Türkiye'nin kalbi TBMM'de atan siyasi nabız, her yasama yılı açılışında biraz daha hızlanır. Bu kez, 1 Ekim 2025'te gerçekleşen 28. Dönem 4. Yasama Yılı açılışında, hava adeta elektrik yüklüydü. Milletvekilleri sıralarda yerlerini alırken, gözler kapıdan girecek olan figüre çevrilmişti. Alkışlar, selamlamalar arasında bir figür sahneye adım attı ve o an, herkesin nefesini kesti. Bu, sıradan bir açılış değildi; zira sahne, beklenmedik bir sahnenin perdesini aralayacaktı.

Konuşma kürsüsüne çıkan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, salondaki tüm milletvekillerini ayağa kaldıran bir selamla karşılandı. Katılan partilerin temsilcileri –İYİ Parti dahil– saygıyla yerlerinden kalktı, ancak CHP, TİP ve EMEP'in yokluğu, havaya hafif bir gerilim katmıştı. Erdoğan, mikrofonu eline aldığında sesi kararlı ve coşkulu yankılandı: "Yeni yasama yılının ülkemiz için hayırlara vesile olmasını diliyorum. Milli egemenliğin temsil ve tecelli makamı olan TBMM'nin aynı ruh, aynı kararlılık ve aynı fedakarlıkla çalışacağına yürekten inanıyorum." Bu sözler, salonda birliği çağrıştıran bir hava estirdi. Milletvekilleri, vatan, bayrak ve Cumhuriyet'in muhafazası etrafında kenetlenme mesajını alkışlarla onayladı. "Millete ve memlekete hizmet yolunda hepimiz biriz ve beraberiz. Büyük ve güçlü Türkiye ülküsüne giden yolda hepimiz biriz ve beraberiz," diye devam etti Erdoğan, 15 Temmuz'un gazilik unvanını hatırlatarak meclisin direncini övdü.

Ancak asıl heyecan, konuşmanın bitiş ziliyle çaldı. Erdoğan, kürsüden inip salonda dolaşmaya başladığında, herkesin merakla beklediği rota belli oldu. Alışılmışın tam tersine, ittifak ortağı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin yanına yönelmedi. Bunun yerine, adımları DEM Parti sıralarına çevrildi. Oradaki milletvekilleriyle tek tek el sıkıştı, selamlaştı ve sohbet etti. Bu tercih, Genel Kurul'un tozlu sayfalarına "dikkat çeken bir siyasi jest" olarak kazındı. DEM Parti milletvekilleri, bu beklenmedik yaklaşımı ayakta karşılamış, Erdoğan'ı sıcak bir selamla ağırlamıştı. Jestin yankısı, salondan taşarak koridorlara yayıldı; fısıltılar arasında "Bu ne anlama geliyor?" sorusu dolaşmaya başladı.

Jestin sıcaklığı, kısa sürede bir zirveye dönüştü. Erdoğan, konuşmasının hemen ardından MHP, DEM ve İYİ Parti liderleriyle Meclis Divanı'nda bir araya geldi. Bu sürpriz toplantı, yaklaşık bir saat sürdü ve içerideki samimiyet, dışarıya taşan açıklamalarla doğrulandı. Erdoğan, görüşmeden çıkarken kameralara dönüp, "Samimi bir görüşme yaptık liderle beraber," dedi. Bu kısa cümle, aylardır gerilimle dolu ilişkilerde bir yumuşama sinyali olarak yorumlandı. DEM Parti cephesinde ise, el sıkışma anı bir "köprü kurma" adımı olarak nitelendirildi; zira geçmişte benzer jestler, diyalog kapılarını aralamıştı.

Peki, bu el sıkışma sadece bir anlık mıydı, yoksa daha derin bir sürecin habercisi mi? Hatırlayalım ki, Türk siyasetinde DEM Parti –eski adıyla HDP– ile iktidar arasındaki ilişki, yıllardır inişli çıkışlı bir yol izlemişti. 2015'teki Çözüm Süreci'nin yarım kalan umutları, 2016 darbe girişiminden sonraki tutuklamalarla gölgelenmiş, PKK bağlantısı iddiaları diyalogu zehirlemişti. Abdullah Öcalan'ın tecrit koşulları, hasta tutuklular ve Terörle Mücadele Yasası gibi konular, yıllarca Meclis gündemini meşgul etmişti. Nisan 2025'te Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde gerçekleşen DEM heyeti görüşmesi, bu gerilimi bir nebze eritmişti; o toplantıda Öcalan'ın çalışma koşullarının düzeltilmesi talebi masaya yatırılmış, infaz yasası reformları konuşulmuştu. Yaklaşık 1 saat 25 dakika süren o zirvede, Erdoğan "Terörsüz Türkiye hedefine ulaşma hedefimizi teyit edeceğiz," demiş, DEM tarafı ise Filistin davası ve Suriye'deki Kürt kardeşlerin istismarı gibi konuları gündeme getirmişti.

