Türk sanat müziğinin divası Bülent Ersoy, yılların birikimiyle sahnelerden inip özel hayatına çekilse de, adeta bir dedektif gibi her yeni gelişmeyi yakından takip ediyor. Ancak son günlerde, internette dolaşan bir ilan, onun bile kanını dondurdu: İstanbul Boğazı'nda "batan" bir teknenin, tam da Bülent Ersoy'a ait olduğu iddiasıyla satışa sunulması. Bu 24 metrelik ahşap tekne, ticari belgeleri tam olan bir gemi olarak lanse edilirken, divanın adı üzerinden yapılan bu sansasyonel pazarlama, sanatçıyı adeta afallattı. Ersoy, hemen yetkililere ve medyaya başvurarak durumu aydınlattı; zira ne geçmişte ne de yakın zamanda böyle bir olay yaşanmıştı. Bu ilan, sadece bir satış hamlesi mi yoksa kasıtlı bir dezenformasyon mu? Ersoy'un şaşkınlığı, sosyal medyada yankı bulurken, online pazar yerlerinin güvenilirliğini bir kez daha sorgulattı.
Peki, bu ilanın detayları neler? Bülent Ersoy'un tekne geçmişi nasıl bir hikaye anlatıyor? Ve bu olay, ünlülerin özel hayatlarını nasıl hedef tahtasına koyuyor? Bu tuhaf olayın katmanlarını soymaya başlayalım; zira divanın tepkisi, sadece kişisel bir savunma değil, dijital çağın yalan rüzgarlarına karşı bir manifesto gibi.
Her şey, bir sabahın erken saatlerinde başladı. Bülent Ersoy, kahvesini yudumlarken telefonundan sosyal medyaya göz atıyordu – muhtemelen hayranlarının paylaşımlarını inceliyor veya yeni bir röportaj hazırlığı yapıyordu. Tam o sırada, bir arkadaşının attığı mesajla donup kaldı: "Diva, senin Boğaz'da batan teknen satılıyormuş, gördün mü?" Ekran görüntüsüyle gelen ilan, İstanbul'un en popüler online satış platformlarından birinde yer alıyordu. İlanın başlığı bile tüyler ürpertici: "Bülent Ersoy'un Boğaz'da batan teknesi – nadir fırsat!" Açıklama kısmında ise, tekne 24 metre uzunluğunda, kaliteli ahşap malzemeden yapılmış, İstanbul'un bir marinasında bekliyor ve tüm ticari belgeleri eksiksiz olarak belirtiliyordu. Fiyat? Tabii ki gizemli bir şekilde pazarlık payı bırakılmış, ama alıcıları cezbetmek için "ünlüye ait olma" vurgusu ön plandaydı. Bu tür ilanlar, genellikle koleksiyoncuları veya meraklıları çeker; zira bir ünlünün eşyası, sıradan bir nesneyi efsanevi kılar. Ancak Ersoy için bu, sadece bir şaka değil, itibarını lekeleyen bir tuzak gibiydi. Hemen menajeriyle görüşen diva, ilanın kaynağını araştırmaya koyuldu – ama satıcının kimliği gizli kalmıştı. Bu olay, Ersoy'un yıllardır süren kamuoyu ilişkilerindeki titizliğini bir kez daha gösterdi; zira o, her zaman özel hayatını korumayı bilen bir sanatçı olarak tanınıyor.
Bülent Ersoy'un şaşkınlığı, sadece anlık bir tepki değildi; derin bir hayal kırıklığı ve öfke karışımıydı. Diva, yıllardır medyada her adımını tartarak atıyor; sahnedeki ışıltısından özel hayatındaki sakinliğe kadar her şey, titiz bir denge üzerine kurulu. Bu ilan, o dengeyi bozmakla kalmadı, geçmişini de karanlık bir gölgeyle kapladı. Ersoy, yakın çevresine "Nasıl olur da benim adıma böyle bir yalan uydurulur? Boğaz'da tekne batırmak mı? Benim gibi bir diva için ne büyük ayıp!" diye haykırdığı söyleniyor.
