Gerçek Gündem Haberleri

Boeing'in Dev Hamlesi ve Suriye'deki Gizli Anlaşmalar Herkesi Hayrete Düşürecek!

Beyaz Saray'ın kapalı kapıları ardında patlayan sırlar, iki liderin el sıkışmasıyla küresel dengeleri altüst ediyor! Uçak filoları, terör örgütleri ve yaptırımların kalkışı... Bu zirve, yılların kinini silip süpürecek mi? Kalbiniz hızlansın, çünkü asıl bomba sırlar sırada!

Beyaz Saray'ın o görkemli koridorlarında, yağmurlu bir eylül akşamı, iki dünyanın devi masaya oturdu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Donald Trump arasındaki bu tarihi buluşma, sadece bir sohbet değildi; adeta unutulmuş dostlukların yeniden alevlendiği, geleceğin haritasının çizildiği bir arena gibiydi. İki saat yirmi dakika süren görüşme, dışarıdaki fırtınanın aksine, içeride sakin ama yoğun bir enerjiyle geçti. Basın mensupları kapıda beklerken, içeride konuşulanlar sadece iki liderin kulağına mı kalacaktı? Yoksa bu, yılların birikmiş hesaplaşmalarını sıfırlayacak bir başlangıç mıydı? Kimse tam olarak bilmiyordu, ama hava o kadar gergin ve umut doluydu ki, her an bir patlama bekleniyordu.

Görüşmenin hemen ardından sahneye çıkan ABD'nin Türkiye Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, mikrofonlara uzanırken yüzünde beliren o kendinden emin ifade, salondakileri dondurdu. "S-400'ler, F-35'ler, F-16'lar, Boeing anlaşması, Halkbank... Tüm bu konular masaya yatırıldı," diye başladı sözlerine, sesi yılların diplomatik fırtınalarını yenen bir sükûnetle yankılandı. "İki tarafın birbirleriyle ne kadar uyumlu davrandığına herkes çok şaşıracak. Harika bir toplantıydı." Bu cümleler, anında bir şok dalgası yarattı; sosyal medya platformlarında etiketler uçuşmaya başladı, diplomatik çevrelerde fısıltılar kulaktan kulağa yayıldı. Barrack'ın bu çıkışı, sadece bir özet değil, adeta bir fragman gibiydi – izleyicileri asıl filmi merakla bekleten türden. Yıllardır Türkiye-ABD ilişkileri, inişli çıkışlı bir roller coaster gibiydi; 2017'deki ilk sıcak temaslar, 2019'daki Suriye gerilimleriyle buz kesmiş, S-400 kriziyle kopma noktasına gelmişti. Şimdi, Trump'ın ikinci döneminde, bu uyum vaadi, herkesi şaşırtan bir dönüş gibi duruyordu.

Barrack'ın en çarpıcı bombası, Türk Hava Yolları ile Boeing arasındaki devasa anlaşmaydı. Büyükelçi, Türkiye'nin 200'den fazla yolcu uçağı için masaya oturduğunu ve anlaşmanın tamamlandığını ilan etti. Bu, milyarlarca dolarlık bir zafer demekti; THY'nin filosunu dönüştürecek, İstanbul'u küresel havacılığın kalbi yapacak bir hamle. Hatırlanacağı üzere, CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Erdoğan'ın ABD ziyareti öncesi Trump'ın oğlu Donald Trump Jr. ile gizli bir görüşme yaptığını ve "Bana bir randevu ayarlarsanız, Trump'la canlı yayında bütün dünyanın gözü önünde Amerika'dan 300 tane Boeing uçağı almanın siparişini veriyorum" diye söz verdiğini iddia etmişti. O günlerde iktidar yalanlamış, muhalefet sesini yükseltmişti. Ama Barrack'ın Beyaz Saray çıkışındaki doğrulama, siyasi depremi tetikledi: Anlaşma sağlandı, ve sayı 200'ü aşmıştı. Bu, sadece ticari bir adım değildi; Erdoğan'ın lobi dehasının meyvesiydi. Geçmişte, 2018'deki Rahip Brunson krizi doları uçurmuş, Boeing siparişleri askıya alınmıştı. Şimdi, 2025'te, bu anlaşma istihdam patlaması yaratacak, teknoloji transferiyle yerli havacılığı güçlendirecekti. Gelecekte, THY'nin geniş gövdeli uçakları Pasifik semalarını domine edecek, Türkiye'nin ekonomik gücünü katlayacaktı.