Türkiye'yi Sarsan Yeni Dönem: İktidarın Sadakati Bitince Hangi Devler Çöktü?
Türkiye'yi Sarsan Yeni Dönem: İktidarın Sadakati Bitince Hangi Devler Çöktü?
İçeriği Görüntüle

Şimdi, 2025 sonbaharına gelindiğinde, bu el sıkışma o sürecin devamı gibi duruyor. Erdoğan'ın DEM sıralarına ilk gitmesi, Bahçeli'nin yanını es geçmesi, MHP tabanında hafif bir homurdanmaya yol açsa da, iktidar kulislerinde "pragmatik bir adım" olarak savunuluyor. Suriye sınırındaki gelişmeler, burada kilit rol oynuyor. Erdoğan, konuşmasında "Sınırlarımızın ötesindeki Kürt kardeşlerimizin terör örgütleri baskısıyla Müslüman düşmanı ülke ve odaklar tarafından istismar edilmesine rıza göstermeyiz. Suriye’nin bölünme planlarının karşısındayız," diyerek net bir duruş sergiledi. Herhangi bir terör oluşumuna izin verilmeyeceği vurgusu, DEM'in Kürt meselesi talepleriyle örtüşür gibiydi. Bu, belki de bölgesel istikrar için yeni bir müzakere masasının habercisi.

Ama heyecan burada bitmiyor. Gazze sınavı, Erdoğan'ın konuşmasının en ateşli bölümüydü ve bu jestle bağlantılı görülebilir. "Bu çatı Gazze sınavını verdi. Gazze sınavını tarihimize ve milli seciyemize yaraşır biçimde, tam ve eksiksiz şekilde iftiharla vermiştir," dedi Erdoğan, İsrail'in soykırımını kınayarak. "Dünyanın en modern silahlarıyla topraklarına saldıran işgal kuvvetlerine kahramanca direnen Gazze'nin yiğit evlatlarını asla yalnız bırakmadık." Filistin halkının Türkiye'nin çabalarını bildiği vurgusu, BM'deki gür ses olma vaadiyle pekişti. "Biz Filistin davasına ömrümüzü adadık. Allah izin verirse son nefesimize kadar da Filistin'in ve ilk kıblemiz Kudüs-ü Şerifin hakkını korkusuzca savunmaya devam edeceğiz." Hak ettikleri kalıcı barışın İslam dünyasının borcu olduğu hatırlatması, salonda uzun alkışlara yol açtı. 1967 sınırları temelinde, Doğu Kudüs başkentli bağımsız Filistin Devleti talebi, DEM'in de desteklediği bir nokta; bu el sıkışma, belki uluslararası arenada ortak bir cepheyi işaret ediyor.

Görüşmenin yankıları, sadece Meclis'le sınırlı kalmadı. İYİ Parti liderleriyle de yapılan sohbet, muhalefet kanadında merak uyandırdı. Erdoğan'ın "Türkiye’de tek bir meşruiyet kaynağı vardır, o da aziz milletimizin tertemiz iradesidir," sözü, bu üçlü zirvede tekrarlandı. Samimi atmosfer, liderler arasında gülüşmelere sahne oldu; DEM Grup Başkanvekili Sezai Temelli ve Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları gibi isimler, el sıkışma sırasında Erdoğan'ı yakından dinledi. Hatırlanacağı üzere, benzer bir anda Hatimoğulları'nın elini sıkmama olayı yaşanmış, Erdoğan sonradan özür dilemişti – bu kez ise tam tersi bir sıcaklık hakimdi.

Peki, bu hamle ne getirecek? Siyasi analistler, el sıkışmanın ötesinde, DEM'in Öcalan taleplerini yeniden gündeme taşıyabileceğini söylüyor. Hasta tutuklular, infaz yasası değişiklikleri ve terörle mücadelede yumuşama, masaya dönebilir. Suriye'de bölünme planlarına karşı ortak duruş, Kürt kardeşlerin istismarını önleme vaadiyle birleşince, Türkiye'nin bölgesel rolü güçlenebilir. Bahçeli'nin tepkisi ise bekle-gör modunda; MHP, ittifak sadakatini korurken, bu jesti "taktiksel" olarak yorumluyor.

Meclis koridorlarında fısıltılar artarken, bir milletvekili "Bu, yılların buzlarını eritecek bir kıvılcım," diye mırıldandı. Erdoğan'ın DEM'e ilk gitmesi, sadece bir el sıkışma değil; belki de yeni bir diyalog çağının kapısını aralayan bir sembol. Gazze'den Suriye'ye, Filistin'den Kürt meselesine uzanan bu zincir, Türkiye'yi nasıl dönüştürecek? Gelecek yasama yılında cevaplar netleşecek, ama şu anki heyecan, herkesi koltuğuna mıhlamış durumda. Siyasi sahnede her an yeni bir sahne yazılabilir – ve bu oyun, henüz bitmedi.