Son dönemde Orta Doğu'daki gelişmeler, Türkiye'nin dış politika gündemini yoğun bir şekilde meşgul ediyor. Özellikle Suriye'nin kuzey bölgelerindeki hareketlilik, uluslararası aktörlerin dikkatini çekmeye devam ediyor. Bölgedeki istikrarsızlık, çeşitli provokasyon iddialarıyla birleşince, akıllara önemli sorular getiriyor. (Konu ile ilgili video makalenin aşağısında verilmiştir zira tüm detaylar videoda gösterilmiştir.)
Antik çağlardan beri savaşların arkasında hep bir bahane arayışı olduğu bilinen bir gerçek. Homeros'un destanlarında anlatılan Troya Savaşı gibi, büyük çatışmalar genellikle meşru bir mazeret üzerine inşa edilir. Helen'in kaçırılması bahanesiyle başlayan o efsanevi savaş, aslında daha derin çıkarların sonucuydu. Günümüzde de benzer dinamikler işliyor olabilir mi diye düşünmeden edemiyoruz.
Suriye'de yaşanan son olaylar, bu soruları daha da güncel hale getiriyor. Palmira kentinde gerçekleşen bir saldırı, uluslararası yankı uyandırdı. Bu olayda iki ABD'li asker ile bir sivil tercümanın hayatını kaybetmesi, bölgedeki gerilimi artırdı. Saldırının detayları incelendiğinde, dikkat çekici unsurlar ortaya çıkıyor.
Saldırganın kimliği konusunda önemli bilgiler var. Aşırı görüşleri nedeniyle görevden alınması planlanan bir Suriye askeri olduğu belirtiliyor. Üstelik bu kişi, Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara'nın eski ordusundan geliyor. Şara, olaydan dolayı derin üzüntü duyduğunu ifade edip, önleyemedikleri için özür dilemiş. Bu durum, saldırının arka planını daha karmaşık hale getiriyor.
Öte yandan, ABD tarafında sert tepkiler var. Eski ve potansiyel gelecek başkan Donald Trump, misilleme yapacaklarını açıkça duyurdu. Bu açıklama, bölgedeki tansiyonu daha da yükseltme potansiyeli taşıyor. Ancak bazı yorumcular, bu tür olayların provokasyon amaçlı olabileceğini savunuyor.
Türkiye açısından bakıldığında, Suriye'nin kuzeydoğusu her zaman hassas bir konu. PKK/SDF gibi yapıların bölgedeki varlığı, güvenlik endişelerini ön plana çıkarıyor. Bazı gazeteciler, Palmira saldırısını bu grupların elini güçlendirmek için bir DEAŞ provokasyonu olarak nitelendiriyor. Özellikle Nedim Şener'in yazısında vurgulandığı üzere, İsrail'in maşa olarak kullandığı iddia edilen PKK/SDF'nin, böyle olaylardan fayda sağlayabileceği öne sürülüyor.
Ancak gerçekler farklı yönde işaret ediyor. Saldırganın Şara'ya bağlı bir isim olması, provokasyon iddialarını tersine çeviriyor. Bu durum, bazı çevrelerin olayları çarpıtarak belirli bir narrative yaratmaya çalıştığını düşündürüyor. Hükümete yakın isimlerin bu tür yorumları, aslında başka amaçlara hizmet ediyor olabilir.
Videoda vurgulandığı gibi, Erdoğan'ı ve Türk Silahlı Kuvvetleri'ni Suriye'nin kuzeydoğusunda savaşa zorlayanlar, aslında onun gücünden yararlanan kişiler. Bu isimler, Erdoğan'ı gerçekten sevmedikleri halde, verdiği desteklerle büyük servetler edindi. Aileleri ve torunları, harcanması imkânsız zenginliklere sahip oldu. Şimdi ise yalanlar ve kışkırtmalarla ülkeyi kaosa sürüklemeye çalışıyorlar.
Bu kişiler, gazetecileri ve yorumcuları araç olarak kullanıyor. Troya Atı gibi hilelerle içten fetih peşindeler. Savaş için meşru mazeret yaratma çabası, antik çağlardan beri değişmeyen bir taktik. Agamemnon'un Helen bahanesiyle Troya'yı işgal etmesi gibi, bugün de benzer senaryolar devrede olabilir.
Ülke olarak huzur ve refahı korumak en büyük öncelik olmalı. Bu tür provokasyonlar, sadece belirli kesimlere siyasi veya maddi kazanç sağlıyor. Ancak sonuçta zarar gören millet, devlet ve ülke oluyor. Askeri, ekonomik ve siyasi yıpratma savaşı, uzun vadede telafisi zor yaralar açıyor.
Sonuçta, Palmira saldırısının İsrail, PKK/SDF veya Şara tarafından mı organize edildiği belirsizliğini koruyor. Ama önemli olan, bu olayların Türkiye'yi yeni bir maceraya sürüklememesi. Trump'ın misilleme açıklamalarını ciddiye almamak, SDF'yi güçlendirme iddialarını sorgulamak gerekiyor.
Türkiye'nin başına çorap ören bu dinamikler, dikkatle izlenmeli. Erdoğan'ı savaşa zorlayanların gerçek niyetleri, zamanla daha net ortaya çıkacak. Ülke olarak birlik ve aklıselimle hareket etmek, en doğru yol gibi görünüyor.
Bu gelişmeler, Orta Doğu'daki dengeleri yeniden şekillendirebilir. Türkiye'nin Suriye politikası, bu tür provokasyonlara karşı dirençli olmalı. Halkın refahı ve güvenliği, her türlü çıkar savaşının önünde gelmeli. Gelecek günler, daha fazla aydınlatıcı bilgi getirebilir.




