Türk sinema ve dizi dünyasının en parlak yıldızlarından Burak Özçivit, hayranlarını şaşırtan bir hamleyle tiyatro sahnesine adım atıyor. Yıllardır televizyon ekranlarında ve beyazperdede milyonları kendine hayran bırakan yakışıklı oyuncu, kariyerinde bir ilke imza atarak tek kişilik bir oyunla seyirci karşısına çıkmaya hazırlanıyor. Bu proje, Özçivit'in tutkulu oyunculuk serüveninde yeni bir sayfa açıyor ve İstanbul'un büyülü atmosferini en derin duygularla harmanlayan bir aşk öyküsünü gün yüzüne çıkarıyor. Peki, bu beklenmedik dönüşümün arkasında neler yatıyor? Özçivit'in sahnedeki ilk adımı, onu nasıl dönüştürecek?
Burak Özçivit, "Kuruluş: Osman" gibi efsanevi dizilerle tarih sayfalarını yeniden yazan bir isim olarak tanınıyor. Çapkın, Kara Sevda ve Can Feda gibi yapımlarda sergilediği derin karakter analizleri, onu sadece Türkiye'de değil, uluslararası arenada da vazgeçilmez kıldı. Ancak bu kez, kamera arkasından uzaklaşıp spot ışıklarının tam ortasına yerleşiyor. Kariyerinin 15. yılında tiyatroya yönelmesi, hayranları arasında büyük bir heyecan fırtınası estirdi. Özçivit, daha önce çeşitli röportajlarında sahne sanatlarının büyüsünden bahsetmiş, ama bu kadar iddialı bir projeyle ilk kez sahneye çıkacağı duyulduğunda herkes kulaklarına inanamadı. Bu adım, onun oyunculuk yelpazesini genişletirken, tiyatro severlere de sinema yıldızlarının sahne sihrini yaşatma fırsatı sunuyor.
Projenin adı "İstanbul'un En Güzel Kızı" ve bu tek kişilik oyun, Levent Tülek'in ustalıkla kaleme aldığı bir metinle izleyiciyi sarıp sarmalıyor. Tülek, Türk tiyatrosunun önemli kalemlerinden biri olarak biliniyor; eserleri genellikle insan ruhunun karmaşık labirentlerini, toplumsal dokunuşlarla işliyor. Bu oyunda da İstanbul'un taş döşeli sokaklarından, Boğaz'ın mavi sularına uzanan bir yolculuk var. Hikaye, ömrünü bu şehre, babasına ve gönlünün en kıymetlisine adamış bir adamın etrafında dönüyor. Oki, nam-ı diğer Oktay, sıradan bir araba tamircisi gibi görünse de, içinde fırtınalar kopan bir aşık. Babasının hatıraları, şehrin kaotik ritmi ve karşılıksız bir sevda, Oki'yi hem kırılgan hem de dirençli kılıyor. Oyun, şiire, romana, şarkıya, göze ve gönle sığmayan bir aşkı anlatıyor; İstanbul'un her köşesinden taşan, yakıcı bir öyküyle seyirciyi duygusal bir girdaba sürüklüyor.
Burak Özçivit, bu karmaşık karakteri canlandırmak için haftalarca çalıştı. Oki rolü, onun için sadece bir oyun değil, adeta bir iç hesaplaşma. Araba tamircisi olarak elleri yağ lekeli, yüreği ise yaralı bir adamı oynamak, Özçivit'in fiziksel ve duygusal sınırlarını zorlayacak. Düşünün: Karanlık bir atölyede, eski bir radyonun cızırtılı sesi eşliğinde monologlar... Oki'nin babasıyla geçirdiği o son geceler, sevdiği kadının silueti Boğaz köprüsünde kaybolurken hissettiği çaresizlik... Özçivit, bu sahneleri yorumlarken, kendi hayatından izler katacak mı? Hayranları bunu merakla bekliyor. Tek kişilik format, oyuncunun her jestini, her bakışını mercek altına alıyor; bir hata affetmiyor, ama başarıyı da katmerliyor. Özçivit'in karizmatik gülümsemesi, bu kez hüzünlü bir tebessüme dönüşecek.