Hemen Günaydın gazetesine yaptığı açıklamada, durumu netleştirdi: *Benim geçmişte Siyah İnci ve Barakuda isimlerinde iki teknem oldu. Birini ünlü bir iş insanından almıştım. Ama sonra sattım. İkincisinden ise çıkan bir arıza nedeniyle soğudum.* Bu sözler, Ersoy'un tekne maceralarını özetlerken, aynı zamanda bir savunma mekanizması gibiydi. Siyah İnci, divanın 2000'lerin başında Boğaz sularında salına salına gezdiği, lüks partilere ev sahipliği yapan bir yattı – ünlü iş insanı birinden devralınmıştı ve Ersoy'un o dönemki şatafatlı hayatını simgeliyordu. Barakuda ise daha sonra edinilen bir tekneydi; ancak bir arıza sonrası –muhtemelen motor veya navigasyon sorunu– Ersoy'un hevesi kaçmış ve onu elden çıkarmıştı. Her iki tekne de satılmış, belgeleriyle birlikte yeni sahiplerine devredilmişti. Ve en önemlisi: Hiçbiri Boğaz'da batmamıştı! Ersoy, bu noktayı vurgulamak için ekledi: *Velhasıl geçmişte iki teknem oldu ama Boğaz'da teknem batmadı. Neden böyle bir ilan vermişler anlamadım.* Bu ifade, divanın şaşkınlığını ve masumiyetini öyle içten yansıtıyordu ki, sosyal medyada binlerce hayranı "Diva'mıza iftira!" diye paylaşımlar yaptı.
Bu ilanın ortaya çıkışı, sadece Ersoy'u değil, dijital satış ekosistemini de salladı. Online platformlar, yıllardır ünlü isimleri kullanarak satışları pompalıyor – bir elbise "Tarkan'ın giydiği" diye, bir saat "Ajda Pekkan'ın favorisi" diye etiketleniyor. Ancak bu seferki, sınırları aşmıştı: Bir batık tekne iddiası, hem yasal hem de etik bir mayın tarlası. Satıcının amacı neydi? Belki dikkat çekmek için sansasyon yaratmak, belki de sahte bir hikaye uydurarak fiyatı şişirmek. Teknenin 24 metrelik boyutu ve ahşap yapısı, onu nostaljik bir parçaya dönüştürüyordu; ticari belgelerin tam olması ise, profesyonel bir satış izlenimi veriyordu. Ama Boğaz'da batma detayı? Tam bir kurgu! Ersoy'un geçmiş tekneleri, Siyah İnci ve Barakuda, hiçbir zaman böyle bir faciaya sahne olmamıştı. Diva'nın açıklamasından sonra, platform yetkilileri ilanı incelemeye aldı – muhtemelen kaldırıldı veya soruşturma başlatıldı. Bu olay, Türkiye'deki ünlülerin özel eşyalarının nasıl manipüle edildiğini gösteriyor; zira Ersoy gibi bir ikon, sadece sanatıyla değil, hayatıyla da kamu malı gibi görülüyor. Hayranları, divanın bu tuzağa düşmemesini alkışlarken, bazıları "Bu bir dolandırıcılık mı?" diye soruşturma talep etti. Ersoy'un menajeri, resmi bir şikayette bulunup bulunmadığını açıklamasa da, divanın sessiz kalmayacağı kesin.
Bülent Ersoy'un tekne geçmişi, bu skandalı daha da ilginç kılıyor. Sanatçı, 1970'lerden beri sahnelerin kraliçesi olarak biliniyor; ama özel hayatında da lüks ve macera tutkunu biri. Siyah İnci, divanın Boğaz'da rıhtım partileri verdiği, ünlüler geçidi yaşanan bir dönemdi – o tekne, Ersoy'un özgüvenini ve şöhretini yansıtan bir simgeydi. Ünlü bir iş insanından devralınması, o yılların sosyete bağlantılarını hatırlatıyor; belki de bir iş anlaşmasının yan ürünüydü. Satış kararı ise, divanın hayatındaki değişimleri simgeliyordu: Sahneden uzaklaştıkça, deniz tutkusu da azalmıştı.