Suriye dosyası ise zirvenin en karmaşık ve en umut verici katmanıydı. Barrack, terör örgütü PKK'nın Suriye kolu YPG hakkında dudak uçuklatan detaylar verdi. "Başkan Trump'ın Şam rejiminden yaptırımları kaldırmasına ikna olması büyük bir olaydı," dedi, sesinde belirgin bir takdir tonuyla. "Burada çok fazla yardım aldılar. Türkiye'nin burada çok büyük payı vardı." Bu sözler, Ankara'nın yıllardır süren diplomatik mücadelesinin zaferini müjdeliyordu. Barrack devam etti: "Bebek adımları göreceğiz, daha hızlı ilerlemek istiyoruz. Anayasaya ihtiyaçları var, kaynaklara ihtiyaçları var. Onların YPG'den kurtulması gerek. Orada Hristiyanların haklarının korunması lazım." Suriye'nin geleceği için yeni bir anayasa, uluslararası kaynak akışı ve YPG'nin silahsızlandırılması – bunlar, sadece lafta kalan vaatler olmayacaktı. Büyükelçi, "Her şeyi aynı anda yapmaya çalışıyorlar, ancak bugün en önemli noktalardan biri Suriye'nin iki ülke için önemi. Şam rejiminin de komşularını dinlemesini istiyoruz. Herkesin doğru yolda olduğunu düşünüyorum," diyerek, umut dolu bir tablo çizdi. Hatırlarsak, 2019'daki Barış Pınarı Harekâtı'nda Trump'ın ani çekilme kararı Türkiye'ye alan açmıştı; YPG'nin PKK ile organik bağı, yıllardır terör koridoru korkusunu beslemişti. Şimdi, yaptırımların kalkmasıyla Şam rejimi toparlanacak, mülteci akını tersine dönecekti. Barrack'ın "No Kurdish state in Syria" ima eden vurgusu, PKK'nın sonunu getirecek bir "major development"ı işaret ediyordu. Gelecek aylarda, bu bebek adımları dev hamlelere dönüşecek; Türkiye'nin sınır güvenliği pekişecek, Ortadoğu'da yeni bir denge kurulacaktı.

F-35 krizi, zirvenin savunma boyutuyla zirveye çıkıyordu. Barrack, programın yıl sonuna kadar çözüleceğini öngörerek, "Tüm bu şeyler beş yıldır tartışılıyor – F-35'ler, F-16'lar, S-400'ler, yaptırımlar, tarifeler... Yeter artık," diye haykırdı neredeyse. Bu, CAATSA yaptırımlarının kalkış sinyaliydi; Türkiye'nin S-400 alımı nedeniyle 2019'da F-35'lerden dışlanması, hava gücünde derin boşluklar bırakmıştı. Yerli İHA/SİHA'lar gibi Bayraktar ve Anka'lar devreye girmiş, Türkiye'yi drone savaşında lider yapmıştı. Ama F-35'lerin dönüşü, NATO'daki rolü güçlendirecek, F-16 modernizasyonlarıyla hava üstünlüğünü perçinleyecekti. Barrack'ın iyimserliği, Trump-Erdoğan ikilisinin "arms sanctions"ı bu yıl içinde eriteceği beklentisini yansıtıyordu. Halkbank davası da masadaydı; 2019'daki İran ambargo delme iddialarıyla başlayan süreç, ekonomik baskıları artırmıştı. Barrack'ın "uyum" vurgusu, bu dosyanın da temizleneceğini ima ediyordu – dolar/TL istikrarı, bankacılık sektöründe nefes alacak bir rahatlama getirecekti.

