Ankara'nın tozlu koridorlarında esen rüzgarlar, son günlerde daha da sert esmeye başladı. Siyasi arenada beklenmedik bir hamle, ittifakların ince dengelerini bir kez daha test ederken, kamuoyunda fısıltılar yükseliyor: Acaba bu, uzun süredir saklanan bir gerilimin dışa vurumu mu? Yoksa stratejik bir manevra mı? Günlerdir süren sessizlik, bir röportajla bozuldu ve Türkiye'nin siyasi nabzı hızlandı. Bu hamle, sadece iki isimle sınırlı kalmadı; açılım sürecinin kökenine dair bir itiraf, ittifakın temellerini sorgulatıyor.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, AKP'ye yakınlığıyla bilinen Sabah gazetesine verdiği röportajda, yerine kayyum atanan Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk ile görevden uzaklaştırılan ve tutuklu yargılanan Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer için çarpıcı bir tahliye çağrısı yaptı. Bahçeli, bu isimlerin "terörsüz Türkiye" sürecine olası katkıları nedeniyle özgürlüklerine kavuşması gerektiğini savundu. Ahmet Türk'ün göreve iadesini vurgularken, "Belediyesiyle kavuşması gerekir. Kardeşlik ve barış duygusunun gelişmesine katkı sağlayacaktır" dedi. Ahmet Özer için ise, "Eğer belediyede bir yolsuzluk ya da yasadışı davranışlar var ise bu ayrı bir konudur. Ama geçmişte PKK ile ilgili bazı düşüncelerini kamuoyu ile paylaşması ayrı bir konudur. Eğer Türkiye barış sürecine girdiyse Ahmet Özer'in tahliye edilmesi gerekiyor" ifadelerini kullandı. Bu sözler, Bahçeli'nin PKK ile diyaloglara katkı sağlayan bu isimleri, sürecin bir parçası olarak gördüğünü net bir şekilde ortaya koyuyor. Röportajda, yolsuzluk iddialarını ayrı tutsa da, siyasi suçlamaların ön planda tutulmaması gerektiğini ima etmesi, yargı süreçlerine dair bir eleştiri olarak yorumlandı.
Açılım sürecine dair Bahçeli'nin kullandığı ifadeler ise asıl tartışma fırtınasını kopardı. "Hiçbir kaygı taşımadık, hiç böyle bir düşünceye de sahip olmadık. Atılması gereken bir adımın atılacağı inancıyla hareket ettik. Onun da temeli samimiyetle ifade etmek gerekirse Sayın Cumhurbaşkanımızın Meclis açılışındaki konuşmasıdır" diyen Bahçeli, sürecin fitilini Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ateşlediğini açıkça belirtti. Bu, yıllardır MHP liderliğinin öncülüğünde anılan "çözüm süreci"nin yükünü paylaşan bir adım olarak görüldü. Bahçeli, Erdoğan'ın konuşmasını "ilham kaynağı" olarak nitelendirirken, ittifakın ortak iradesini vurguladı. Ancak bu paylaşım, kamuoyunda "Sorumluluğu Erdoğan'a mı yüklüyor?" sorusunu doğurdu. Röportajın tam metni, Sabah gazetesinde yayınlandı ve hızla sosyal medyada yayıldı; binlerce paylaşım, tartışmaları alevlendirdi.
