Almanya, II. Dünya Savaşı'ndan beri ilk kez savunma politikalarında radikal bir dönüşüm yaşıyor. Berlin, Ukrayna krizi ve Rusya'nın gölgesinde, ordusunu modernize etmek için milyarlarca euroluk bütçeleri devreye soktu. Savunma Bakanlığı yetkilileri, "Şu anda barış dönemi değil, tehlike dönemi" diyerek hazırlıkların aciliyetini vurguluyor. Bu adımlar, sadece NATO içindeki rolü genişletmekle kalmıyor, aynı zamanda Avrupa'nın genel güvenlik mimarisini sarsıyor. Yeditepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Furkan Kaya, bu gelişmeleri değerlendirirken, "Almanya savaşa mı hazırlanıyor?
Görünüşe göre evet. II. Dünya Savaşı'ndan hatta I. Dünya Savaşı'ndan sonra, iki savaşta da yenilen Almanya, belki de Üçüncü Dünya Savaşı'nı veya tam anlamadığımız bir savaşı gerçekten yaşayacak ve ana aktör olacak mı?" diye soruyor. Kaya'nın bu çarpıcı tespiti, Almanya'nın tarihsel "askeri cüce" konumundan sıyrılma çabasını netleştiriyor. 1945'te müttefikler tarafından "Seni endüstri devi ama askeri cüce yapacağız" diye belirlenen kader, Ukrayna savaşıyla birlikte yeniden yazılıyor. ABD'nin NATO'dan GSYİH'nin yüzde 45'ini savunma harcamalarına ayırmasını talep etmesi, aksi takdirde güvenlik garantisi vermeyeceğini ima etmesiyle, Berlin'i harekete geçirdi. Kaya, bu durumu "Imparatorun kıyafeti yok! Ama ne yapacaklar, imparatorun kıyafeti olmadığını biraz geç fark ettiklerinde?" metaforuyla özetliyor.
Bu dönüşümün kökeninde, Rusya'nın Avrupa'ya yönelik algılanan tehdidi yatıyor. 2022'de Ukrayna işgali başladığında, basınlarda "Rusya Polonya'yı, Fransa'yı, Almanya'yı işgal edecek" korkusu yayılmıştı. Ancak Kaya, tarihi hatırlatarak bu korkunun abartılı olduğunu savunuyor: "II. Dünya Savaşı'nda Ruslar hangi taraftaydı? Müttefiklerdi, ABD ile. Berlin'i kim işgal etti veya Hitler'in intiharına neden oldu? Ruslar. Normandiya çıkarmalarıyla diğerleri Bavarya'dan, Münih'ten girdi. Berlin'in kalbine kim girdi? Ruslar."
Putin'in Avrupa liderlerine yönelik eleştirilerini aktaran Kaya, "II. Dünya Savaşı'nda Avrupa'nın kaderini kurtardık ama şimdi en çok darbelenen biziz. Bizi asla Avrupalı olarak kabul etmediniz" sözlerini aktarıyor. Rusya'nın Avrupa'yı işgal niyeti olmadığını, ancak bazı Batılı güçlerin bu tehdidi kendi hesapları için şişirdiğini belirtiyor. Buna rağmen, Atlantik Savunma Hattı'nı test edecek bir aktöre ihtiyaç duyulduğunu kabul ediyor. Almanya'nın bu bağlamda Litvanya'da kalıcı bir tugay kurması, Ukrayna'ya uzun menzilli silah desteğini artırması ve Doğu Avrupa'da yeni konuşlandırmalar yapması, savunma yatırımlarının somut yansımaları. Ülke içinde askeri eğitim merkezlerinin kapasitesi büyütülüyor, savunma sanayi şirketlerine üretim artışı için devlet garantileri veriliyor. Asker sayısı 260 bine çıkarılıyor, teknolojik modernizasyon programları hız kazanıyor. Savunma bütçesi Soğuk Savaş'tan beri ilk kez 100 milyar euroyu aşmış durumda. Kaya, bu adımların Almanya'nın "agresif bir savunma pozisyonuna" geçtiğini gösterdiğini vurguluyor.
Ancak bu hazırlıklar, sadece Rusya'yla sınırlı değil; küresel güç dengelerinin yeniden şekillenmesiyle doğrudan bağlantılı. ABD'nin stratejik tercihi, Avrupa'nın kaderini belirleyen en kritik unsur olarak öne çıkıyor. Kaya, "ABD iki okyanus arasında seçim yapmak zorunda: Atlantik mi yoksa Pasifik mi? Hatta iki okyanusu birine indirmeyi düşünüyor" diyor. Pasifik'te maliyetlerin artmasıyla, ABD'nin Atlantik'ten vazgeçip Indo-Pasifik ve Arktik-Pasifik bölgelerine odaklanacağını öngörüyor. "Kendinizi idare edin; Atlantikçi dönem benim için bitti. Indo-Pasifik ve Arktik-Pasifik dönemi başladı" ifadesiyle ABD'nin yeni doktrinini özetliyor.
