Türkiye'nin siyasi sahneleri, her zaman olduğu gibi ateşli tartışmalarla dolup taşıyor; liderler arasında atılan her söz, bir ok gibi hedefini buluyor ve yankıları günlerce sürüyor. Dış politika meseleleri, iç siyasetteki rekabeti daha da kızıştırırken, partiler birbirlerini en hassas noktalardan yakalamaya çalışıyor. Özellikle Orta Doğu'daki son gelişmeler, Gazze'deki trajediler ve uluslararası liderlerin hamleleri, Türkiye'de de fırtınalar koparıyor. Bu ortamda, muhalefet ve iktidar arasında yeni bir restleşme yaşandı; ama bu seferki, sadece bir eleştiri değil, adeta bir hesaplaşma gibiydi. Kamuoyu, ekranlara kilitlenirken, sosyal medya adeta bir arena haline geldi. Peki, bu tartışmanın kökeni neydi ve neden bu kadar yankı buldu? Asıl çarpıcı detaylar, tam da burada yatıyor.
CHP Parti Sözcüsü Deniz Yücel, AKP Parti Sözcüsü Ömer Çelik'in CHP Genel Başkanı Özgür Özel'e yönelik eleştirilerine, sosyal medya üzerinden öyle bir yanıt verdi ki, siyasi kulislerde saatlerce konuşuldu. Çelik, Özel'in yabancı liderlere atıf yaparak dış politika yorumları yapmasını "politik magazin" olarak nitelendirmiş ve Erdoğan'ın Netanyahu ile aynı masada oturmayı kabul etmeyeceğini savunmuştu. Yücel ise bu sözleri yutkunmadı; aksine, Erdoğan'ın tutumunu sorgulayarak karşı atağa geçti. "Erdoğan’ın tavrı bu kadar net ise, neden Netanyahu'ya 'Gazze'de iyi iş çıkardın Bibi' diyen Trump ile aynı masada oturuyor?" diye sordu Yücel, doğrudan Çelik'e seslenerek. Bu soru, sadece bir eleştiri değil, iktidarın dış politika tutarlılığını masaya yatıran bir bomba gibi patladı. Yücel, devamında, "Netanyahu'nun yakın dostu ve suç ortağı Trump'tan aldığınız övgüler başınızı döndürdü ve size muhakeme yeteneğinizi de kaybettirdi," diyerek Çelik'i köşeye sıkıştırdı. Bu sözler, sosyal medyada binlerce paylaşım aldı ve tartışmayı alevlendirdi.
Ömer Çelik'in açıklamaları, CHP'yi hedef alırken Erdoğan'ı yücelten bir tonda ilerliyordu. Çelik, "Özellikle yabancı liderlere atıf yaparak sanki tüm bu gelişmeler olurken kendisi yabancı liderlerin yanındaymış gibisinden 'dediler, yaptılar, böyle düşündüler, şu mesajı gönderdiler' gibisinden dış politika anlamına gelemeyecek ama politik magazin olarak değerlendirilebilecek bir yaklaşım sergiliyor," demişti. Ardından, Erdoğan'ın iradesini vurgulayarak, "Cumhurbaşkanımızın net iradesi çok kesindir. Cumhurbaşkanımız hiçbir şekilde Netanyahu ile aynı fotoğraf karesinin içinde olmayı kabul etmezdi, aynı zirvede olmayı kabul etmezdi, aynı masada olmayı kabul etmezdi," diye eklemişti. Bu ifadeler, AKP'nin Gazze ateşkesi sonrası Netanyahu ve Trump'la ilişkileri savunma çabasını yansıtıyordu. Ancak Yücel, bu savunmayı delik deşik etti; Erdoğan'ın Netanyahu'nun İsrail Meclisi'ndeki "şovuna", düğün sahibi edasıyla sergilediği tavırlara ve dakikalarca ayakta alkışlanmasına neden tek kelime bile etmediğini hatırlattı. "Erdoğan'ın tutumu bu kadar net ise Netanyahu'nun İsrail Meclisindeki şovuna, düğün sahibi edasındaki tavırlarına, dakikalarca ayakta alkışlanmasına neden tek söz söyleyemiyor?" sorusu, Yücel'in paylaşımında aynen böyle yer alıyordu ve okuyanı düşündürmekten öte, öfkelendiriyordu.
