Ankara, sonbaharın sararmış yapraklarıyla kaplı bir şehir; rüzgarlar, Kızılay'ın kalabalık caddelerini süpürürken, bazen en eski yaraları da ortaya döker. Bozkırın ortasında yükselen o devasa binalar, yollar, köprüler... Her biri, bir zafer hikayesi gibi anlatılır, ama arkasında, sessiz bir hesaplaşma yatar. Türkiye, 2025'in ekim ayına girerken, ekonomik fırtınaların ortasında debeleniyor; enflasyonun pençesinde kıvranan halk, vergilerin nereye gittiğini sorgularken, kamu kaynaklarının akıbeti hâlâ bir muamma. TÜİK verileri, son çeyrekte kamu harcamalarının yüzde 15 arttığını söylese de, asıl soru: Bu harcamalar, kimin cebine mi akıyor? Yerel yönetimler, yıllardır bu sorunun odağında; belediye ihaleleri, teleferik hatlarından hayvanat bahçelerine, her projede bir tartışma doğuruyor. Pandemi sonrası yaralar sarılmaya çalışılırken, eski dosyalar yeniden açılıyor – ama bazıları, tozlu raflarda kalmaya mahkum. Hatırlayın, 2010'lu yılların o coşkulu günlerini; başkentte gökdelenler yükselirken, ihaleler birer birer dağılıyordu. O günlerin kahramanları, bugün sorgulanıyor mu? Yoksa bazı isimler, hâlâ dokunulmaz mı? Bu tablo, sadece bir dosya değil; bir milletin güvenini sarsan bir ayna. Ve o aynada, son günlerde yansıyan görüntü, yürek burkuyor: 2 milyar liralık bir kamu zararı, bir soruşturma izniyle engellenmiş. Ama heyecan burada başlıyor – zira bu engel, başka bir kapıyı aralayan bir anahtar gibi.

Şimdi, o dosyanın tozlu sayfalarını aralayalım: Ankara Büyükşehir Belediyesi Teftiş Kurulu'nun kaleminden çıkmış bir rapor, yılların birikmiş öfkesini döküyor ortaya. Konu, "Hayvanat Bahçesi ve Tema Park Teleferik Yapım İşi" – kulağa masum bir proje gibi geliyor, değil mi? Hayvanat bahçesinden tema parka uzanan bir teleferik hattı, ailelerin hafta sonu keyfi olacaktı; çocuklar kuş bakışı manzarayı seyreder, rüzgar yüzlerini yalardı. Ama gerçek, o kadar parlak değil. 3 Aralık 2013'te start alan bu ihale, AKP İl Başkan Yardımcısı M.A.'nın şirketine verilmiş – sözleşme kağıt üzerinde kusursuz: 240 günde tamamlanacak, 57 milyon 793 bin 880 dolarlık bir bütçe. Ama işler, burada sapıyor. Proje sadece yüzde 62 tamamlanmışken, firmaya yüzde 74,8 oranında ödeme yapılmış; sanki yarım bir ev için tam fatura kesilmiş gibi. Üstelik, hiçbir gerekçe olmaksızın 28 milyon 116 bin TL'lik iş artışı – İvedik bağlantısı diye bir bahane, meclis kararlarıyla pastalanmış. Süre uzatmaları mı? Toplam 1540 gün ek süre; yani 240 günlük bir hayal, dört yıldan fazla bir gecikmeye dönüşmüş. Bu uzatmalar, her biri bir tuğla gibi belediye meclisinden geçmiş; ama rapor, parmağını net bir isme uzatıyor: Dönemin Belediye Başkanı Melih Gökçek. Teftiş Kurulu, "Belediye başkanının bilgisi olmadan böyle bir onay mümkün değil" diye haykırıyor – ve ifadeler, bu haykırışı doğruluyor.

