Dünyanın siyasi ve ekonomik dengeleri, son haftalarda adeta bir depremle sarsılıyor. Amerika Birleşik Devletleri'nin Venezuela'ya yönelik hamleleri, Avrupa'daki Rusya yaptırımları ve Orta Doğu'da haritaların yeniden çizilmesi planları, küresel bir dönüşümün habercisi olarak öne çıkıyor. Bu kaotik ortamda, Türkiye'nin lideri Recep Tayyip Erdoğan'ın Donald Trump'a verdiği söz, en çok merak edilen sır olarak gündeme oturuyor. Trump'ın "Erdoğan bana söz verdi, yakında açıklayacak" ifadesi, sadece ikili ilişkileri değil, tüm bölgeyi etkileyecek bir dönemin kapısını aralıyor. Uzmanlar, bu gelişmelerin 1919'dan beri kurulan ulus-devlet sistemini sona erdireceğini öngörüyor. Peki, bu sözün arkasında yatan gerçek nedir? Venezuela'daki drone saldırıları, Avrupa Parlamentosu'nun Rusya varlıklarını el koyma girişimi ve Tom Barrack'ın çarpıcı açıklamaları, nasıl bir zincirleme reaksiyonu tetikleyecek? Bu makalede, Zanka TV'nin canlı yayınında ele alınan tüm detayları, adım adım inceleyerek, okuyucuya somut bir yol haritası sunacağız. Unutmayın, bu olaylar sadece haber değil; herkesin hayatını etkileyecek bir gerçeklik.
Küresel güç dengelerinin zirvesinde, Amerika ve İsrail'in hakimiyeti tartışmasız bir gerçeklik olarak duruyor. Bu iki güç, dünyanın her köşesinde müdahalelerde bulunurken, herhangi bir engelle karşılaşmıyor. Son dönemde, Venezuela'ya yönelik hava ve kara saldırısı hazırlıkları, Irak işgalini anımsatıyor. Hatırlayın, Irak'ta "demokrasi getireceğiz" vaadiyle başlayan operasyon, vaat edilen sonuçları doğurmadı; aksine, yıllarca süren bir kaos yarattı. Benzer şekilde, Amerika'nın Venezuela stratejisi de hızlı ve kararlı görünüyor. Netanyahu'nun Orta Doğu haritalarını değiştirme çağrısından sonra, Tom Barrack sahneye çıktı ve Doğu Akdeniz'de de sınırların yeniden çizileceğini ilan etti. Barrack, Suudi Arabistan'da düzenlenen bir konferansta, "1919'dan beri ulus-devletler tarafından engellenmiş durumdayız" diyerek, Birinci Dünya Savaşı sonrası kurulan bu yapının Amerika'ya fayda sağlamadığını vurguladı. Farklı devletlerin bu sistemden yararlanamaması, yeni bir dünya düzeninin doğuşunu hızlandırıyor. Türkiye'de ise, bu söylemler Yunanistan, Suriye, Irak politikalarıyla örtüşüyor. Halk İttifakı'nın yönettiği ülkede, "Türk, Kürt, Arap, Ümmet, Osmanlı" gibi ifadeler, Amerika'nın perde arkasındaki projesini işaret ediyor. Ulus-devlet döneminin sonu mu geliyor? Kürt medyasında geniş yer bulan bu açıklamalar, Türk basınında neden sessiz kalıyor?
Tom Barrack'ın Türkiye-Amerika ilişkilerine dair öngörüleri, umut verici bir tablo çiziyor. Ona göre, iki ülke arasındaki sorunların çoğu çözüme kavuştu; kalan müzakereler ise 4 ila 6 ay içinde bitecek. Arka planda Heybeliada Ruhban Okulu ve kasiyer yaptırımları gibi hassas konular görüşülüyor, ancak asıl heyecan verici kısım, Trump'ın Erdoğan'la New York ziyaretinde aldığı söz. Trump, açıkça "Tayyip Erdoğan bana söz verdi" diyerek, bu vaadin yakında kamuoyuna açıklanacağını ima etti. Türkiye'de ise, açılım süreci denen çözüm girişimleri, devlet içindeki bölünmeler ve ideolojik ayrılıklarla gölgeleniyor. Sonuç belirsiz; ancak küresel ortam, haritaların yeniden çizilmesine zemin hazırlıyor. Bu, sadece diplomatik bir adım değil; ekonomik ve askeri boyutlarıyla, Türkiye'yi yeni bir lige taşıyabilir. Barrack'ın Suudi konferansındaki sözleri, Rudaw gibi Kürt kaynaklarında manşet olurken, ana akım medyada neden yok sayılıyor? Bu sessizlik, büyük resmin bir parçası mı?
