Düşünün bir kere, İstanbul'un serin sonbahar akşamında, bir meydan dolup taşıyor insanlarla. Soğuk rüzgarlar eserken bile ateş gibi bir kalabalık, umutla toplanmış. Bu, sadece bir miting değil; adeta bir halkın uyanışı, bir direnişin yeni bir halkası. CHP'nin her hafta sürdürdüğü bu etkinlikler, sanki bir zincirin halkaları gibi birbirine ekleniyor ve her seferinde daha güçlü bir ses çıkarıyor. Sarıyer'de yaşananlar, o zincirin en parlak halkalarından biri olarak hafızalara kazınıyor. Ama asıl hikaye, o meydandaki sözlerde gizli; sözler ki, yarınları şekillendirecek vaatlerle dolu.
Şimdi sahneye dönelim: 15 Ekim 2025 Çarşamba akşamı, saat tam 19.30'da Sarıyer Merkez Cumhuriyet Meydanı'nda başlayan etkinlik, binlerce –hatta on binlerce– vatandaşı bir araya getirdi. Polis barikatlarıyla çevrilen alan, Türk bayrakları, Gazi Mustafa Kemal Atatürk posterleri, CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in dev afişleri ve dalgalanan parti bayraklarıyla adeta bir bayram yerine döndü. Neden Sarıyer? Çünkü asıl plan, yakındaki NTV binası önündeydi ama CHP'liler, orada çalışanlara saygı göstererek rotayı değiştirdi. Bu ince düşünce bile, partinin ne kadar halkçı ve vicdanlı olduğunu gösteriyor değil mi? Kalabalık, soğuğa rağmen dağılmadı; aksine, sloganlar ve alkışlarla ısındı meydan. Bu, CHP'nin "Millet İradesine Sahip Çıkıyor" mitinglerinin 62'nci durağıydı –her çarşamba bir İstanbul ilçesi, her hafta sonu bir başka ilde... Hepsi, 19 Mart'taki o karanlık operasyonlardan sonra Şişli'den filizlenen bir direnişin meyvesi.
Ve tabii ki, gecenin yıldızı Özgür Özel sahneye çıktığında, hava birden değişti. CHP Genel Başkanı, o tanıdık enerjisiyle kürsüye yaklaştı ve on binlerce insana hitap etti. Konuşması, sadece eleştiri dolu bir serzeniş değildi; geleceğe dair somut hayallerle örülü bir manifesto gibiydi. Özel, önce birlikten bahsetti: "Benim hedeflerim, hayallerim oluyor küçük küçük. Bir hayalimi daha buradan tekrar edeyim. Hayalim şudur, seçim akşamı geldiğinde Saraçhane'de gençler Taksim'e gitmek isteyip de onlara engel olması için polise kanunsuz emir verip onları karşı karşıya getirdiler ya, seçim akşamı sonucu alacağız, ertesi akşam Bozdoğan Kemeri'nin önünde polisler ve gençlerle omuz omuza halay çekeceğiz. Bu memlekette gençler kurtulmadan polis kurtulmaz, emekli kurtulmadan çalışan kurtulmaz, çiftçi kurtulmadan esnaf kurtulmaz. Kimse tek başına kurtulmaz. Kurtuluş yok tek başına. Ya hep beraber ya hiçbirimiz." Bu sözler, kalabalığı ayağa kaldırdı; alkışlar yağmur gibi yağdı. Özel, kurtuluşun hep birlikte olacağını vurgulayarak, ayrılıkları değil, ortak kaderi öne çıkardı. Sanki bir aile babası gibi, herkesi kucaklayan bir tonla konuştu.