Bu çıkışlar, yeni açılım sürecinin tıkandığına dair uzun süredir dolaşan söylentileri yeniden canlandırdı. Siyaset bilimciler ve yorumcular, Cumhur İttifakı'nda zıt fikirlerin varlığını kabul etmekle birlikte, bunların liderler arası görüşmelerle çözümlendiğini savunuyor. Siyasal İletişim Danışmanı Suat Özçelebi, Cumhuriyet gazetesine yaptığı açıklamada, ittifak bileşenlerinin hukuku siyasi araç olarak gördüğünü belirterek, "Kendi siyasi beklentilerine hizmet ediyorsa yargı kararları, hukuk devleti normu geçerli, değilse dış güçler dahil her türlü yanlışa hizmet eden ağır bir suçlama, eleştiri bombardımanı başlıyor. Bu tavırda ortak bir tutum içindeler. Ahmet Türk, Ahmet Özer davaları için de Bahçeli'nin sözleri bu kapsamda değerlendirilmeli" dedi. Özçelebi, Bahçeli'nin ayrışma değil, hukuksal süreçlerin uzamasının muhalefeti mağdur ettiğini düşündüğünü ifade etti: "Yoksa AKP’den temelde ayrışmıyor olsa olsa daha farklı bir söylem olarak bakılabilir. Yoksa temelde İmamoğlu da dahil bütün davalardaki suçlamaların karşısında ya da onlara yönelik eleştirel bir tutum içinde değil. Bir an önce cezalandırılmalarını istiyor."
Özçelebi, açılım sürecine dair Erdoğan vurgusunu da yorumladı: "Bahçeli burada ortak bir biçimde hareket ettiklerini en az kendisi kadar Cumhurbaşkanının da bu işin sorumlusu olduğunu söylüyor. Hatta sürekli kendisine atfedilen çözüm süreci, terörsüz Türkiye sürecinin ‘başlatıcısı’ ünvanını paylaştırdığı, ilhamın ve itici gücün Cumhurbaşkanı Erdoğan olduğunun altını çiziyor diyebiliriz." Röportajın en kritik noktasını ise ittifak içi dinamikler olarak gördüğünü belirten Özçelebi, "Bu röportajda en önemli genel değerlendirme, Cumhur İttifakı içinde bazı anlaşmazlık ya da çatlaklar varsa da bunların iki liderin görüşmeleriyle bünye içinde çözümlendiği, dışarıya bir çatışma olarak yansımasının hep engellendiği yönünde. Özellikle Cumhurbaşkanının ‘devam etmesi’ vurgusu... Parlamentonun erken seçim kararı dışında adaylaşamayacağı Anayasal olarak çok açık olan Erdoğan için Cumhur İttifakı’nın her formülü deneme kararlılığında olduğu anlaşılıyor. Koşulsuz tam destek sözü bu açıdan önemli" diye ekledi. Bu analiz, Bahçeli'nin Erdoğan'ın 2028 adaylığına tam destek vereceğini yinelemesini de kapsıyor; "Şartlar ne olursa olsun Sayın Cumhurbaşkanımızın görevine devamından yanayım. 2028’de de devam etmeli" sözleri, ittifakın geleceğine dair net bir taahhüt olarak öne çıkıyor.
Araştırmacı sosyolog Semih Turan ise, bu tür çıkışların dönemsel olduğunu ve devamının gelmediğini vurguladı. "Dönem dönem Cumhur İttifakı içinde bu tür çıkışlar oluyor; ama genellikle devamı gelmiyor. İki siyasi partinin birbirlerinin dışında başka bir dostu yok; birbirlerine muhtaçlar. Kökten değişiklikler getirmeyecek şeyler olduklarını düşünüyorum. Öte yandan şu gerçek var: Şu anda çözüm sürecinin aksadığı ve beklenen sonuçları vermediği açık. Hem yurtiçinde hem toplumsal rıza açısından hem de uluslararası gelişmelerin etkisiyle siyasi partiler bu durumdan rahatsız. Bu anlamda MHP, bildiğiniz gibi risk aldı" diyen Turan, MHP kitlesinin AKP'ye bağımlı görünmekten rahatsız olduğunu belirtti. "MHP’nin yaptığı ilk çıkış, Abdullah Öcalan’ın ‘terörist başı’ sıfatıyla Meclis’te ya da genel meclis gündeminde konuşması önerisi gibi hiç kimsenin beklemediği bir tarzdaydı. O dönemde bazıları ‘Acaba Erdoğan’ın haberi var mı? AKP’nin haberi var mı?’ diye sormuştu. Benim görüşüm, bunun AKP tek başına yapacağı bir çıkış olmadığını, planlı bir hareket olduğunu gösteriyordu. Çünkü eğer AKP böyle bir çıkışı yapsaydı ve MHP ‘Biz de arkasındayız’ deseydi MHP seçmeninin çok daha büyük tepki vereceğini düşünürdüm. MHP seçmeninin ve partideki kopmaların en büyük nedeni, AKP’nin her dediğine ‘evet’ denmesi ve MHP’nin tamamen ona bağımlı görülmesi."
