ABD Nijerya'da IŞİD Hedeflerine Hava Saldırısı Düzenledi
ABD Nijerya'da IŞİD Hedeflerine Hava Saldırısı Düzenledi
İçeriği Görüntüle

Son yıllarda Avrupa'nın en seküler toplumlarından biri haline gelen bir ülkede, tarihi ibadethaneler artık eskisi gibi çan sesleriyle dolmuyor. Cemaatlerin azalmasıyla boş kalan bu görkemli yapılar, yeni işlevler kazanarak hayata tutunuyor. Bu değişim, hem duygusal hem de pratik bir süreç olarak dikkat çekiyor ve birçok kişiyi düşündürüyor: Acaba bu binalar tamamen mi unutulacak, yoksa modern hayata mı uyarlanacak?

Bu dönüşümün kökeninde, kilise üyeliklerindeki dramatik düşüş yatıyor. 30 yıl önce nüfusun büyük çoğunluğu Protestan veya Katolik kiliselere üyeyken, bugün bu oran önemli ölçüde azalmış durumda. Özellikle 2024'te iki büyük kilise, ölümler ve ayrılmalar nedeniyle yüz binlerce üye kaybetti. 2000-2024 arası dönemde sadece Katolik kiliselerde 611 ibadethane kapatıldı, Protestan tarafında ise 300-350 kadar. Toplamda 900'ü aşan bu kapanmalar, küçük cemaatlerin artık binaları sürdürememesiyle açıklanıyor.

Bad Bentheim'deki Aziz Anna Kilisesi gibi örnekler, bu duygusal veda sahnelerine sahne oluyor. Küçük bir Katolik kilisesinde son ayin yapılırken cemaat dolu salonlarda koro ilahiler söylüyor, sunağından kutsal emanetler çıkarılıyor. Papaz Hubertus Goldbeck'in dediği gibi, bu anlar hem kalbe hem göze dokunuyor, derin bir duygusallık yaratıyor. Benzer kapanmalar ülke genelinde yaygınlaşırken, soru şu oluyor: Bu binalar ne olacak?

Çoğu durumda kiliseler satılıyor veya yıkılıyor. Nadiren Ortodoks cemaatler devralıyor, özellikle büyük şehirlerde. Ancak asıl ilginç kısım, yaratıcı dönüşümlerde gizli. Konut sıkıntısının yoğun olduğu bölgelerde mimarlar, bu tarihi yapıları modern dairelere çeviriyor. Berlin, Rostock, Trier, Köln ve Wuppertal gibi şehirlerde bu tür projeler artıyor.

Essen'deki Lukas Kilisesi buna çarpıcı bir örnek. 1961'de inşa edilen Protestan ibadethane, 2012-2013'te yenilenerek daireler, anaokulu ve muayenehane içeren bir komplekse dönüştü. Burada yaşayan Alexandra Schröder, "Kimse bir gün sunağın üzerinde yaşayacağımı hayal edemezdi" diyor. Pratik nedenlerle tercih edilen bu yaşam, yatak odalarının eski kilise bölümlerinde olmasıyla benzersiz bir hava katıyor. Fizyoterapi kliniğinde çalışan Jessica Günther ise binanın hoş ve sakin atmosferini övüyor, merdivenlerin eski sunağa çıkma hissini verdiğini belirtiyor. Hasta Stefan Hebenstreit de, ihtiyaç sahiplerine yardımın bir inanç ifadesi olduğunu söylüyor ve kreş gibi unsurların pratik katkılarını vurguluyor.

Dönüşümler sadece konutla sınırlı kalmıyor. Jülich'te St. Rochus Kilisesi, bisiklet dükkanına çevrildi. Sahibi Thomas Oellers, vaftiz edildiği bu yerde şimdi işini yürütüyor. Wettringen'de bir manastır "futbol kilisesi" oldu, Kleve'de eski Protestan kilise boks salonuna dönüştü. Düsseldorf'ta bir ibadethane dört yıldızlı otel haline geldi, bazı manastırlar otel komplekslerine uyarlandı. Barlar, kütüphaneler, kitapçılar da bu listeye ekleniyor.

Bu değişimlerde eleştiriler de var. Komşular eski çan seslerini özlüyor, durmuş kilise saatleri hüzün yaratıyor. Ancak uzmanlar farklı bir bakış açısı sunuyor. Protestan Kilisesi kültür ofisi'nden sanat tarihçisi Klaus-Martin Bresgott, hemen paniğe kapılıp "kapatın, vazgeçin" dememek gerektiğini savunuyor. Berlin Wedding'deki Aziz Stephanus Kilisesi gibi büyük binaları inceleyen ekipler, mahalle sakinleriyle görüşerek sosyalleşme, spor ve kültürel etkinlik ihtiyaçlarını tespit ediyor. Bresgott, tarihi örnekleri hatırlatarak Napolyon savaşlarında bile kiliselerin ahır olarak kullanıldığını, asıl önemli olanın toplum için işlevsellik olduğunu belirtiyor.

Sekülerleşme ve demografik değişiklikler bu sürecin ana itici güçleri. Yaşlı cemaatlerin azalması, gençlerin uzaklaşması kapanmaları hızlandırıyor. Yine de bu dönüşümler, tarihi binaların yok olmasını önleyerek yeni nesillere farklı bir miras bırakıyor. Mahalleler tarafından belirlenen yeni kullanımlar, binaları canlı tutuyor ve toplumun değişen ihtiyaçlarına uyum sağlıyor.

Bu hikayeler, sadece bir ülkenin dini manzarasındaki değişimi değil, aynı zamanda mimari mirasın nasıl korunup yenilendiğini gösteriyor. Eski ibadethaneler, artık spor salonlarından otellere, dairelerden dükkanlara kadar geniş bir yelpazede yeni roller üstleniyor. Bu süreç, hem nostalji hem umut dolu bir dönüşüm olarak devam ediyor ve gelecekte daha fazla örneğe sahne olacak gibi görünüyor.