Yücel'in yanıtında, Erdoğan'ın geçmişteki tutarsızlıkları da masaya yatırıldı; bu kısım, tartışmayı daha da derinleştirdi. Rabia sembolüyle simgelenen Mısır'daki Müslüman Kardeşler hareketi ve eski Cumhurbaşkanı Mursi'nin nasıl çabuk unutulduğunu, buna karşılık Abdulfettah Sisi'nin nasıl "cankuş" yani yakın dost haline getirildiğini sorguladı Yücel. "Erdoğan bu kadar net ve tutarlı ise Rabia ile Mursi nasıl bu kadar çabuk unutuldu? Sisi nasıl bu kadar çabuk cankuş oldu?" Bu sorular, Erdoğan'ın dış politika çizgisindeki çelişkileri bir bir ortaya koyuyordu ve CHP'nin yıllardır dile getirdiği eleştirileri somutlaştırıyordu. Yücel, Çelik'e hitaben, "Korkma Ömer Çelik bunları sorgulamak 'politik magazin' değildir," diyerek resti çekti. Bu ifade, Çelik'in Özel'i "magazin"le suçlamasına verilmiş en keskin cevap gibiydi; zira Yücel, sorgulamaların tam da siyasetin özü olduğunu ima ediyordu. Tartışma, Gazze'nin acılarıyla doruğa ulaştı; Yücel, "Ama soykırıma uğrayan, aylardır açlığa mahkum edilen, şimdi yıkık kentlerine geri dönmeye başlayan Gazzeliler sizden biraz da onların onuruna sahip çıkmanızı beklerdi," diye haykırdı. Bu cümle, duygusal bir çağrıydı ve okuyucunun yüreğini sızlatıyordu.
CHP'nin duruşu, Yücel'in sözlerinde net bir şekilde ortaya konuyordu: "Biz yıllardır zulüm gören Filistinlilerin yanında olmayı sürdüreceğiz." Bu taahhüt, partinin Gazze'deki soykırım iddialarına, açlık felaketine ve yıkılmış şehirlere dönen Gazzelilerin dramına karşı hassasiyetini gösteriyordu. Yücel, son vuruşu yaparak AKP'ye, "Siz Trump'ın övgülerine mazhar olmaya ve televole siyasetinize devam edin!" dedi. "Televole siyaseti" ifadesi, AKP'nin dış politika hamlelerini magazinsel bir şova benzetiyordu ve sosyal medyada en çok paylaşılan kısım oldu. Trump'ın Netanyahu'ya "Bibi" diye hitap ederek Gazze'deki "iyi iş" övgüsü, Yücel'in argümanlarının merkezindeydi; Erdoğan'ın bu adamla aynı masada oturmasını, Netanyahu'nun suç ortağı olarak görmesi, tartışmanın en ateşli yanıydı. Bu paylaşım, 14 Ekim 2025'te yapıldı ve kısa sürede binlerce etkileşim aldı; muhalif kesimden alkışlar, iktidar yanlılarından ise sert tepkiler yağdı.
Bu restleşme, sadece iki sözcünün kapışması değil, Türkiye'nin dış politika ikilemini yansıtıyordu. Gazze ateşkesi sonrası Netanyahu'nun İsrail Meclisi'ndeki kutlamaları, dakikalarca ayakta alkışlanması, Erdoğan'ın sessizliğiyle birleşince, muhalefetin eline koz vermişti. Yücel'in sorgulamaları, Erdoğan'ın Trump'la ilişkisini de mercek altına alıyordu; övgülerin "başı döndürdüğü" iddiası, AKP'yi rahatsız etmiş olmalı ki, resmi bir yanıt gelmedi – en azından şimdilik. CHP içinden gelen destek mesajları, partinin bu çizgide kenetlendiğini gösteriyordu; Özel'in grup toplantısındaki benzer eleştirilerle örtüşen bu çıkış, muhalefetin sesini yükseltiyordu. Öte yandan, AKP cephesi, Çelik'in sözlerini savunarak "net irade" vurgusunu sürdürüyordu, ama Yücel'in karşı soruları havada asılı kalmıştı: Rabia'nın unutulması, Sisi'nin kucaklanması, Netanyahu'nun şovuna sessizlik... Bunlar, yılların birikmiş hesaplarını masaya döküyordu.
Siyasi tartışmaların bu kadar hararetli olması, kamuoyunu da ikiye bölüyor; bir yanda Gazze'nin acısına duyarlı kesimler Yücel'i alkışlıyor, diğer yanda iktidar medyası "magazin" suçlamasını pompalıyor. Ancak Yücel'in paylaşımı, net bir mesaj veriyordu: Filistinlilerin onuru, açlık ve yıkım karşısında sessiz kalınamayacağını haykırıyordu. Trump'ın övgüleri, Netanyahu'nun dostluğu, Erdoğan'ın masası – hepsi birer sorgu malzemesi haline gelmişti. Bu tartışma, önümüzdeki günlerde meclis kürsülerine de taşınabilir; zira dış politika, iç siyasetin en keskin kılıcı. Eğer Yücel'in sözleri bir kıvılcım ise, yangın büyüyecek gibi duruyor. Peki, AKP'den gelecek yanıt ne olacak? Çelik sessiz mi kalacak, yoksa yeni bir "net irade" beyanı mı patlayacak? Kamuoyu nefesini tutmuş bekliyor; bu kapışma, sadece partiler arası değil, vicdanların da savaşı.