Türkiye'de gazetecilik mesleği son yıllarda sıkça yargı süreçleriyle gündeme geliyor. Özellikle sosyal medya ve dijital platformlardaki ifadeler, hukuki tartışmalara yol açabiliyor.

Fatih Altaylı gibi deneyimli isimler, uzun kariyerleri boyunca çeşitli yorumlarla kamuoyunun dikkatini çekmiştir. YouTube gibi platformlar, gazetecilerin görüşlerini doğrudan izleyiciyle paylaşmasına olanak tanıyor.

Bu tür yayınlar, milyonlarca izleyiciye ulaşarak geniş etki yaratabiliyor. Ancak bazen söylenen sözler, farklı yorumlara neden olabiliyor.

İstanbul'da görülen davalar, basın ve ifade özgürlüğü sınırlarını sıkça test ediyor. Mahkemeler, ifadelerin hukuki niteliğini detaylı incelemelerde bulunuyor.

Gazetecilerin tutuklu yargılanması, kamuoyunda geniş yankı uyandırıyor. Özellikle uzun süren tutukluluk halleri, tartışmaları artırıyor.

Son dönemde açıklanan gerekçeli kararlar, bu tür davaların detaylarını aydınlatıyor. Mahkemeler, ifadelerin bağlamını ve etkisini dikkate alıyor.

İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi, gazeteci Fatih Altaylı hakkında verilen 4 yıl 2 ay hapis cezasının gerekçeli kararını tamamladı. Kararda, Altaylı'nın YouTube kanalındaki 20 Haziran tarihli yayınında kullandığı ifadelerin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın suikasta kurban gidebileceği veya öldürüleceği yönünde tehdit içerdiği belirtildi.

Mahkeme, yayın sırasında sunulan sorular ve Altaylı'nın yanıtları incelendiğinde, konuşmanın doğrudan Cumhurbaşkanı'nın yeniden seçilme ihtimaline odaklandığını ve üçüncü bir kişiden bahsedilmediğini vurguladı. Altaylı'nın sözleri, "Uzak geçmişe bak, bu millet padişahını boğmuş bir millettir. Hoşuna gitmediği zaman, istemediği zaman. Az değildir öldürülen, suikasta kurban giden Osmanlı padişahı. Veya boğazlanan veya intihar süsü verilen" şeklinde aktarıldı.

Gerekçede, bu ifadelerin hukuk düzenini cebir yoluyla değiştirmeye yönelik, nefret, ayrımcılık, düşmanlık ve şiddet yaratmaya elverişli olduğu kaydedildi. Mahkeme, sözlerin şiddete teşvik edici nitelikte olduğunu belirterek, basın ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceğine hükmetti.

Ayrıca, Altaylı'nın eyleminin Cumhurbaşkanına karşı "diğer fiili saldırı" kapsamında görüldüğü belirtilerek ceza artırımı uygulandı. Başlangıçta belirlenen ceza, zincirleme suç hükümleriyle yükseltilerek 5 yıl 2 ay 15 güne çıkarıldı, ardından sanığın geleceği üzerindeki etkisi dikkate alınarak 1/6 indirimle 4 yıl 2 ay hapis cezasına indirildi.

Tutukluluğun devamına ilişkin bölümde ise, verilen ceza miktarı nedeniyle kaçma şüphesinin bulunduğu ve adli kontrolün yetersiz kalacağı ifade edildi. Altaylı, 22 Haziran'da gözaltına alınmış, ardından Silivri'deki Marmara Cezaevi'ne gönderilmişti.

62 yaşındaki gazeteci, yaklaşık altı aydır cezaevinde bulunuyor. 26 Kasım'daki duruşmada ceza verilmiş ve tutukluluğuna devam kararı alınmıştı.

Bu karar, Türkiye'de basın özgürlüğü tartışmalarını yeniden gündeme getirdi. İfadelerin tehdit mi yoksa tarihsel bir yorum mu olduğu konusunda farklı görüşler mevcut.

Mahkeme, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ndeki ifade özgürlüğü maddesini de referans göstererek, özgürlüğün sınırlarını şiddet teşviki ve nefret söylemiyle çizdi.

Altaylı'nın kanalının milyonlarca abonesi ve videoların yüksek izlenme sayıları, mahkemece tehdidin ulaşılabilirliği açısından dikkate alındı.

Dava süreci, gazetecilerin dijital platformlardaki sorumluluklarını bir kez daha öne çıkardı. Benzer davalar, hukuki yorum farklarını gözler önüne seriyor.

Türkiye'de Medya ve Sermaye: Şok Edici Operasyonlar Kapıda!
Türkiye'de Medya ve Sermaye: Şok Edici Operasyonlar Kapıda!
İçeriği Görüntüle

Kararın temyiz yolu açık olsa da, mevcut gerekçe kamuoyunda geniş yer buldu.