Son günlerde siyaset koridorlarında fırtınalar estiren çok önemli bir gelişme yaşanıyor ve bu durum tüm dikkatleri tek bir noktaya çekmiş durumda. Yapılan son açıklamalar ve perde arkasında konuşulanlar, bugüne kadar duyulmamış bir planın hazırlığına işaret ediyor. Gözlerden kaçmayan detaylar ve satır aralarındaki mesajlar, başkentte yeni bir dönemin habercisi olarak yorumlanıyor. Herkesin merakla takip ettiği bu süreçte, söylenen sözlerin muhatabı ve asıl amacı konusunda çarpıcı analizler yapılıyor; ancak asıl bomba etkisi yaratan detaylar henüz geniş kitleler tarafından tam olarak fark edilmedi.
Bu hareketli gündemin merkezinde ise Erzincanlı iş insanlarıyla bir araya gelen Bilal Erdoğan’ın yaptığı dikkat çekici konuşma yer alıyor. Toplantıda kürsüye çıkan ve normalde siyasi polemiklerden ziyade sivil toplum çalışmalarıyla bilinen Erdoğan, verdiği mesajlarla doğrudan parti içini ve siyasi camiayı hedef alan sert eleştirilerde bulundu. Özellikle geçmişle bugün arasında yapılan ekonomik kıyaslamalar ve mevcut liderin gücüne vurgu yapılan kısımlar, salonun ötesinde büyük bir yankı uyandırdı ve bu sözlerin sıradan bir selamlama konuşması olmadığı anlaşıldı.
Konuşmanın içeriğinde Türkiye'nin son 25 yıldaki ekonomik dönüşümü rakamlarla anlatılırken, milli gelirin 200 milyar dolardan 1,5 trilyon dolara çıktığına dikkat çekildi. Ancak asıl can alıcı nokta, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yeterince destek verilmediği yönündeki sitem dolu sözlerdi. "Cumhurbaşkanımızın arkasında daha güçlü dursaydık bugün biz çok daha güçlü olurduk" ifadeleriyle başlayan eleştiri, "İçimizdeki fitnelerle, içimizdeki kaypaklarla, içimizdeki hainlere verdiğimiz primlerle cumhurbaşkanımızın gücünü, enerjisini azalttık" şeklindeki çok sert ve hedef gösteren cümlelerle devam etti.
Bu sert çıkışın ve "hain" suçlamasının kime yönelik olduğu sorusu ise siyasi analizciler tarafından masaya yatırıldı ve okların muhalefeti göstermediği net bir şekilde ortaya kondu. Muhalefetin görevinin zaten iktidarı eleştirmek, değiştirmek ve gücünü azaltmak olduğu gerçeğinden yola çıkılarak, bu ağır ifadelerin doğrudan parti tabanına veya yakın çevresine yönelik bir "iç sesleniş" olduğu belirtildi. Bu durum, parti içinde bir konsolidasyon arayışının veya yaklaşan bir değişimin ayak sesleri olarak yorumlandı.
Dikkat çeken bir diğer husus ise, Bilal Erdoğan'ın son dönemde giderek artan görünürlüğü ve siyasi tonu yüksek demeçleri oldu. Eskiden daha çok okçuluk etkinlikleri veya vakıf faaliyetleriyle anılan ismin, artık iş dünyası toplantılarında ve siyasi buluşmalarda daha ön planda yer alması, hatta ses tonu, vurguları ve hitabet tarzıyla babasını andırması gözlerden kaçmıyor. Bu değişim, sadece bir tesadüf değil, bilinçli bir stratejinin ve siyasi bir ısınma turunun parçası olarak görülüyor.
Kulislerde konuşulan ve adeta "bomba" etkisi yaratan asıl iddia ise, partiye yakın kaynaklardan sızan bilgilerle netlik kazandı. İddiaya göre, parti içinde ciddi ciddi konuşulan senaryo, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın makamını koruyarak parti genel başkanlığı görevini Bilal Erdoğan'a devretmesi yönünde. Sadece bir vakıf başkanlığı veya sivil toplum faaliyeti için bu kadar net siyasi mesajlar verilmeyeceği, bu hazırlığın AK Parti genel başkanlığı koltuğu için yapıldığı, kulislerdeki en güçlü ihtimal olarak değerlendiriliyor.
Bu senaryonun gerçekleşmesi durumunda, Bilal Erdoğan'ın babasından sonraki en güçlü aday konumuna geleceği ve siyasi kariyerinde tamamen farklı ve liderlik odaklı bir yola gireceği öngörülüyor. Her ne kadar kendisi şu an için siyasetle değil vakıf işleriyle meşgul olduğunu ifade etse de, atılan adımlar, yapılan "içimizdeki hainler" çıkışı ve kulislerdeki fısıltılar, bu "halef-selef" planının yabana atılmayacak kadar ciddi olduğunu gösteriyor.