İşte o ifadelerin en çarpıcısı, Vedat Üçpınar'dan geliyor: Dönemin Genel Sekreter Yardımcısı ve Fen İşleri Daire Başkanı, dosyanın sessiz tanığı. Üçpınar, teftiş kuruluna verdiği ifadede, her şeyi bir bir döküyor – sanki yılların yükünü omuzlarından atıyor. "Konuyla ilgili Belediye Başkanımızın da bilgisi bulunmaktadır. Belediye Başkanımıza ilettim, bütçenin elverişli olmaması nedeniyle süre uzatımlarını uygun gördüğünü tarafıma iletmesi üzerine onayladım," diyor ilk satırda. Devam ediyor, İvedik bağlantısının detaylarına inerek: "Belediye Başkanımızın da bilgisi bulunmaktaydı… Belediye Başkanımıza ilettim, İvedik Bağlantısının yapılacağından haberdar olduğunu ve iş artışı yapılması gerektiğini bana söylemesi üzerine meclis kararından sonra iş artışını imzaladım." Bu sözler, bir zincir gibi; her halka, Gökçek'in gölgesini netleştiriyor. Üçpınar, sadece onaydan bahsetmiyor; Gökçek'in talimatını, bilgisini, hatta bütçe gerekçesini bir bir sıralıyor. Rapor da ekliyor: Tüm işlemler, başkanlık makamından geçmiş – imzalar belki yok, ama irade var. Bilirkişi raporu ise, işin tuzu biberi: İhaleye esas projeyi çizen kişinin, kazanan firmanın personeli olduğu tespit edilmiş. İhaleye fesat karıştırma suçu, kağıt üzerinde değil, gerçek hayatta kanıtlanmış. 2022'de bu rapor, savcılığın masasına konmuş; ama ne gözaltı, ne ifade çağırma, ne adli kontrol... Dosya, zamanaşımına doğru sürükleniyor, sessiz bir nehir gibi.

Peki, bu tablonun sonu nerede? Danıştay Birinci Dairesi, sahneye çıkıyor – ABB'nin itirazları, bir bir reddediliyor. Gerekçe basit, ama çarpıcı: Gökçek'in imzası yok. Üçpınar'ın ifadeleri ne kadar net olursa olsun, belgelerde başkanın eli değmemiş. "Bilgi ve talimat var, ama imza yok" diye duvar örülüyor soruşturma yoluna. Dosya, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Memur Suçları Soruşturma Bürosu'nda yatıyor; 2022 bilirkişi raporu tozlanıyor, şüpheliler özgürce geziyor. Kamu zararı mı? 2013'te 118 milyon 477 bin TL; ama günümüz döviz kuruyla, tam 2 milyar 400 milyon lira. Düşünün: O parayla kaç okul yapılır, kaç hastane donatılır, kaç gencin geleceği aydınlatılır? Teleferik hattı, hâlâ yarım kalmış bir hayal; hayvanat bahçesinden tema parka uzanan raylar, pas tutmuş. Gökçek, o dönemlerin kahramanı olarak anılırken, bu dosya onun mirasını lekeliyor – ama soruşturma izni, bir kez daha reddedilmiş. Akıllara, ironik bir karşılaştırma geliyor: Dün, Mansur Yavaş hakkında, imza yetkisi bile olmayan bir işlem için soruşturma izni istenmiş. Çifte standart mı? Yoksa sistemin bir oyunu mu? Bu soru, Ankara'nın koridorlarında yankılanıyor, cevap ise hâlâ havada.