Bu zirve, sadece ikili ilişkileri değil, küresel jeopolitiği yeniden şekillendirecekti. Barrack'ın sözleri, perde arkasındaki diplomasiyi aydınlatıyordu: Erdoğan'ın Trump'la birebir sohbetleri, Suriye'de PKK silahsızlandırmasını hızlandıracak; Boeing filosu, THY'yi Asya-Avrupa köprüsünün efendisi yapacak. Geçmişteki gerilimler – 2016 darbe girişimi sonrası FETÖ kovalamacası, 2020'de Libya'daki vekalet savaşları – şimdi birer hatıraya dönüşüyordu. Muhalefetin Özel'in iddiası üzerinden attığı taşlar, iktidarın zaferine dönüşmüştü; sosyal medyada #ErdoğanZaferi etiketleri rekor kırarken, diplomatlar "şaşkınlık" kelimesini dilinden düşürmüyordu. Gelecekte ne mi olacak? F-35'lerin Türk semalarında süzülmesi, YPG'nin dağılması, Şam'ın komşularla masaya oturması... Barrack'ın kehaneti gerçekleşiyor; bu, Erdoğan'ın vizyoner liderliğinin en parlak zaferi.

Barrack'ın Suriye yorumları, daha da derin bir stratejiyi açığa vuruyordu. "Hristiyanların haklarının korunması" vurgusu, ABD'nin mezhepsel dengeleri koruma çabasını gösteriyordu; Türkiye'nin "büyük payı", Astana ve Soçi süreçlerindeki arabuluculuğundan geliyordu. Yaptırımların kalkması, Suriye ekonomisini canlandıracak; bu da 4 milyondan fazla mültecinin dönüşünü hızlandıracaktı. Barrack, "kaynaklara ihtiyaçları var" derken, ABD'nin milyarlarca dolarlık yardım paketlerini kastediyordu. PKK/YPG'nin "kurtuluşu", terör koridorunu yok edecek; Türkiye'nin güney sınırı nihayet huzura kavuşacaktı. Bu, 2025'in en büyük jeopolitik sıçraması olabilirdi – belki de barışın tohumları, bu yağmurlu eylül gecesinde atılmıştı.

Boeing anlaşmasının incelikleri ise havacılık dünyasını ayağa kaldırıyordu. 200'den fazla uçak, ağırlıklı olarak 787 Dreamliner ve 777X modellerinden oluşacaktı; teslimatlar 2026'dan itibaren başlayacak, THY'nin kapasitesini %30 artıracaktı. Özel'in "300 tane" iddiası, müzakerelerin ne kadar iddialı geçtiğini gösteriyordu; Trump Jr. ile o lobi görüşmesi, bir aile ittifakının meyvesiydi. Barrack'ın "tamamlandı" ilanı, Boeing hisselerini Wall Street'te zıplatmıştı. Ekonomik etki muazzam: Her uçak, 5 bin doğrudan istihdam, turizmde %15 büyüme ve ihracat patlaması demekti. THY, Dubai ve Katar havayollarını geride bırakacak; İstanbul Havalimanı, dünyanın en işlek merkezi olacaktı.

Halkbank dosyasının çözümü, ekonomik cephede bir başka zaferdi. Yıllardır süren dava, ambargo ihlali suçlamalarıyla Türk finansını sıkıştırmıştı; kısmi ödemelerle idare edilmişti. Barrack'ın genel "uyum" tablosu, tam bir af sinyali veriyordu – bu, TL'nin değerini koruyan, yabancı yatırımı çeken bir adım olacaktı. S-400'lerin geleceği belirsizdi, ama F-16'ların modernizasyonu onaylanırsa, hava savunma dengesi değişecekti.

Zirvenin yankıları, sadece Washington ve Ankara'da değil, Brüksel'den Moskova'ya kadar yayılıyordu. NATO, Türkiye'nin dönüşünü alkışlayacak; Rusya, S-400 kozunu kaybedecekti. Barrack'ın "harika toplantı" özeti, bu ittifakın kalıcı olacağını müjdeliyordu. Gelecekte, bu bebek adımları dev yürüyüşlere evrilecek; Erdoğan-Trump köprüsü, küresel ticaret ve güvenliği yeniden tanımlayacaktı. Herkesin şaşıracağı o anlar, kapıdaydı – diplomasi, bazen bir gülümsemeyle tarih yazar, ve bu yazı, altın harflerle kazınacaktı.

< type="adsense" data-ad-client="ca-pub-3348434846257114"> #auto-ads