Bir zamanlar devrimin, müziğin ve nostaljik sokakların romantik simgesi olarak görülen, dünyanın dört bir yanından insanların yaşamak ya da en azından bir kez görmek için hayal kurduğu o efsanevi ada ülkesi Küba, şimdilerde tarihinin en karanlık günlerini yaşıyor. Fidel Castro’nun ölümünün ardından girdiği türbülanstan bir türlü çıkamayan ülke, sadece ekonomik bir krizle değil, aynı zamanda devasa bir sosyal çöküşle de mücadele ediyor. The Economist tarafından yapılan çarpıcı analizler, Karayiplerin bu inci tanesinin artık tanınmaz hale geldiğini ve halkın hayatta kalmak için verdiği insanüstü mücadeleyi gözler önüne seriyor.
Ülkedeki ekonomik tablo öylesine vahim bir hal almış durumda ki, rakamlar yaşanan trajediyi anlatmakta neredeyse yetersiz kalıyor. Bir zamanlar gurur duyulan kamu sektörü çalışanlarının aylık gelirleri inanılması güç seviyelere, yani 5 ila 14 dolar arasına kadar gerilemiş durumda. Markete gidip temel gıda maddelerine ulaşmak ise bu maaşlarla neredeyse imkansız hale geldi. Çünkü gıda fiyatları, vatandaşın cebine giren paranın çok üzerinde seyrediyor. Eskiden refahın ve eşitliğin sembolü olarak sunulan bu topraklarda, şimdi halkın büyük bir kısmı günde bir öğün yemeği atlamak zorunda kalarak açlıkla savaşıyor. Durum o kadar kritik ki, çocukların beslenebilmesi için Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı devreye girmek zorunda kaldı.
Hayatın olağan akışı ise tamamen durma noktasına gelmiş durumda. Elektrik kesintileri artık istisna değil, günlük hayatın yıpratıcı bir rutini haline geldi. İnsanlar karanlıkta, sıcakta ve gıdalarını saklayamadan yaşamaya çalışırken, ulaşım sistemi de tamamen çökmüş vaziyette. Benzin bulmak neredeyse imkansız, bulunan yakıt ise karaborsada astronomik fiyatlara satılıyor. Adanın sembolik üretim kalemlerinden biri olan şeker üretimi tarihinin en düşük seviyelerine inerken, ülkenin can damarı sayılan turizm sektörü de pandemiden sonra beklenen toparlanmayı bir türlü gerçekleştiremedi. Yerel para birimi Peso’nun değer kaybı ise ekonominin ne denli savrulduğunu kanıtlar nitelikte; bir zamanlar 24 olan dolar kuru, şimdilerde 450’nin üzerine çıkarak halkın alım gücünü tamamen eritti.
Belki de en acı verici çöküş, Küba’nın dünya çapında en çok övündüğü alan olan sağlık sisteminde yaşanıyor. Yıllarca dünyaya doktor ihraç eden ve sağlık hizmetlerinin kalitesiyle bilinen ülkede, şu anda ilaçların yalnızca yüzde 3’ü bulunabiliyor. Hastaneler imkansızlıklar içinde kıvranırken, doktorların yarısından fazlası çareyi ülkeyi terk etmekte buldu. “Sağlık sistemi çöktü, ulaşım durdu, eczaneler boş” şeklindeki ifadeler, adada kalanların çaresizliğini özetleyen en net cümleler olarak kayıtlara geçiyor. İnsanlar basit enfeksiyonlar veya kronik rahatsızlıklar için bile ilaç bulamazken, bir zamanların sağlık devinden geriye enkaz yığını kalmış durumda.
Bu umutsuzluk tablosu, ülke tarihinin en büyük göç dalgasını da beraberinde getirdi. 2020 yılından bu yana yaklaşık 2,75 milyon Kübalı, yani nüfusun çok ciddi bir bölümü vatanını terk etti. Gidenlerin büyük çoğunluğunu gençler ve eğitimli kesim oluştururken, ülkede kalan nüfus hızla yaşlanıyor ve daralıyor. Doğurganlık oranının 1,29’a kadar gerilemesi, Küba’nın gelecekte demografik olarak da yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu gösteriyor. Sokaklar, evler ve meydanlar giderek ıssızlaşırken, geride kalanlar ya yaşlılar ya da gidecek yeri olmayanlardan oluşuyor.
Siyasi kanatta ise çözümden çok tıkanmışlık hakim. Ülkede hala nefes alan tek alan özel sektör gibi görünse de hükümet, kontrolü kaybetme korkusuyla bu alana sürekli yeni engeller koyuyor. Reformcu bir liderliğin eksikliği ve artan siyasi baskılar, krizden çıkış yollarını tıkıyor. Uzmanlar, çok acil, kapsamlı ve köklü reformlar yapılmadığı takdirde Küba’nın “geri dönülmez bir felakete” doğru hızla sürüklendiği konusunda hemfikir. Bir zamanların "rüya ülkesi", şimdi kendi vatandaşlarının bile kaçıp kurtulmaya çalıştığı, hayaletleşen bir coğrafyaya dönüşüyor.





