Suriye'deki karmaşık durum, yıllardır bölgenin en sıcak gündem maddelerinden biri olmayı sürdürüyor. Terör örgütlerinin varlığı, sınır güvenliği tehditleri ve uluslararası aktörlerin rolü, her geçen gün yeni soru işaretleri doğuruyor. Özellikle kuzey bölgelerde yaşanan gelişmeler, komşu ülkeleri doğrudan ilgilendiriyor ve diplomatik masada sert mesajlara yol açıyor.
Bu bağlamda, entegrasyon anlaşmalarının uygulanmasındaki gecikmeler, ilgili taraflar arasında ciddi bir tedirginlik yaratıyor. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, son açıklamalarında, Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDG) YPG terör örgütüyle bağlantılı bir yapı olduğunu vurgulayarak, barışçıl çözümlerin tercih edildiğini ancak askeri seçeneklerin masada kalmayabileceğini ima etti. Fidan, diyalog ve müzakerenin öncelikli yol olduğunu belirtirken, yeniden çatışma ortamına dönülmek istenmediğini net bir şekilde ifade etti.
Özellikle 10 Mart anlaşmasının detayları burada kritik önem taşıyor. Bu anlaşma, SDG'nin Suriye ordusuna entegrasyonunu ve silahlı unsurların tek çatı altında toplanmasını öngörüyor. Ancak gecikmeler ve uygulamadaki aksaklıklar, sabır sınırlarını zorluyor. Fidan'ın sözlerine göre, SDG'nin bu mutabakata gecikmeden ve çarpıtma olmadan uyması gerekiyor. İlgili aktörlerin beklentisi, anlaşmadan sapma olmadan yükümlülüklerin yerine getirilmesi yönünde.
Fidan, açıklamalarında umudunu korurken, "İşlerin diyalog, müzakere ve barışçıl yollarla çözülmesini umuyoruz" diyerek olumlu bir ton kullandı. Yeniden askeri yollara başvurma isteksizliği vurgulanırken, SDG'ye doğrudan bir mesaj verildi: Sabrın tükenmekte olduğu anlaşılmalı. Bu uyarı, sadece Suriye'nin iç istikrarı için değil, komşu ülkelerin güvenlik algısı açısından da hayati önemde.
Suriye'nin kuzeyindeki durum, PKK uzantısı olarak görülen yapıların varlığı nedeniyle uzun süredir hassas bir denge üzerinde duruyor. Terörle mücadelede kararlılık, Türkiye'nin kırmızı çizgilerini oluşturuyor. Fidan'ın ifadeleri, bu kararlılığın altını çizerken, bölgesel aktörlerin sorumluluk alması çağrısını güçlendiriyor.
Anlaşmanın uygulanmaması halinde olası senaryolar, bölgeyi daha da karmaşık hale getirebilir. Fidan, herkesin anlaşmaya bağlılık beklediğini söylerken, gecikmelerin kabul edilemez olduğunu belirtti. SDG'nin, DEAŞ gibi bahanelerle süreci uzatmaması gerektiği vurgusu, diplomatik baskının arttığını gösteriyor.
Bölgedeki gelişmeler, sadece askeri değil, siyasi ve insani boyutlarıyla da ele alınmalı. Suriye halkının huzuru, Kürtler ve Araplar dahil tüm unsurların rahat etmesi, istenen tablo olarak öne çıkıyor. Ancak dış aktörlerin etkisi, bu tablonun gerçekleşmesini zorlaştırabiliyor.
Fidan'ın TRT World'deki açıklamaları, uluslararası kamuoyunda da yankı buluyor. Sabır tükenişine dair uyarı, SDG'nin pozisyonunu gözden geçirmesi için bir fırsat olarak görülebilir. Barışçıl entegrasyonun sağlanması, hem Suriye'nin bütünlüğü hem de bölgesel güvenlik için vazgeçilmez.
Sonuç olarak, Suriye'deki bu gerilimli süreç, yakın gelecekte önemli dönüm noktalarına gebe. Diplomasinin ön planda tutulması umuduyla, tarafların sorumluluk bilinciyle hareket etmesi bekleniyor. Gelişmeler, Orta Doğu'nun kaderini şekillendirecek nitelikte ve dikkatle izlenmeyi hak ediyor.