Avrupa'da ise, Rusya yaptırımları yeni bir krize yol açıyor. Rusya, Avrupa'daki varlıklarını dondurmuş durumda ve ambargo altında. Avrupa Parlamentosu, 210 milyar euro değerindeki bu donmuş Rusya varlıklarını el koyup Ukrayna'ya vermeyi öneriyor. Bu, savaşan bir tarafın parasını diğerine aktarmak anlamına geliyor; host, bunu "aptallık" olarak nitelendirerek, "Bir tarafın parasını diğerine verip savaşı uzatmak, kimin işine geliyor?" diye soruyor. Avrupa Merkez Bankası Başkanı Lagarde –ki kendisi eski IMF başkanı– uluslararası hukuka uyulması gerektiğini savunuyor; bu yüzden el koyma gerçekleşmeyebilir, ama tartışma alevleniyor. Avrupa'daki küreselci kanatlar, bu adımı zorlarken, çatışmalar kaçınılmaz görünüyor. Alternatif olarak, Ukrayna'ya yüz milyarlarca euro değerinde yeni krediler açılması gündemde. Host, bunu "dünyada her yerde bela aramak" olarak tanımlıyor ve küresel bir tasarıma işaret ediyor. Bu gerilim, sadece Avrupa'yla sınırlı kalmayacak; enerji fiyatlarından döviz kurlarına kadar her şeyi etkileyecek. Rusya'nın tepkisi ne olacak? El koyma olursa, Avrupa ekonomisi nasıl çökecek?
Venezuela krizi, bu küresel kaosun en sıcak noktası olarak parlıyor. Donald Trump, son iki haftadır –hatta belki beş haftadır– Venezuela'yı gündemine taşıyor. Ülke, hava sahasını kapatarak havayollarına uyarı gönderdi: "Vuruş riski var, girmeyin." Amerikan ordusu, Venezuelan botlara drone saldırısı görüntülerini paylaştı; bir bottaki 4 kişi öldürüldü. Türk Hava Yolları dahil birçok havayolu, Venezuela seferlerini askıya aldı. Önceki saldırılar, uyuşturucu karteli gemilerine yönelikti; ama toplamda 80 kişi hayatını kaybetti. Trump, kara operasyonu olasılığından bahsedince, Amerikan Kongresi'nde tartışma patladı: Bu savaş mı, Kongre onayı gerekli mi? Dünyada güvenlik ve savaş açısından her yer ısınıyor: İsrail'in İran'a operasyonu beklemede, Pasifik gerilimi sürüyor. Host, medyanın bu olayları neden görmezden geldiğini sorguluyor ve finansal sistemin çöküşünün eşiğinde olduğumuzu hatırlatıyor. Hazırlıklı olun, çünkü "son dakika uzatmalarındayız, hatta son saniyeler."
Peki, Amerika Venezuela'dan tam olarak ne istiyor? Cem Özüak, bu soruya detaylı bir yanıt veriyor: Uyuşturucu ticaretini bitirmek iddiası var, ama asıl hedef Maduro rejimini devirmek. Venezuela, Amazon ormanları, dağlar ve Türkiye'nin birkaç katı büyüklüğünde bir araziye sahip; kolay işgal edilemez. Irak'ta bile zorlanan Amerika, burada Vietnam benzeri bir direnişle karşılaşabilir. Modern teknolojiler –uydu, termal kameralar– olsa da, Chavez'den beri 20 yıllık düşmanlık var. 8 milyon milis gücü, Çin ve Rus silahları, dünyanın en büyük petrol rezervleri ve altın madenleri, Venezuela'yı zorlu kılıyor. Ülkenin çoğu yeraltı zenginlikleriyle dolu. Chavez'in Rusya ve Çin'le sosyalist dönüşümü, Amerikan kapitalizmine meydan okudu. Orta Amerika'nın gerilla tarihi –Che Guevara, Castro kardeşler– burada tekrarlanabilir. Venezuela, donanmış ordusu, geniş alanı ve kaynaklarıyla direnecek. Saldırı yakında; hava sahası kapandı, uçuş yok. Kara işgali düşük ihtimal; füze vuruşları muhtemel, tıpkı İsrail'in Filistin'e yaptığı gibi. Maduro'ya istihbarat sızıntıları –uydu ve sosyal medya üzerinden– tehlike yaratıyor. Trump, "Maduro'yu istemiyoruz, Venezuelan halkıyla sorunumuz yok" diyor; tıpkı İtalyanların Osmanlı Trablusgarp'ında "kardeşiz" broşürleri attığı gibi, lider-halk ayrımı yaratıyor. Venezuela kapalı; vatandaşlarını sınır dışı ediyor. Amerika, Kolombiya ve Nijerya'yı tehdit ediyor. Nijerya –200 milyondan fazla nüfuslu– Afrikalı Amerikalıların kökeni; oraya saldırı, akraba bağlarını vurur. Venezuela-Kolombiya'da Hispanik bağlar var; Amerika nüfusunun üçte biri Hispanik, tepki kaçınılmaz. Trump, bu riskleri göze alıyor mu?