Sonra sıra, Sarıyer'in gururuna geldi. İlçe Belediye Başkanı Oktay Aksu'yu överek başladı: Kreş sayısını 12'ye çıkardıklarını anlattı ve bunu bir "politik tercih" olarak nitelendirdi. "Kreş dediğin politik bir tercih. Her yere betonu dökenler, binayı yapanlar, köprüyle yolla her şeyle övünenler iki şeyi yapmıyor. Kreş yapmıyor, öğrenci yurdu yapmıyor. Kreş demek kadının sosyal hayata, istihdama katılması demek. Kreş, çağdaş eğitim için olmazsa olmaz demek. Yurt, öğrenciye barınma sorunu olmasın demek. Yurdu yapmaz, çünkü bekler ki, öğrenciyi garda, otogarda kendisine yakın cemaatler yakalasın, götürsün, kaydetsin." Ardından, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun başarılarını sıraladı: Kreşleri sıfırdan 160'a, yurtları sıfırdan 18'e çıkardıklarını söyledi. Ve işte o an, vaatlerin kapısı aralandı: "Mazbatanın ertesi cumhurbaşkanı adayımız, o günkü cumhurbaşkanımız Ekrem Başkan, masasına oturduğunda açacağı ilk telefon TOKİ'ye'dir. Talimat şudur: Cumhuriyet yurtlarını yapın, öğrencileri barınma sorunundan kurtarın, 1 yıl süreniz var, işte o kadar. CHP iktidarında barınma sorunu kalan öğrenci kalmayacak. Kreşe gitmek isteyip de gitmeyen yoksul çocuk kalmayacak. Okul öncesi eğitim zorunlu olacak, ücretsiz, ayrımsız en iyi eğitim bütün çocuklara birlikte verilecek." Bu sözler, özellikle genç aileleri coşturdu; meydanda "Ekrem Başkan" tezahüratları yükseldi. Özel, İmamoğlu'nun tutuklanmasını da ele aldı: "Recep Tayyip Erdoğan'ı yenme suçu" işlediği için Silivri'ye atıldığını söyledi ve "Bu suçu biri Beylikdüzü'nde, üç kez İstanbul Büyükşehir'de 4 kez üst üste işledi. Bir kez daha işleyeceğini bildikleri için ondan korktular, iftira attılar Silivri'ye kapattılar. Arkadaşlarımız masumdur, senin savcıların iftiracıdır, sen iftiracısın."
Konuşma ilerledikçe, Özel'in öfkesi AK Parti'ye döndü. Yoksulluk sınırının resmi rakamlarla 91 bin TL'ye çıktığını belirterek, Erdoğan'ı suçladı: "Erdoğan en yüksek vergiyi de faizi de yoksuldan topluyor. Bitmiş, tükenmiş, son çaresi kredi kartını kredi kartıyla kapatmak olmuş, ya da nakit avans dedikleri yani eksi bakiyeci olmuş insanlardan yüzde 95 faiz alıyor. Resmi faiz oranı yüzde 40. Bunun biraz üzerinde işletmelere kredi dağıtıyorlar ama İbrahim Amca'ya emekli maaşı yetmemiş, kredi kartından çekmiş, minimum tutarı ödeyebilmiş, üstüne yüzde 95 faiz uyguluyor." Zengin-fakir uçurumunu örneklerle anlattı: Bir zengin adamın faizden sadece yüzde 17,5 stopaj ödediğini, ama "İbrahim Amca"nın takibe düşmüş borcundan yüzde 30 vergi ve yüzde 95 faiz ödediğini vurguladı. "Yani bu AK Parti, bu Recep Tayyip Erdoğan nasıl biri biliyor musunuz? Zengini seviyor, fakiri sevmiyor hatta düşene hiç acımıyor. Yere düşene bir tekmeyi de vuran düzen Tayyip Erdoğan'ın saray düzenidir. AK Parti iktidarı yere düşene tekme vuran iktidardır. CHP, tökezleyenin koluna girer, yere düşeni kaldırır, yarası olanın yarasını sarar asla yere düşene vurmaz. Çünkü CHP, düşenin, ezilenin, kırılanın ve devletten bir şey bekleyenin partisidir. Çünkü cumhuriyet bilhassa kimsesizlerin kimsesidir." Bu kısım, kalabalığın en duygusal anıydı; gözyaşları ve yumruklar havada uçuştu.
