Türkiye, son günlerde oldukça çalkantılı bir siyasi atmosferin içinde bulunuyor. Ülkenin 50 yıllık demokratik rejimini kökten değiştirebilecek bir adım olarak değerlendirilen İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin bir karar ile başlayan süreci, Türkiye'yi tam anlamıyla bir otokrasiye doğru sürüklüyor. Bu yargılama kararı, devlet kurumlarının bağımsızlığının ciddi şekilde zedelenmesinin ve saray destekli müdahalelerin yoğunlaştığı açık bir göstgesi oldu.

İktidarın seçim yoluyla destek kaybettiğini fark ettiği bu dönemde, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve özgürlükler, yargı ve savcılık kapsamı ve büyük muhalefet partisi Cumhuriyet Halk Partisi'ni (CHP) zorlamaya yöneldiler. CHP'nin İstanbul il yönetiminin görevden alınması ve yerine AKP yanlısı kişilerin atanması hamlesi, yaklaşan CHP kurultayının iptal edilmesi ve parti yönetiminin elek planlarıyla paralel ilerlemesi. Ancak CHP mahkemesi yönetimi, bilgileri tanımayarak direnişi aldı.

Özgür Çelik'ten Hasan Mutlu İçin İşkence İddiası
Özgür Çelik'ten Hasan Mutlu İçin İşkence İddiası
İçeriği Görüntüle

Videoda Can Dündar'ın da görünürken, CHP İstanbul il binasının polisinde zor kullanarak bölmeyi kaydederken, parti burayı belediyenin barındırdığı gibi kitle desteğiyle savunmaya hazır. Bu durum ülkede giderek "iktidarın cüreti ile direnişin direniş gücü arasındaki ters orantı" şeklinde bir mücadele doğuruyor. Direnç iktidarın cesareti azalıyor; Tam tersi durumda da siyasi krizler büyüyor.

Tarihsel perspektife şeması ise, İsmet İnönü'nün "Şartlar tamam olduğunda milletler için ihtilal meşru bir haktır" sözü bu günlerde yeniden anlamı kazandı. Artık ihtilaflı bir darbeden çok, hukukun ortadan kalktığı otoriterleşme koşullarında halkın meşru direnişi işareti geliyor. Bu yapısal, hukuk uygulamalarına itaatsizlik toplumsal hakkı meşruiyet kazanıyor.

AKP'nin güçlü rejimlerine rağmen kitlesel güçlerin büyük oranını kaybettiği bu dönemde, CHP'lilerin en fazla halkın elinde olduğu, siyasi mücadelenin sözde sokağın gücü yerleşiyor. Partinin artık en etkili çıkış yolu sokakta olmak, sokakta kalmak ve sokaktan gelen meşru gücünü kullanmak olarak görülüyor. Bu meydan okuma "Otokrasi mi, demokrasi mi?" ayrıntıların nihai yanıtını da belirleyecek gibi görünüyor.

Tüm bu gelişmeler, Türkiye'de demokrasi ile otokrasi arasındaki mücadelenin sokaklara taşındığı, hukuk rafa kaldırıldığı, halkın ancak direniş süreçlerinde yeni bir döneme geçişin habercisi. CHP'nin direnişi ve sokakta var olma stratejisi, sadece bir siyasi partinin mücadelesi değil, aynı zamanda ülkenin demokratik geleceğinin ve halkın dostunun da yeni adresi haline gelmesi.

Bu zorlu ve kritik dönemde, Türkiye'de demokrasinin kaderi, siyasi güçlerin mücadelesinden çok, ayakta yükselen halkın iradesinin rüzgarına bağlı olarak şekillenebilir. İzleyenleri nefes almadan ekran başına kilitleyen gelişmeleri, sadece siyasi değil, toplumsal bir meydan hükümetin da beraberinde getiriyor. Türkiye yeni bir direniş ve kavgaya girdi; geriye dönüş olmayan bir sürecin tam ortasındayız.