Bu olay, sadece bir ihale değil; bir dönemin anatomisi. Gökçek'in 1994-2017 maratonu, Ankara'yı dönüştürmüş – ama dönüşümün bedeli, bu tür dosyalarla ödeniyor. Teftiş Kurulu raporu, başkanın sorumluluğunu vurgular: "Ödeme onayı, bilgisi olmadan alınamaz." Üçpınar'ın sözleri, bu vurguyu somutlaştırıyor; Gökçek, sadece haberdar değil, talimat vermiş. İş artışı, süre uzatmaları, hepsi bir zincir – ve zincirin ucu, başkanlık makamında. Bilirkişi, fesat iddiasını teyit ederken, savcılık neden duruyor? Zamanaşımı yaklaşıyor; belki aylar, belki haftalar. Dosya kapanırsa, 2 milyarlık zarar, bir istatistik olarak kalacak – ama vicdanlarda, bir yara olarak sürecek. Yavaş'ın durumu ise, tam bir tezat: İmza yetkisi olmayan bir işlem, soruşturma kapısını aralıyor. Halk arasında fısıltılar: "Neden Gökçek değil de Yavaş?" Bu soru, sosyal medyada trend oluyor; #İhaleSkandalı etiketi, binlerce paylaşım alıyor. Taraftarlar, eski-yeni ayrımını yapıyor; Gökçek hayranları "İftira" diyor, Yavaş destekçileri "Adalet nerede?" diye haykırıyor.

Derine inelim: Projenin satır araları, bir roman gibi katmanlı. Hayvanat Bahçesi, Eymir Gölü'nün kıyısında bir vaha; tema park, adrenalin dolu bir kaçış. Teleferik, ikisini bağlayacaktı – ama kablosuz kaldı. Firma, M.A.'nın şirketi; ihale nasıl alınmış? Proje çizeni, firmanın adamı – klasik bir fesat döngüsü. Ödemeler, yüzde 74,8'e nasıl sıçramış? Kısmi işlere rağmen, şişirilmiş faturalar. Süre uzatmaları, 1540 gün – bu, projenin ruhunu öldürmüş. Zarar hesabı, dövizin ateşiyle büyümüş: 2013 kuruyla 118 milyon, bugün 2,4 milyar. Bu para, Ankara'nın toplu taşımasını yenileyebilirdi; ya da sosyal yardımlara akabilirdi. Üçpınar'ın ifadesi, en somut delil: Gökçek'e iletmiş, talimat almış, imzalamış. Danıştay'ın "İmza yok" duvarı, bu delilleri görmezden geliyor – hukukun kör noktası mı, yoksa siyasi bir kalkan mı? Savcılığın sessizliği, dosyayı zamanaşımına sürüklüyor; 2022 raporu, bir çığlık gibi ortada, ama kulaklar tıkalı.

Bu dosya, Ankara'nın siyasi arenasını bir kez daha sarsıyor. Yavaş'ın ekibi, teftiş raporlarını bir bir açıyor; Gökçek dönemi ihaleleri, park projelerinden yollara uzanıyor. Savcılığın hareketsizliği, yargı bağımsızlığını sorgulatıyor – Üçpınar gibi tanıklar, neden ifadeye çağrılmıyor? Belki dosya kapanır, belki bir mucize olur; ama 2,4 milyarlık yara, kapanmaz. Halk forumlarında, "Para nerede?" sorusu yankılanıyor; taksi şoförleri, kahvehanelerde tartışıyor. Gökçek'in mirası, bu dosyalarla lekelenirken, Yavaş'ın temiz sicili parlıyor – iç denetimler, Sayıştay raporları, hepsi lekesiz. Bu tezat, muhalefeti ateşliyor; CHP kulisleri, "Adalet eşit olmalı" diye mırıldanıyor.

AKP'nin Oy Oranlarında Dramatik Düşüş: Son Anketler Alarm Veriyor
AKP'nin Oy Oranlarında Dramatik Düşüş: Son Anketler Alarm Veriyor
İçeriği Görüntüle

Peki, bu hikaye nereye akacak? Danıştay'ın duvarı yıkılacak mı, yoksa dosya zamanaşımında boğulacak mı? Yavaş'ın soruşturma izni, Gökçek'inkine bir ayna mı tutacak? Ankara'nın sokakları, bu soruları sorarken, rüzgarlar sert esiyor – belki bir sonraki rapor, başka bir skandalı patlatır. Yavaş'ın gözlerindeki kararlılık, bunu müjdeliyor. Vatandaş, umutla bekliyor: Adalet, gecikse de gelecek mi? Bu soru, başkent'in kalbine saplanmış bir ok – ve ucu, hepimize dönük.