Ekonomik eleştiriler derinleştikçe, Özel vergi adaletsizliğini masaya yatırdı. "AK Parti'nin kara düzenini ters yüz edeceğiz." dedi ve rakamlarla vurdu: "Bu kara düzende 100 liralık verginin 89 lirasını vatandaştan, 11 lirasını gerçekten kazananlardan alıyorlar. Bir ülkede vergi, kazanandan alınır. Çok kazanandan çok alınır, az kazanandan az alınır. Ama bu ülkede verginin yüzde 66'sı dolaylı vergi. Yani en ahlaksızca, en vicdansızca alınan vergi. Bir fabrika düşünün, işleri tıkırında. Fabrikatörün kendisiyle kapısındaki bekçi aynı vergiyi ödüyor." Eksi bakiyeli hesap sayısının 31 milyona ulaştığını, bu yıl yüzde 89 arttığını ekledi. "Maaşlardan kesilen vergi yüzde 23. Geriye kalan yüzde 11, hizmet sektöründe olsun üretimde ihracatta olsun, para kazanan, ticaret yapan, kar edenlerin ödedği vergi. Yüzde 89 gariban vatandaştan, yüzde 11 kazanandan. And olsun, söz veriyoruz ki bu AK Parti'nin kara düzenini ters yüz edeceğiz. Bu taksimi kurt yapmaz, kuzulara şah olsa. Biz sosyal demokratlar olarak adil, eşit ve doğru bir vergi düzeninden yanayız."
Ve geldik en heyecan verici kısma: CHP iktidarının "ilk 100 gün" vaatleri. Özel, sesini yükselterek ilan etti: "Biz, sosyal demokratların, muhafazakar demokratların, milliyetçi demokratların, Kürt demokratların, liberal demokratların, sosyalist demokratların bir arada durabildiğini gösteren Türkiye ittifakıyız. Türkiye ittifakına sözümüz olsun. Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında hem de öyle çok beklemeden, ilk 100 gün içinde takibe düşmüş kredi kartlarının bütün faizlerini sileceğiz, borcun anaparasını da böleceğiz, söz veriyorum. Ayrıca çiftçiler çok zor durumda. Bunların tarım kredileriyle ilgili faizleri kaldıracağız, ana paralarını böleceğiz, eksi bakiyeye düşmüş hesapların faizlerini sileceğiz, anaparasını böleceğiz. Milleti iktidarımızın ilk 100 gününde bu faiz sarmalından, AK Parti'nin kara düzeninden kurtaracağız, rahat bir nefes aldıracağız." Bu vaatler, meydanı inleten bir alkış tufanıyla karşılandı. Kalabalık, "Özgür Başkan" diye haykırdı; sanki o an, değişim elle tutulur hale gelmişti.
Özel, diğer muhalif liderlere de değinmeden geçmedi. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş'ı savundu: "Tayyip Bey'in bir diğer korkusu da Mansur Başkan." İddiaların iç denetim, Sayıştay ve müfettişlerce temizlendiğini, ama baskıların devam ettiğini anlattı. İzmir, Antalya, Adana gibi şehirlerdeki benzer saldırıları "siyasi" olarak nitelendirdi: "Ankara'da da İstanbul'da da, İzmir'de de, Antalya'da da Adana'da da arkadaşlarımızın uğradıkları saldırıların siyasi olduğunu, AK Parti açısından çıkar amaçlı olduğunu, arkadaşlarımızın ne kamuyu zarara uğrattıklarını ne en ufak bir beytülmala el uzattıklarını biliyoruz. O yüzden milletin yüzde 70'i bize, yüzde 30'u Tayyip Erdoğan'a inanıyor." Savcı Akın Gürlek'i eleştirdi: "Akın Gürlek kendisi çıktı dedi ki, 'Eylül ayında bir iddianame, Ekim ayında bir iddianame'. Ekim'in sonuna yaklaşıyoruz, daha Eylül başında çıkacak iddianame çıkmadı." Eski Sarıyer Belediye Başkanı Şükrü'nün "terör örgütüne yardım" iftirasıyla Silivri'de tutulduğunu, masumiyetini vurguladı.
