Piyasaların nabzı, son haftalarda adeta bir maraton koşucusununkine döndü – nefes nefese, terli ve bitmek bilmez bir ivmeyle. Döviz kurları dans ederken, borsa endeksleri inişli çıkışlı bir serüven yaşarken, bir varlık sessizce zirvelere tırmanıyor: Sarı metalin büyüleyici cazibesi. Her sabah kahvesiyle birlikte ekrana bakan yatırımcılar, gram altının 3.000 TL'leri aşmasını, ons fiyatının 3.000 doları zorlamasını hayretle izliyor. Bu yükseliş, sadece bir grafik eğrisi değil; yılların birikmiş belirsizliklerinin, siyasi satranç tahtasındaki hamlelerin ve ekonomik dalgaların birleşimi. Ama neden şimdi, neden bu kadar sert? O sorunun cevabı, uzman bir kalemin ucunda gizli – ve o kalem, piyasaları yıllardır doğru okuyan bir isme ait. Bu hikaye, sadece rakamlarla değil, küresel sahnedeki beklenmedik manevralarla örülü; bir sonraki hamle, hepimizin cebini etkileyebilir.
Şimdi, o manevraların ilkini masaya yatıralım. Doç. Dr. Filiz Eryılmaz, ekonomi dünyasının saygın simalarından biri olarak, altının bu ani sıçrayışını "beklenmedik bir sürpriz" diye nitelendiriyor. "Kesinlikle altının bu kadar yükseleceğini beklemiyordum. Hedefim 3 bin 850’ydi ancak bu seviye bile benim öngörümün çok ötesine geçti," diyor Eryılmaz, sesinde hem şaşkınlık hem de analizci bir sakinlik taşıyarak. Ona göre, bu yükselişin en güçlü itici gücü, Atlantik'in ötesinden esen bir rüzgar: ABD'de hükümetin kapanma krizi. Son 50 yılda tam 20 kez yaşanan bu tür kesintiler, genellikle kısa süreli birer aksilik olarak tarihe geçmiş. Ama bu sefer işler farklı; Donald Trump'ın ısrarcı girişimlerinin çözümsüz bir düğüm oluşturması, piyasalarda derin bir tedirginlik dalgası yarattı. Yatırımcılar, "Bu sefer ne kadar sürecek?" diye sorarken, ellerindeki varlıkları güvenli bir limana yöneltti – ve o liman, altının parıltılı suları. Eryılmaz, bu paniğin talebi nasıl şişirdiğini şöyle açıklıyor: "Trump’ın girişimlerinin çözümsüz kalması güvenli liman talebini artırdı." Düşünün: Hükümet daireleri kilitli, federal harcamalar askıda, belirsizlik her köşede pusuda. Bu ortamda, hisse senetleri yerine altın, tahviller yerine sarı metal tercih ediliyor. Sonuç? Ons fiyatı, haftalar içinde yüzde 10'unu aşan bir tırmanışla rekorları altüst ediyor.
Ama hikaye burada bitmiyor; zira Eryılmaz'ın radarında, başka bir kıtanın siyasi fırtınaları da parlıyor. İkinci büyük tetikleyici, Avrupa'nın kalbinde atan bir nabız: Siyasi çalkantılar ve para birimlerinin sarsıntısı. Fransa, eski kıtanın en canlı demokrasilerinden biri olarak, son günlerde bir istifa depremiyle sarsıldı. Savunma Bakanı Sebastien Lecornu'nun ani hamlesi, başbakanlık koltuğunu iki günlüğüne bile olsa terk etmesi, euroyu bir anda zayıf bir konuma itti. Eryılmaz, bu zincirleme reaksiyonu şöyle yorumluyor: "Fransa’da başbakanın istifası ve euro ile doların zayıflaması, altına olan talebi artırıyor. Altın, dolar ve eurodan adeta rol çalıyor." Evet, doğru duydunuz – altın, geleneksel para birimlerinin tahtına göz dikmiş bir asi gibi davranıyor. Eurodaki düşüşler, yatırımcıları panikle alternatif arayışına soktu; doların da benzer bir zayıflık sinyali vermesi, sahneyi sarı metale açtı. Piyasa verileri bunu doğruluyor: İstifa haberinin hemen ardından euro, yüzde 0.5'lik bir gerilemeyle tepetaklak oldu, altına akın eden sermaye ise fiyatları yukarı fırlattı. Bu belirsizlik, sadece Paris'in sokaklarında değil, Frankfurt'un bankalarında, Londra'nın borsa salonlarında da yankılanıyor. Avrupa Birliği'nin iç dinamikleri zaten kırılganken, böyle bir istifa domino taşlarını devirebilir – ve her devrilen taş, altının değerini bir basamak daha yükseltiyor.
