Gerçek Gündem Haberleri

DEM Parti'den Bahçeli'ye Barış Resti!

Fırtınalı meclis koridorlarında yankılanan meydan okumalar, bir liderin özgürlüğü için yükselen umut çığlığı, gölgelerde saklı barış kapısının aralanışı... Peki ya o kritik cevabın ateşi? Bir partinin kararlı duruşu, milyonların kaderini değiştirecek bir hamle... Bu yazıda, vicdanınızı sarsacak alıntıları ve siyasi satranç tahtasının en keskin hamlesini keşfedeceksiniz – öfkeniz alevlenecek, sonuna kadar okumanın heyecanı sizi esir alacak!

TBMM'nin tozlu kürsülerinde, sonbahar rüzgarlarının uğultusu gibi, siyasi fısıltılar yükselirken, bir çağrı tüm salonu titretiyor. Grup toplantılarının ateşli havasında, partiler birbiriyle dans ederken, barışın anahtarı gibi görünen bir teklif masaya konuyor – ama altında yatan gerçek, yılların birikmiş sessizliğinin, umut ve öfkenin patlama eşiği. Herkes bir işaret bekliyor – bir yanıt, bir adım, bir itiraf... Ve o işaret nihayet indi; ama altında yatan gerçek, bir hesaplaşmanın, bir uyanışın habercisi.

Asıl fırtına, DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları'nın TBMM grup toplantısındaki o ateşli konuşmasıyla kopuyor. Sesini yükselterek haykırıyor: "Geçen bir yılda karşılıklı çatışmaların yok denecek seviyeye gelmesi barışa duyulan ihtiyacın açığa çıkmasıdır. Toplum artık kesin sonuçlar bekliyor." Hatimoğulları, bu sözlerle Bahçeli'nin çağrısını –MHP liderinin Öcalan'a yönelik dolaylı barış sinyali ve CHP'ye yönelik eleştirilerini– doğrudan yanıtlıyor; ama cevabı bir manifesto gibi: "Toplumda yeterince bir güvenin oluşmadığını hepimiz farkındayız. Süreçte güven azaltan noktalardan biri ana muhalefet partisine gerçekleştirilen yargı operasyonlarıdır. Bu operasyonların derhal son bulmasını istiyoruz." Bu, sadece bir eleştiri değil; Bahçeli'nin "Öcalan'a komisyon gelsin, müzakere başlasın" çağrısına dolaylı bir rest – DEM Parti, barışı yargı baskıları olmadan, hukuki adımlarla talep ediyor.

Hatimoğulları, komisyonun 13 toplantısını hatırlatarak derinleşiyor: "Dinlenenlerin çoğu sorun çözülmeli dedi. Hukuki adımlar mutlaka atılmalıdır. Asıl soru şudur: İktidar ve devlet barış için ne zaman harekete geçecek?" Bu soru, Bahçeli'nin çağrısını bir tuzağa mı dönüştürüyor? DEM Parti lideri, net bir tonda devam ediyor: "Komisyonun kurulmasıyla bir eşik daha aşıldı. Artık siyasi ve hukuki eşiği aşmanın vakti gelmiştir. Komisyon vakit kaybetmeksizin Öcalan'ı dinlemeli." Ve bomba burada patlıyor: "Nitekim Öcalan komisyon gelirse demokratik müzakere sürecini başlatıcam demiştir. Bunun için Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş'un bireysel inisiyatif almasını bekliyoruz. Komisyonun Öcalan ile görüşmesini bekliyoruz." Bu alıntı, Bahçeli'nin çağrısına doğrudan bir köprü – ama DEM Parti, bunu özgürlük şartıyla bağlıyor: "Sizlerin de en önemli talebi sayın Öcalan'ın özgür yaşama ve çalışma koşullarının oluşması. Öcalan'a umut hakkı mutlaka tanınmalıdır."

