töreni, adeta bir tiyatro sahnesinin finali gibi; taraflar masaya otururken, dışarıda hâlâ bomba sesleri yankılanıyor. Trump'ın planı, yılların birikmiş öfkeyi eritmek için tasarlanmış bir formül; ama İsrail tarafı, son dakikaya kadar Gazze'yi hedef alan saldırılarla gerilimi tırmandırıyor. Gazze şehri, defalarca vurulmuş; Al Jazeera'nın yayınladığı çarpıcı görüntülerde, İsrail tanklarının koşarak kaçan sivillere bombalar yağdırdığı net bir şekilde görülüyor. Tank namlularından çıkan ateş, toz bulutları arasında sivillerin çığlıklarını bastırıyor – bu sahneler, anlaşmanın ne kadar hassas bir denge üstünde durduğunu hatırlatıyor.
İmzalar atıldıktan hemen sonra, saatler birer birer akacak ve her dakika kritik bir öneme bürünecek. Öğleden sonra saat 5'te İsrail kabinesi acilen toplanarak anlaşmayı oylayacak; bu, Netanyahu'nun ekibinin son kale savunması gibi. Saat 6'da ise oylamanın sonucu açıklanacak ve ancak o andan itibaren ateşkes resmen yürürlüğe girecek. Bu gecikme bile, gerilimi körüklüyor; Netanyahu'nun ofisinden gelen resmi açıklamada, "Saat 6'daki kabine toplantısına kadar ateşkesin yürürlüğe girmediği" vurgulanmış. Bu sözler, adeta bir uyarı gibi havada asılı kalıyor – sanki her an her şey tersine dönebilir. Esir takası ise, bu sürecin en duygusal parçası: 20 İsrailli rehine karşılığında 2 bin Filistinli mahkum serbest bırakılacak. Bu takas, ailelerin gözyaşlı kucaklaşmalarını müjdeliyor; ama aynı zamanda yılların adaletsizliğinin bir yansıması.
Tel-Aviv sokakları, bu haberle adeta bir bayram yerine dönmüşken, Gazze'nin yıkıntıları arasında bambaşka bir coşku hüküm sürüyor. İsrail'in başkenti, bayrakların dalgalandığı, müziklerin çınladığı bir kutlama alanına dönüşmüş. Halk evlerinden fırlamış, birbirlerine sarılarak zafer naraları atıyor; çocuklar omuzlara alınmış, yaşlılar dualar mırıldanıyor. Bu görüntü, barışın tadını çıkaran bir tablo gibi – ama öte yanda, Gazze'de Filistinliler yıkılmış binaların gölgesinde şarkılar söylüyor, dans ediyor. Jeneratörlerin cılız ışıkları altında toplanan kalabalıklar, umudu ellerinde tutuyor; tozlu sokaklarda el ele tutuşanlar, yarınlara dair hayaller kuruyor. Ancak bu kutlamaların ortasında, İsrail'in saldırıları hâlâ dinmemiş. İmzanın atılmasına dakikalar kala Gazze'yi vuran uçaklar, son bir veda gibi yağıyor. Gazze Sağlık Bakanlığı'nın verilerine göre, son 24 saatte en az 10 kişi hayatını kaybetmiş; bu kayıplar, ateşkesin ne kadar kırılgan olduğunu bir kez daha kanıtlıyor.
Bu anlaşma, Trump'ın Barış Planı'nın birinci aşamasını resmen devreye sokuyor ve her detayı ince ince hesaplanmış bir yol haritası çiziyor. İlk etapta, İsrail önceden belirlenen "sarı çizgiye" 24 saat içinde çekilecek; bu, Gazze'nin etrafındaki tampon bölgenin kısmi boşaltılması anlamına geliyor. Saldırılar anında durdurulacak, gökyüzü sessizliğe gömülecek. Sonraki 72 saatte ise esir takası tamamlanacak; o 20 rehine, ailelerine kavuşurken, 2 bin Filistinli mahkum özgürlüğüne kavuşacak. Bu takas, sadece sayıların ötesinde bir anlam taşıyor – her bir isim, bir ailenin hikayesi, bir çocuğun bekleyişi. Gazze'de açlıkla boğuşan halk için ise insani yardım kapıları aralanacak: Yiyecek konvoyları, ilaç yüklü tırlar, hijyen malzemeleriyle dolu yardım paketleri bölgeye akacak. Bu yardımlar, aylardır süren kıtlığın yaralarını sarmaya yönelik ilk adım; çocuklar ekmek kırıntılarını paylaşırken, hastaneler ilaçla dolacak.