Barınma krizi de konuşmanın bir başka vurucu noktasıydı. "Türkiye'de büyük bir barınma krizi var. Eğer milli piyango çıkmayacaksa ya da bir yerden miras kalmayacaksa çalışarak ev almak mümkün değil. AK Parti'nin kara düzeni maalesef bizi bu hale getirdi." CHP'nin sosyal konut projesini detaylandırdı: Düşük gelirli aileler için kiralık evler, devlet desteğiyle tapu hakkı... Erdoğan'ın 100 bin konut vaadinin deprem evlerine sayıldığını, TOKİ mağdurları yarattığını eleştirdi: "Geçmişte daha üç yıl önce vatandaşa anahtar vadeden Erdoğan'ın rejimi diyor ki, 'Biz size kirayla sosyal konut vereceğiz'. Bu hiç yanlış bir şey değil. Bu CHP'nin düşük gelir seviyesindeki ve hiçbir zaman ev alamayacak durumdaki vatandaşlar için sosyal konut projesidir. Ama piyasadaki fiyatlarla kira değil, hiç ödemeyene onun da devlet tarafından karşılanacağı, kiralara devletin destekleme yapacağı, belli bir süreyi dolduranların da kiracı diye oturduğu evin, eninde sonunda tapusunu da alacağı dört dörtlük bir sistemi var CHP'nin. Beyefendi duymuş bunu, aklınca ön alıyor. 100 bin konut projesi ne oldu? Deprem konutuna saydılar. Deprem bölgesine bir yılda 622 bin konut dedi, üç yıl geçti bu yılın sonunda 250 bine tamamlayacak ya da 300 bine, sözünü tuttum sayıyor. Oysa bir yılda yapacağım demişti. Millete sürekli konut hayaliyle peşinat yatırttırmalar, kuralar, dünya kadar TOKİ mağduru varken şimdi yeni bir hayali satıyorlar. Buradan ev ve araba hayali bile kuramayan gençlerin hayallerini çaldılar, bu ülkenin bütün insanlarına şunu söylüyorum. Hemen değil ama elbette, bu ülkede isteyen herkesin işine kavuşabileceği, işi olmayanların temel vatandaşlık geliriyle yoksulluktan kurtulacakları, insanların ilk bir yıl asgari ücret alıp, hızla o düşük ücretten kurtulacakları, çalışarak, biriktirerek konut sahibi olabilecekleri, sosyal konutların herkese tahsis edileceği, barınma sorununun çözüleceği, haktan yana hukuktan yana, eşitlikten yana bir iktidarın yürüyüşünü yapıyoruz hep birlikte."
Özel, konuşmasını parti programıyla taçlandırdı: "Genel Sekreterimizin koordinatörlüğünde bir yıldır parti programı çalıştık. 600 akademisyen, 200 gençle, örgüt temsilcileriyle son şekli verildi. Önümüzdeki ay yapılacak..." –burada sözler heyecanla kesildi, ama mesaj netti: CHP, geleceği planlıyor, boş laflarla değil, somut adımlarla. Sarıyer, o gece sadece bir miting alanı değildi; bir umut fabrikasıydı. Kalabalık dağılırken, yüzlerdeki gülümsemeler, yarınlara dair inancı yansıtıyordu.
Bu miting, CHP'nin gücünü bir kez daha kanıtladı. İktidarın baskılarına rağmen, halkın desteğiyle büyüyorlar. Özgür Özel'in sözleri, sadece bir konuşma değil; bir manifesto, bir çağrı. Kim bilir, belki de bu coşku, önümüzdeki seçimlerin kaderini belirleyecek. Sarıyer'den yükselen ses, İstanbul'un dört bir yanına, oradan da Anadolu'ya yayılacak. Heyecan dorukta –değişim rüzgarları esiyor, ve biz o rüzgarın içindeyiz.