Barakuda ise daha pratik bir tercihti; hızlı ve manevra kabiliyeti yüksek bir yat. Ancak o meşhur arıza –detayları Ersoy gizli tutsa da, muhtemelen bir bakım ihmali– divayı soğutmuş ve tekneyi elden çıkarmasına yol açmıştı. Bu iki tekne, Ersoy'un hayatındaki "deniz fobisi"ni tetiklemiş gibi; zira son yıllarda suyla ilişkisi sınırlı kalmış. İlanın "batan tekne" iddiası, bu geçmişi karalayarak, divayı sanki sorumsuz bir sahip gibi gösteriyordu. Oysa Ersoy, her zaman sorumluluk bilinciyle hareket eden biri: Teknelerini satarken bile, yeni sahiplere bakım tavsiyeleri verdiği söylenir. Bu olay, ünlülerin anılarını nasıl ticarileştirdiğini ortaya koyuyor; Siyah İnci gibi bir isim, bugün bile nostalji pazarında altın değerinde.
Şaşkınlığın ötesinde, bu ilan Ersoy'un duygusal dünyasını da sarstı. Diva, yıllardır sağlık sorunları ve özel hayat mücadeleleriyle boğuşuyor; bu tür bir iftira, onu yeniden spot ışıklarının acımasızlığına maruz bırakıyor. Yakın çevresine "Neden ben? Neden şimdi?" diye sorduğu aktarılıyor. Sosyal medyada #BülentErsoyTeknesi etiketi altında hayranlar seferber oldu: Bazıları ilanı alay konusu ederken, diğerleri divaya destek mesajları yağdırdı. Bu destek dalgası, Ersoy'un halk nezdindeki sevgisini bir kez daha kanıtladı – o, sadece bir şarkıcı değil, bir ikon, bir hikaye anlatıcısı. İlanın yayınlandığı platform, benzer vakaları önlemek için ünlü isim kontrollerini sıkılaştırmalı; zira bu, sadece Ersoy'un değil, tüm ünlüler için bir tehdit. Hukuki açıdan, bu bir "ticari itibar suistimali" olabilir; savcılık devreye girerse, satıcı kimliği ortaya çıkabilir. Ersoy'un tepkisi ise, her zamanki gibi zarif: Açıklama yapıp geçmek, ama unutmamak. Bu olay, divanın anılarını koruma içgüdüsünü tetikledi; belki de bir kitap veya röportajla tekne maceralarını paylaşır.
Dijital çağın bu tür tuzakları, ünlülerin hayatını nasıl zorlaştırıyor? Ersoy örneğinde gördüğümüz gibi, bir ilan saniyeler içinde viral olup, yalanlar gerçekmiş gibi yayılıyor. Boğaz'ın suları, divanın geçmişindeki gibi huzurlu değil; şimdi sahte hikayelerle kirleniyor. Bu skandal, online satışların etik kurallarını tartışmaya açtı: Ünlü isimler, izin olmadan kullanılamaz mı? Ticari belgeli bir tekne, neden "batık" diye pazarlanır? Ersoy'un *Velhasıl... anlamadım* sözü, bu soruların özeti gibi. Hayranları, divanın bu tuzağı boşa çıkarmasını kutlarken, sektör temsilcileri "sansasyonel başlıklara" karşı uyarıyor. Belki bu olay, yeni bir yasal düzenlemeye yol açar; ünlülerin marka haklarını koruyan bir çerçeve.
Sonuçta, Bülent Ersoy'u şaşkına çeviren bu ilan, sadece bir satış denemesi değil; dijital yalanların gücü hakkında bir ders. Diva, Siyah İnci ve Barakuda gibi tekneleriyle yaşadığı gerçek maceraları anlatarak, iftirayı savuşturdu – ve bir kez daha, zarafetiyle kazandı. Boğaz'da batan tekne yoktu; ama bu olay, ünlülerin hafızasını batıran sahte hikayelerin varlığını gösterdi. Ersoy'un şaşkınlığı geçecek, ama bu ders kalıcı: Anılar, ilanlara malzeme değil, korunması gereken hazineler. Hayranları, divaya "güçlü kal" diyor – zira Bülent Ersoy, her fırtınadan daha güçlü çıkar.