Turan'ın yorumu, MHP içindeki kopuşların temel nedenini işaret ederken, Bahçeli'nin bu röportajla tabanını yatıştırmaya çalıştığını ima ediyor. Nitekim, son dönemde MHP'den ayrılan isimler, ittifakın tek taraflı "evet" politikalarından şikayetçi. Bu bağlamda, Bahçeli'nin DEM Parti milletvekillerinin elini sıkmasını da açıklayan bir detay ortaya çıkıyor: "İşte böyle bir anda hiçbir yerden tesir altında kalmaksızın yerimden kalktım, DEM Parti'ye giderek görevlilerin elini sıktım ve yeni çalışma döneminin hayırlara vesile olmasını temenni ettim. Bu davranışımın sebebi de Cumhur İttifakı'nın bileşeni olarak MHP, Sayın Cumhurbaşkanımızın temennisine olumlu bir karşılık vermek mecburiyetindedir." Bu jest, açılım sürecinin bir parçası olarak görülüyor ve Erdoğan'ın rolünü pekiştiriyor.
AREA Araştırma Firması Üst Yöneticisi Murat Karan ise, Bahçeli'nin CHP'nin Meclis'teki açılım komisyonunda kalmasını önemsediğini vurguladı. "Parlamentoda İYİ Parti hariç komisyona katılım oranı yüzde 95. Terörsüz Türkiye sürecini destekleyen partilerin anketlerdeki ortalama oy oranı yüzde 85. Sürece kamuoyu destek oranı yüzde 60" diyen Karan, CHP seçmeninin sürece karşı çıkma oranının yüzde 45 olduğunu belirtti. "Sürece vatandaş desteğini artırmak, sürecin sağlıklı yürümesi için çok önemli. Yüzde 30-35 bandında oy oranına sahip CHP’nin seçmen tabanının kalan yarısının desteğini kazanmak, belediye operasyonlarının bir an önce gündemden düşürülmesiyle mümkün. CHP’nin yarısı süreci desteklemiyor. Bahçeli de CHP’yi komisyonda tutmayı önemsiyor. Bu yüzden Ahmet Türk’le birlikte Ahmet Özer’in de göreve dönmesini istiyor. CHP’nin sürece desteği sayısal olmaktan öte nitelikseldir. CHP’nin siyasetteki özgül ağırlığı daima göz önünde tutulur." Karan'ın bu değerlendirmesi, Bahçeli'nin hamlesinin stratejik bir genişleme çabası olduğunu gösteriyor; CHP tabanını kazanmak için belediye başkanlarının özgürlüğü bir koz olarak kullanılıyor.
Bu röportajın yankıları, sosyal medyada ve siyasi kulislerde hızla yayıldı. CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Silivri'de gazetecilere yaptığı açıklamada, Bahçeli'nin çağrısına yanıt verdi: "Ümit ediyorum, biz de aynı şeyi söylüyoruz, bu doğruyu savunanların sayısı çok arttı, bu yanlışlardan dönülür diye ümit ediyorum. Tabii bir de şöyle illüzyonlar olmaması lazım. Şuna da dikkat edelim. Şimdi Ahmet Özer’in bu işten tutuksuz yargı tutukluluğu kalktı, bunu bildikleri için önceden alakasız bir yerden diğer davaya dahil edip oradan da tutuklama getirdiler." Özel'in sözleri, yargı süreçlerindeki manipülasyon iddialarını güçlendirirken, Bahçeli'nin çıkışını olumlu karşıladığını ima ediyor. X platformunda (eski Twitter), #BahçeliRöportajı etiketiyle binlerce paylaşım yapıldı; bazı kullanıcılar "İttifak çatlağı büyüyor" derken, diğerleri "Bahçeli tabanını koruyor" yorumunda bulundu. Örneğin, bir kullanıcı, "Bahçeli Halasının Oğlu Ahmet Türk'e yine Kıyak geçmiş" diye espri yaparken, bir diğeri "Cumhur ittifakı bitecek Bahçeli dedem erken seçim kararı alıcak" öngörüsünde bulundu.