Eryılmaz'ın analizine bir de Uzak Doğu'dan bir dokunuş ekleyelim, ki bu da yükselişin mozağine renk katıyor. Japonya, dünyanın en büyük ekonomilerinden biri olarak, para politikalarıyla küresel dengeleri yıllardır etkiliyor. Ülkenin yeni başbakanı, gevşek para politikasını sürdüreceğinin sinyalini verir vermez, Japon tahvilleri bir baskı altında kaldı. Eryılmaz, bunu "Yeni başbakanın gevşek para politikasını sürdüreceği sinyali Japon tahvillerinde baskı yaratıyor. Bu da altını destekliyor," diye özetliyor. Yen'in değer kaybı riski, yatırımcıları tahvillerden uzaklaştırıp altına yöneltiyor; Asya piyasalarının bu hamlesi, küresel talebi bir anda şişiriyor. Hatırlayın, Japonya Merkez Bankası'nın yıllardır sürdürdüğü ultra gevşek politika, enflasyon hedeflerini bile zorlarken, bu yeni sinyal dalgaları büyütüyor. Üçüncü bir faktör gibi görünse de, Eryılmaz bunu ana nedenlerin tamamlayıcısı olarak konumlandırıyor – zira Doğu-Batı eksenindeki bu senkronizasyon, altını adeta bir mıknatıs haline getiriyor.
Bu üçlü etkiyi birleştirince, resim netleşiyor: Altın, sadece bir emtia değil; jeopolitik bir barometre, ekonomik bir sığınak. Eryılmaz, temel analizlerin ve teknik grafiklerin yetersiz kaldığı bir noktada olduğumuzu vurguluyor – piyasa, mantığın ötesinde bir momentum yakalamış. Son haftalarda gram altının 3.000 TL'yi aşması, onsun 3.000 dolara dayanması, bu momentumun somut kanıtları. Ama peki, bireysel yatırımcı ne yapmalı? İşte burada Eryılmaz'ın pratik tavsiyeleri devreye giriyor: "Altını olan tutsun ama satmasın. Artık temkinli olmayı bıraktım, bu momentumu takip etmekte fayda var. Ancak aşırı yüklü alımlarda dikkatli olunmalı." Bu sözler, hem bir uyarı hem bir teşvik – eldekini koru, ama körü körüne dalma. Özellikle ABD'deki hükümet kapanmasının uzaması halinde, "altını durdurmak mümkün olmaz," diyor uzman. Düşünün: Eğer Kongre'deki tıkanıklık haftalara sarkarsa, federal bütçe belirsizliği derinleşirse, altın talebi patlama yapabilir. Avrupa'da ise Fransa istifasının dalgaları, AB zirvelerine sıçrayabilir; euro'nun toparlanması gecikirse, altın daha da parlar.
Tarihsel bir mercekle bakarsak, bu yükselişin kökleri derinlere iniyor. Altın, krizlerin sadık yoldaşı olmuş hep: 2008 mali çöküşünde yüzde 25'lik sıçrama, 2020 pandemi dalgasında yüzde 40'lık rekor... Bugün de benzer: Siyasi arenada Trump'ın gölgesi, Avrupa'da liderlik boşluğu, Asya'da para politikası yumuşaklığı. Eryılmaz'ın 3.850 TL hedefi bile aşılmışken, yeni zirveler ufukta: Belki 4.000 TL gram, belki 3.200 ons. Ama riskler de masada: Ani bir uzlaşı, euroda toparlanma veya Japonya'da sert bir politika U-dönüşü, balonu söndürebilir. Yine de, uzman "momentumu takip et" derken, bireysel portföyleri çeşitlendirmeyi ihmal etmemek lazım – altın, hisse veya döviz dengesi, bu dalgalarda hayati.
Geleceğe dair bir ufuk çizgisi çizelim: Eğer ABD krizi çözülmezse, altın yeni bir boğa piyasasına mı girer? Eryılmaz'ın öngörüsü, evet – ama temkinle. Fransa'daki belirsizlik, Avrupa Merkez Bankası'nı faiz indirimlerine iterse, euroyu daha da zayıflatır; Japonya'nın gevşekliği ise yen carry trade'lerini tetikler. Bu senaryoda, altın 2025 sonuna kadar yüzde 15-20'lik bir büyüme potansiyeli taşıyor. Yatırımcılar için fırsat mı, tuzak mı? Cevap, haber akışında gizli. Piyasalar, bu üçlü baskıyla nefesini tutmuş; bir sonraki gelişme, servetleri yeniden dağıtabilecek.
Sonuçta, Filiz Eryılmaz'ın bu aydınlatıcı yorumları, karmaşık bir labirentin kapısını aralıyor. Altın, sadece bir metal değil; belirsizliğin aynası, umudun kalkanı. "Rol çalıyor" dediği gibi, geleneksel para birimlerini gölgede bırakıyor. Sizce bu yükseliş, geçici bir zirve mi yoksa yeni bir dönemin habercisi mi? Veriler, uzman görüşleri ve piyasa nabzı, hep birlikte izlemeye değer. Altın parıltısı, karanlık köşeleri aydınlatırken, biz de o ışığın yolunu takip edelim – çünkü bir sonraki kıvrım, hepimizi şaşırtabilir.