Bu siyasi fırtınalar, ekonomik piyasaları da altüst ediyor. Savaş ortamında altın, gümüş ve değerli madenler yükseliyor; ana etken, Amerikan dolarının değer kaybı ve Fed'in faiz indirimleri. Borsa, emlak, enflasyon ve merkez bankası politikaları, bu dalgalanmalardan etkileniyor. Host, yatırım tavsiyesi vermeden, Türkiye ve dünya ekonomisindeki değişimleri aktarıyor: Brent petrol, bitcoin, euro, sterlin gibi araçlar, yeni dünya düzeninde kritik rol oynayacak. Venezuela'nın petrol ve altın zenginliği, işgal sonrası fiyatları patlatabilir. Avrupa'daki Rusya krizi, enerji maliyetlerini artırırken, Orta Doğu harita değişiklikleri, Türkiye'yi stratejik bir konuma taşıyabilir. Erdoğan'ın Trump'a verdiği söz, bu ekonomik dönüşümün anahtarı mı? Uzmanlar, ulus-devletlerin çöküşüyle, yeni ittifakların doğacağını öngörüyor. Türkiye'de açılım süreci, bu ittifakların parçası olabilir; ama ideolojik bölünmeler, süreci karmaşıklaştırıyor.
Küresel tasarımın bir parçası olarak, bu olaylar zincirleme bir etki yaratıyor. ABD'nin Venezuela hamlesi, sadece Latin Amerika'yla sınırlı kalmayacak; Afrika ve Avrupa'ya sıçrayacak. Nijerya tehdidi, Afrikalı Amerikalıları ayağa kaldırabilir; Kolombiya baskısı, Hispanik lobiyi harekete geçirir. Trump'ın Maduro karşıtlığı, halkı yanına çekme stratejisi; ama tarih, bu taktiklerin başarısızlığını gösteriyor. Avrupa'da el koyma tartışması, uluslararası hukuku hiçe sayarken, Lagarde'ın uyarıları boşuna değil. Rusya'nın misillemesi, euro'yu sarsabilir. Türkiye'de ise, Barrack'ın 4-6 aylık zaman çizelgesi, Erdoğan'ın sözüyle örtüşüyor: Yakında bir açıklama gelecek ve sınırlar değişecek. Bu, Türk-Kürt-Arab ittifakını güçlendirebilir mi? Osmanlı mirası, yeni haritalarda rol oynayacak mı?
Sonuç olarak, dünya "son saniyelerde" bir dönüşüm yaşıyor. Host'un uyarısı net: Sisteme güvenmeyin, hazırlıklı olun. Venezuela işgali, Rusya yaptırımları ve harita değişiklikleri, ekonomik çöküşü tetikleyecek. Altın ve gümüş gibi varlıklar, bu fırtınada sığınak olabilir; ama asıl mesele, siyasi okuryazarlık. Erdoğan'ın Trump'a verdiği söz, Türkiye'yi bu oyunda kilit oyuncu yapabilir. Barrack'ın vizyonu, 1919'un intikamı mı? Cevaplar, önümüzdeki aylarda netleşecek. Bu gelişmeler, sadece haberci değil; herkesin geleceğini şekillendirecek. İzleyiciler, yorumlarında hazırlıklarını paylaşmalı – çünkü zaman daralıyor.