Hatimoğulları, umut hakkını evrensel bir ilke olarak yüceltiyor: "Umut hakkı sıradan bir hukuk maddesi değildir. Evrensel hukukun merkezindeki ilkelerden biridir. Ömür boyu kapıyı kilitleyip anahtarı denize atamazsınız. Umut hakkı düzenlemesi acil bir şekilde gündeme alınmalıdır." Bu sözler, Bahçeli'nin Öcalan'a övgü yağdırdığı grup toplantısına (CHP'yi eleştirirken) bir tokat gibi – DEM Parti, barışı Öcalan'ın özgürlüğüyle eşleştiriyor: "Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve diğer Kobani tutsakları derhal serbest bırakılmalıdır. Siyasete kelepçe vurulamaz." Hatimoğulları'nın bu çağrısı, 8 Ekim'in kritikliğini de vurguluyor – AİHM'nin Demirtaş kararının kesinleşeceği gün, tahliye umuduyla DEM Parti'nin Bahçeli restine cevabı: Müzakere evet, ama özgürlük olmadan hayır.

Bu yanıt, sadece bir konuşma değil; DEM Parti'nin stratejik bir hamlesi – Bahçeli'nin çağrısını (Öcalan'ı öven, CHP'yi suçlayan) bir fırsat olarak görüyor, ama yargı operasyonlarını (ana muhalefete baskı) güven erozyonu olarak damgalıyor. Hatimoğulları, komisyonun dinlediklerini aktararak: "Dinlenenlerin çoğu sorun çözülmeli dedi" diye iktidarı sıkıştırıyor – Bahçeli'nin "müzakere başlasın" sinyaline, "Hukuki adımlar atın" diye yanıt veriyor. Öcalan'ın sözleri burada kilit: "Komisyon gelirse demokratik müzakere sürecini başlatıcam" – bu, Bahçeli'nin çağrısını kabul eden bir köprü, ama DEM Parti şart koyuyor: Özgür koşullar, umut hakkı, tahliyeler. Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş'a bireysel inisiyatif çağrısı, Bahçeli'nin MHP'sine dolaylı bir pas – ittifak içindeki gerilimi körüklüyor.

Geçmişe dönelim: Bahçeli'nin grup toplantısındaki Öcalan övgüleri, CHP'ye "terörist" ithamı, barış sürecini yeniden canlandırma girişimi gibiydi – ama DEM Parti, bunu Kobani kumpasıyla bağdaştırıyor: 9 yıllık esaret, sahte deliller, AİHM ihlalleri. Hatimoğulları'nın konuşması, bu zinciri kıran bir halka – çatışmaların azalmasını barış ihtiyacı olarak görüyor, ama yargı operasyonlarını (İmamoğlu gözaltısı gibi) engel olarak damgalıyor. Komisyonun 13 toplantısı, dinlenenlerin "çözüm şart" demesi, iktidarın sessizliğini ifşa ediyor – Bahçeli'nin çağrısı, DEM Parti için bir tuzak mı, yoksa fırsat mı? Hatimoğulları, bunu fırsata çeviriyor: "Birlikte barışa yürüyeceğiz" diye yemin ediyor, ama Kobani tutsaklarının özgürlüğünü anahtar yapıyor.

Gelecek, 8 Ekim'le düğümleniyor – Demirtaş tahliyesi kesinleşirse, DEM Parti'nin Bahçeli resti zafer olur; Yüksekdağ ve diğerleri özgürleşir, müzakere masası kurulur. Ama itiraz gelirse, Hatimoğulları'nın "hukuksuzlukta ısrar" uyarısı gerçek olur – yargı operasyonları artar, barış ertelemeyle zehirlenir. DEM Parti, Meclis'i zorlayacak; Kurtulmuş'un inisiyatifi, ittifakı test edecek – Bahçeli'nin MHP'si, Öcalan'ı övüp DEM Parti'yi dışlayabilir mi? Bu, bir siyasi satranç; Hatimoğulları'nın sözleri, milyonları ayağa kaldırıyor: Umut hakkı, evrensel bir çığlık – Öcalan'ın özgürlüğü, kardeşliğin anahtarı. Eğer müzakere başlarsa, çatışmalar biter; ama şartlar yerine gelmezse, DEM Parti sokaklara iner – 8 Ekim, dönüm noktası.

Bu çağrı-yanıt dansı, kalplerde bir umut ateşi yakıyor; Hatimoğulları'nın "siyasete kelepçe vurulamaz" haykırışı, Bahçeli'nin sinyalini bir teste dönüştürüyor – barış mı, yoksa yeni bir kumpas mı? Öfke birikiyor, sesler yükseliyor; yarın, bugünün kürsüleriyle şekillenecek, özgürlük mü yoksa zincir mi? Dinleyin o yankıları, çünkü barış, sessizce beklemez – o, mücadeleyle doğar.