Türkiye'de binlerce nitelikli genç akademisyen, yıllardır üniversitelerde bir kadro bulabilmek adına büyük bir mücadele verirken, kapılar çoğu zaman yüzlerine kapanmaya devam ediyor. Bu zorlu sürecin gölgesinde, akademik liyakat ve adil atama süreçleri konusundaki endişeler her geçen gün artıyor. İşte tam da bu atmosferde, Elazığ Fırat Üniversitesi'nde yaşanan son atama, tüm gözleri bir kez daha üniversite kadrolarına çevirdi. Bu olay, sadece bir atama olmaktan öteye geçerek, ülkenin akademik geleceği ve liyakat ilkelerinin ne denli önemli olduğunu bir kez daha gündeme taşıdı.

Fırat Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Sosyal Hizmet Anabilim Dalı'na Doktor Öğretim Üyesi alımı için açılan ilana, Elazığ Valisi Numan Hatipoğlu'nun eşi Ayfer Hatipoğlu'nun tek başına başvurması ve ardından bu kadroya atanması, büyük bir dikkatle takip edildi. Bu gelişme, kamuoyunda "kişiye özel ilan" iddialarının hızla yayılmasına neden oldu ve üniversite yönetimine yönelik eleştirilerin fitilini ateşledi. İlanda aranan şartların, Ayfer Hatipoğlu'nun akademik geçmişiyle birebir örtüşmesi ve başka hiçbir başvuranın olmaması, atamanın şeffaflığı ve adilliği konusunda ciddi soru işaretleri doğurdu.

Söz konusu kadro ilanı, Sosyal Hizmet Anabilim Dalı için açılmıştı ve ilanda aranan şartlar oldukça spesifik olarak belirlenmişti. Adayların "Doktorasını Psikoloji Anabilim dalında yapmış olmak" ve "Ergenlerde Teknoloji Bağımlılığı ve benliğin farklılaşması üzerine çalışmaları bulunmak" kriterlerini taşıması gerekiyordu. Bu denli özelleştirilmiş bir ilan şartının, mevcut binlerce akademisyen arasından yalnızca tek bir kişinin, Vali eşi Ayfer Hatipoğlu'nun başvurabilmesi, "kişiye özel kadro" iddialarını güçlendiren en önemli dayanaklardan biri oldu. Üniversite yönetiminin, Hatipoğlu'nun başvurusunu hızla uygun bularak kendisine "Doktor Öğretim Üyesi" unvanıyla kadro vermesi, tartışmaların seyrini daha da kızıştırdı.

Fırat Üniversitesi Rektörlüğü yetkilileri ise bu iddialara karşı çarpıcı açıklamalar yaparak kendilerini savundu. Yetkililer, Ayfer Hatipoğlu'nun İstanbul'da doktorasını tamamlamış ve doktor öğretim üyesi olmak için aranan kriterlerin tam iki katı kadar puana sahip son derece nitelikli bir kişi olduğunu belirtti. Ayrıca, üniversitede üç yıldır psikoloji bölümüne hoca bulunamadığını, bu kişinin ise hem doktoralı hem de ilgili alanda uzman olması nedeniyle büyük bir ihtiyaç olduğunu vurguladılar. Rektörlük yetkilileri, Fırat Üniversitesi'nde 50 saatin üzerinde psikoloji dersi olmasına rağmen, bugüne kadar psikoloji alanında doktora yapmış bir hoca bulunamadığı için bu derslerde ciddi bir yetersizlik yaşandığını ve bu nedenle söz konusu ilanın açıldığını ifade ettiler. Bölümü açabilmek ve öğrencilere yeterli eğitimi verebilmek adına bu atamanın zorunlu olduğunu savundular.

Türkiye'nin Gizli Kalesi Antalya'da Yeni Bir Fırsat Kapısı Aralanıyor
Türkiye'nin Gizli Kalesi Antalya'da Yeni Bir Fırsat Kapısı Aralanıyor
İçeriği Görüntüle

Doğrudan kadroya atanan Ayfer Hatipoğlu da hakkındaki eleştirilere güçlü bir yanıt verdi. Geçen dönem aynı okulda Sosyal Hizmetler bölümünde misafir hoca olarak dersler verdiğini ve sosyal hizmet bölümünün hem sosyolojiden hem de psikolojiden hocaların bulunması gereken geniş bir disiplin olduğunu belirtti. Kendi akademik geçmişinin psikoloji lisans, psikoloji yüksek lisans ve psikoloji doktora derecelerinden oluştuğunu, ayrıca Almanya'da üç buçuk yıl lisanslı terapist olarak çalıştığını açıkladı. İlanda istenen 300 puanın iki katı olan 600 puanla başvurduğunu ve bu şartları karşılayan başka kimsenin olmadığını, varsa buyursun gelmesini söyleyerek iddialara meydan okudu. Vali eşi olması nedeniyle bu durumun sürekli gündeme geleceğini tahmin ettiği için ekstradan psikoloji okuduğunu ve Beyaz Ev'de (belli ki daha önceki bir görevine veya yetkinliğine atıf yaparak) rüştünü ispatladığını dile getirdi. Haksız bir yere kesinlikle gitmeyeceğini, ne eşini ne de buraya vesile olan kişileri mağdur edecek bir adım atmayacağını vurgulayan Hatipoğlu, üniversitede psikoloji dersini verecek hoca bulunmadığını, dışarıdan hoca arayışında olduklarını ve kendisinin tüm bu ihtiyaçları karşıladığını ekledi.

Bu atama, Türkiye'nin eğitim sistemindeki ve akademik kadro alımlarındaki şeffaflık, liyakat ve adalet ilkeleri üzerindeki tartışmaları yeniden alevlendirdi. Binlerce genç ve nitelikli akademisyenin işsizlikle boğuştuğu bir ortamda, bu tür "kişiye özel" algısı uyandıran atamaların, kamuoyunda tepki çekmesi kaçınılmaz oluyor. Üniversite yönetiminin ve ataması yapılan kişinin açıklamalarına rağmen, bu olayın geride bıraktığı soru işaretleri ve tartışmaların yakın gelecekte de akademik camianın ve kamuoyunun gündemini meşgul etmeye devam edeceği öngörülüyor. Türkiye'nin akademik geleceği açısından liyakate dayalı, şeffaf ve adil atama süreçlerinin ne denli kritik olduğu, bu olayla bir kez daha çarpıcı bir şekilde ortaya konmuş oldu.