Oyunun yönetmen koltuğunda Çağrı Şensoy oturuyor; Şensoy, hem oyuncu hem yönetmen olarak tiyatro camiasının saygı duyulan figürlerinden. Son yıllarda çeşitli sahnelerde imzasını attığı işlerle dikkat çeken Şensoy, bu projede Özçivit'i adeta bir heykeltıraş gibi şekillendirecek. İkili arasındaki uyum, provalarda kendini göstermeye başladı. Şensoy'un vizyonu, oyunu minimalist bir estetikle sunuyor: Sade bir dekor, loş ışıklar ve İstanbul'un sesleri – tramvay gürültüsü, martı çığlıkları, uzak bir ezan... Bu unsurlar, Oki'nin iç dünyasını daha da derinleştiriyor. Şensoy, bir röportajında şöyle demişti: * "Burak'la çalışmak, bir yıldızı sahneye uyarlamak gibi. O, enerjisiyle her şeyi dönüştürebilir." * Bu sözler, projenin ne kadar iddialı olduğunu gözler önüne seriyor.
"İstanbul'un En Güzel Kızı"nın teması, sadece aşk değil; aidiyet ve kayıp duygularını da irdeliyor. Oki, İstanbul'un en güzel kızı olarak nitelendirdiği şehri ve içindeki anıları korumaya çalışıyor, ama hayatın akışı her şeyi altüst ediyor. Babasının ölümüyle başlayan hikaye, Oki'nin gençlik hayallerini ve gerçeklikle yüzleşmesini anlatıyor. Sevdiği kadın, belki de şehrin kendisi – o kalabalık, o kaos, o tutku. Seyirci, Oki üzerinden kendi hayatlarını sorgulayacak: Kaçımız İstanbul'un büyüsüne kapılıp, en kıymetlilerimizi kaybetmedik? Özçivit'in yorumuyla bu öykü, evrensel bir yankı bulacak. Tiyatro eleştirmenleri zaten kulislerde fısıldaşıyor: Bu oyun, Özçivit'i sadece bir dizi yıldızı olmaktan çıkarıp, gerçek bir sahne sanatçısı yapacak.
Bu proje, Özçivit'in "Kuruluş: Osman"dan ayrılışından sonra gelen ilk büyük adım. Dizideki Osman Bey rolüyle tarihî bir ikon haline gelen oyuncu, şimdi modern bir dramaya yelken açıyor. Ayrılık kararı, hayranlarını üzmüş olsa da, tiyatro tercihi umut ışığı yaktı. Özçivit, sosyal medyada paylaştığı kısa bir notta hislerini şöyle dile getirmişti: * "Yeni bir sayfa, yeni bir nefes. Sahne, beni çağırıyordu." * Bu sözler, onun tiyatroya duyduğu uzun soluklu tutkuyu ortaya koyuyor. Provalar sırasında, Özçivit'in ekiple geçirdiği saatler, oyunun kalitesini yükseltiyor. Teknik ekipte usta isimler var; ışık ve ses tasarımı, İstanbul'un ruhunu sahneye taşıyacak kadar incelikli.
Hayran tepkileri ise coşkulu. Sosyal medyada #BurakÖzçivitTiyatro etiketiyle binlerce paylaşım yapıldı; kimi "Oki'yi canlandıran tek adam sensin!" diye yazarken, kimi bilet kuyruklarında yerini şimdiden ayırdı. Bu oyun, Özçivit'in global hayran kitlesini de harekete geçirecek; uluslararası turne planları bile konuşulmaya başlandı. İstanbul'un en güzel kızı, sadece bir metafor değil; Oki'nin gözünden şehrin kalbi. Özçivit, bu kalbi atmaya hazır mı? Provaların son aşamalarında olan proje, önümüzdeki aylarda sahnede olacak ve tiyatro tarihine not düşecek.
Burak Özçivit'in tiyatro macerası, onun çok yönlülüğünü bir kez daha kanıtlıyor. Ekranlardan sahneye geçiş, riskli ama ödüllendirici bir yol. Oki karakteri, Özçivit'e yeni ödüller, yeni hayranlar kazandıracak. İstanbul'un yakıcı aşk öyküsü, onun sesiyle yeniden doğacak. Seyirci koltuklarında yerinizi alın; çünkü bu ilk, unutulmaz olacak. Özçivit'in sahnedeki her kelimesi, her duruşu, kalpleri eritecek. Tiyatro, onu bekliyor – ve o, hazır.