Birinci aşama tamamlandıktan sadece 24 saat sonra, planın ikinci evresi için müzakereler masaya yatırılacak – ve burası, asıl sınavın başlayacağı nokta. İkinci evrede, Hamas'ın elindeki silahların Mısır'a teslim edilmesi gündeme gelecek; bu, silahsızlanma tartışmalarının en çetrefilli kısmı. Mısır, yıllardır arabulucu rolünde; Sina Yarımadası'ndaki depoları, bu silahların güvenli bir şekilde saklanacağı yer olarak işaret ediliyor. Ama bu adım, güven sorunlarını tetikleyecek; Hamas için silahsızlanma, varoluşsal bir risk, İsrail için ise güvenlik garantisi. Taraflar arasında kapalı kapılar ardında saatlerce sürecek pazarlıklar, bölgenin geleceğini şekillendirecek. Trump'ın planı, bu evreleri birbirine bağlayarak kalıcı bir barışı hedefliyor; ama tarih, benzer girişimlerin ne kadar kolay dağılabileceğini gösteriyor. Yine de, bu anlaşma bir dönüm noktası – soykırım iddialarının gölgesinde doğan bir bebek gibi, korunmaya muhtaç ama potansiyeli sonsuz.
Bu tarihi anın arka planı, iki yılın kanlı bilançosunu taşıyor; Gazze'de İsrail'in saldırıları, binlerce can almış, evleri yerle bir etmiş. Al Jazeera'nın o yürek burkan görüntüleri, hafızalara kazınmış: Tankların namlularından çıkan mermiler, panik içinde kaçışan sivilleri biçiyor. Bu sahneler, anlaşmanın ne kadar acil olduğunu hatırlatıyor; Netanyahu'nun ısrarlı saldırıları, barışın eşiğinde bile durmaksızın devam etmiş. ABD'nin rolü ise kritik: Trump, planını sunarken, "Bu, Orta Doğu için yeni bir sayfa" demiş; ama eleştirmenler, bunun İsrail yanlısı bir formül olduğunu söylüyor. Hamas tarafı, takas oranını kabul ederken bile temkinli; Filistinli yetkililer, "Bu, zafer değil, nefes alma fırsatı" diye fısıldıyor kulislerde. Netanyahu'nun kabine toplantısı, bu denklemin son halkası – oylama, anlaşmayı ya taçlandıracak ya da suya düşürecek.
Tel-Aviv'deki bayram havası ile Gazze'deki cılız kutlamalar arasındaki zıtlık, hikayenin en dokunaklı yanı. İsrail sokaklarında bayraklar sallanırken, Gazze'de jeneratörlerin titrek ışığı altında dans edenler, aynı haberi kutluyor ama farklı yaralarla. Bu kontrast, barışın adaletsiz yüzünü yansıtıyor; bir yanda zafer çığlıkları, diğer yanda enkaz altında kalan umutlar. Gazze Sağlık Bakanlığı'nın son raporu, 24 saatteki 10 kaybı listeliyor – bu isimler, anlaşmanın gecikmesinin bedeli. Yardım konvoylarının yol alması, en azından bu acıları hafifletecek; yiyecekler dağıtılırken, ilaçlar hastanelere ulaşırken, belki de ilk gerçek gülümsemeler doğacak.
Gelecek günler, bu ateşkesin kaderini belirleyecek; ikinci evre müzakereleri, Mısır'ın arabuluculuğunda şekillenecek. Hamas'ın silah teslimi, en tartışmalı madde – bu, örgütün kimliğini sorgulatacak bir adım. İsrail içinse, "sarı çizgi"nin ötesinde güvenlik duvarı örülecek. Trump'ın planı, bu evreleri birbirine zincirleyerek kalıcı bir yapı kurmayı vaat ediyor; ama bölge tarihi, anlaşmaların ne kadar çabuk eridiğini biliyor. Yine de, imzalar atılırkenki o sessizlik, umut dolu – esirler özgürleşirken, yardım tırları geçerken, belki de yeni bir hikaye yazılacak.
Bu anlaşma, sadece taraflar arası bir uzlaşma değil; küresel dengelerin de bir yansıması. ABD'nin baskısı, Mısır'ın diplomasisi, hatta uzak ülkelerin sessiz desteği – hepsi bu masada. Netanyahu'nun ofisinden gelen o katı açıklama, "Ateşkes saat 6'ya kadar yürürlükte değil" derken, gerilimi koruyor; ama kabine oylaması, umudun anahtarı. Gazze'de kutlamalar sürerken, Tel-Aviv'de sarılmalar devam ederken, dünya nefesini tutmuş izliyor. Bu tarihi an, kanlı bir vedanın mı yoksa aydınlık bir şafağın mı habercisi? Esir takası tamamlandığında, yardım konvoyları Gazze'ye vardığında, cevap netleşecek. Heyecan dorukta; çünkü Orta Doğu, her zaman en beklenmedik hamlelerle şaşırtıyor. Sizce bu barış kalıcı mı, yoksa sadece bir mola mı? Bölge, cevabı bekliyor – ve biz de öyle.
            
            
                            
                            
                            