Bahçeli'nin röportajı, sadece bu iki isimle sınırlı kalmadı; Ekrem İmamoğlu ve diğer CHP'li belediye başkanları için de "İddianameler ekim ayında hazır olmalı" diyerek hız talebinde bulundu: "Haklılar ise beraatları sağlanmalı, suçlular ise gerekli cezayı almalılardır." Ayrıca, sosyal medyaya yönelik sert eleştirisi dikkat çekti: "Bana kalsa yarım saatte içinde sosyal medyanın hepsini kapatırım." Bu, MHP'nin geleneksel milliyetçi çizgisini yansıtırken, Erdoğan'la ilişkisini "dostluktan ziyade makama saygı" olarak tanımlaması, ittifakın pragmatik yapısını özetliyor.
Peki, bu çıkışların kökeni ne? 2015'ten beri Cumhur İttifakı, 2018 seçimleri ve 2023 zaferiyle pekişmiş olsa da, açılım sürecinin 2024 sonunda yeniden alevlenmesiyle gerilimler su yüzüne çıktı. Önceki çözüm sürecinde (2013-2015) Bahçeli muhalifken, son dönemde Öcalan'ın Meclis'te konuşma önerisiyle risk aldı. Bu, MHP tabanında "AKP'ye bağımlılık" eleştirilerini artırdı; son bir yılda parti içi kopuşlar yüzde 15'e yaklaştı. Uluslararası arenada, ABD ve AB'nin Kürt meselesine dair raporları, süreci baskılıyor. Yurtiçinde ise, DEM Parti'nin yerel seçim başarıları (Mardin dahil) ve CHP'nin muhalif duruşu, ittifakı köşeye sıkıştırıyor. Bahçeli'nin Erdoğan'ı "sorumlu" göstermesi, yük paylaşımından öte, tabanına "Ben yalnız değilim" mesajı.
Geleceğe dair senaryolar ise karanlık ve umut dolu karışımı. Eğer tahliyeler gerçekleşirse, açılım süreci hızlanır; CHP desteğiyle komisyon güçlenir, kamuoyu onayı yüzde 60'tan 75'e çıkabilir. Ancak yargı direnirse, Bayrampaşa gibi operasyonlar artar – nitekim, röportajdan hemen sonra Hasan Mutlu'nun gözaltına alınması, "sınır çizme" olarak yorumlandı. Uzmanlar, erken seçim ihtimalini düşük görse de (Anayasa engeli), ittifakın 2028'e kadar "her formülü deneme" kararlılığı, Bahçeli'nin desteğiyle pekişiyor. MHP'nin İYİ Parti'ye kapıyı kapatması ("Tekrar bir araya gelme şansı yoktur"), ittifakı konsolide ederken, muhalefet için fırsat yaratabilir. Sosyolog Turan'ın dediği gibi, "Birbirlerine muhtaçlar"; ama bu ihtiyaç, çatlakları büyütürse, 2026 yerel seçimleri deprem olur.
Bu röportaj, Türkiye siyasetinin kırılgan dengesini bir kez daha gözler önüne serdi. Bahçeli'nin hamlesi, barış arayışını mı yoksa iç hesaplaşmayı mı simgeliyor? Kamuoyu, Erdoğan'ın tepkisini ve yargı adımlarını beklerken, Ankara'da fısıltılar yükseliyor. Süreç, ya uzlaşmayla meyve verir ya da yeni bir fırtınayı tetikler. Türkiye, bu satranç tahtasında nefesini tutmuş, hamleyi izliyor.