Arktik buzulların erimesi, yeni enerji rotalarının açılması, Rusya'nın bu bölgede radar sistemleri, donanma konuşlandırması ve yapay adalarla güçlenmesi, Çin'le ortaklığını derinleştirmesi gibi unsurlar, Pasifik'in neden "gerçek ateş" alanı olduğunu açıklıyor. Çin'in Pasifik kıyılarında Hainan, Fujian, Ganzi ve Guangdong'da dev tersaneler kurması, uçak gemisi altyapısını geliştirmesi, Güney Çin Denizi'nde yapay adalar inşa etmesi ve balıkçı gemilerini askeri unsurlarla desteklemesi, Pekin'in yükselişini simgeliyor. Kaya, "Çin savaş gemisi üretiminde ABD'yi geçti. Savaş gemileri araba gibi üretiyorlar" diye belirtiyor.
Rusya'nın dört filosu – Kuzey Filosu (Severomorsk), Pasifik Filosu (Vladivostok), Baltık Filosu (Kaliningrad) ve Karadeniz Filosu (Novorossiysk) – ile toplam 52 bin kilometrelik kıyı şeridi, ABD'nin deniz ablukasını kırmasını sağlıyor. Bu üstünlük, Japonya, Güney Kore, Filipinler, Endonezya ve AUKUS ülkelerini tedirgin ediyor. Kaya, "ABD'nin Pasifik'teki hakimiyeti bitti. Bu Mavi Sahra, Asya'nın yükselişinin mührü olacak" diyerek, Pasifik'in Asya'nın yeni egemenlik alanı olacağını iddia ediyor.
ABD'nin bu kayması, Avrupa'yı yalnız bırakıyor ve kıtada yeni bir yapılanma ihtiyacını doğuruyor. Kaya, "Avrupa Birliği kalacak mı? Yerine başka bir şey mi gelecek? Parçalı Avrupa Birliği'ler mi olacak? Batı, doğu, kuzeyde ayrı küçük birlikler?" sorusunu sorarak AB'nin geleceğini sorguluyor. AB'nin ekonomik, enerji ve askeri krizlerde karar alamamasını, yüzyıllık düşmanlıklara bağlıyor: Protestan-Katolik-Ortodoks ayrışmaları, deri rengi, göz rengi, ses tonu ve dil farkları gibi kültürel bölünmeler. 1815 Viyana Kongresi'ni örnek vererek, Napolyon sonrası Osmanlı'ya karşı Haçlı ruhuyla birleştiklerini, ana düşmanın İslam ve Osmanlı olduğunu hatırlatıyor. Avrupa ordusu hayali, Fransa ve Almanya tarafından gündeme getirilse de, engellerle dolu.
Macron'un "Kendi ordumuzu kuracağız" demesine Trump'ın "Napolyon musun?" diye yanıt vermesi ve "Bizsiz hiçbir şeysiniz" çıkışı, ABD'nin hâlâ vazgeçmediğini gösteriyor. Kaya, ABD'nin çıkması halinde Avrupa'nın bağımsız güvenlik mimarisi kurmasının zorluğunu vurguluyor. Radikalleşme dalgası – Almanya'da AfD'nin yükselişi, Fransa'da Le Pen'in etkisi – göç krizi (Suriye kaynaklı kötü yönetim), enerji bağımlılığı (Rusya yaptırımlarıyla Eiffel Kulesi'nin ışıklarının yanmaması, ambulansların yakıt sıkıntısı) gibi sorunlar, kıtayı sarsıyor. Halkın Ukrayna savaşının bitmesini istediği, "Bıçak kemiğe dayandı" noktasına gelindiği belirtiliyor.
Bu kaos ortamında, Avrupa'nın kurtarıcı rolünü Türkiye üstleniyor. Kaya, "Avrupa Birliği'ni kurtaracak tek kahraman Türkiye" diyerek, Türkiye'nin stratejik önemini öne çıkarıyor. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın NATO'daki açıklamalarını aktararak, "Geçmişte olduğu gibi, NATO içinde stratejik öneme sahip ülkeler arasındayız ve NATO'nun güvenliğini sürekli sağlıyoruz" sözlerini paylaşıyor. Türkiye'nin Balkan Entente coğrafyasında – eski Yugoslavya, Yunanistan, Romanya ve İtalya kıyılarına uzanan – askeri pivot güç olacağını öngörüyor. İtalya'nın Meloni liderliğinde bu yapıya katılacağı, drone duvarı gibi pahalı projeler yerine Türkiye'nin rasyonel güvenlik mimarisi sağlayacağı belirtiliyor. Almanya'nın zorunlu askerlik tartışmalarını yeniden alevlendirmesi, savunma sanayi üretimini artırması ve NATO içindeki yük paylaşımını genişletmesi, Avrupa'nın yeni kabusu olarak nitelendiriliyor. Kaya, bu gelişmelerin "Avrupa'da yeni bir yapılanma mı olacak?" sorusunu kaçınılmaz kıldığını söylüyor. Pasifik'teki Çin-Rusya üstünlüğü, ABD'nin Atlantik'ten çekilmesiyle birleşince, kıta tarihinin en kritik dönüm noktalarından birine giriyor. Almanya'nın 80 yıl sonra ordusunu kurma hamlesi, sadece savunma değil, kıtasal bir varoluş mücadelesi olarak görülüyor.
Sonuç olarak, Almanya'nın bu adımları, Avrupa Birliği'nin parçalanma riskini artırırken, Türkiye'nin arabuluculuğu ve tamamlayıcı rolüyle yeni bir denge umudu doğuruyor. Kaya'nın analizleri, "Avrupa'da hangi ülke daha önde?" sorusuna Fransa ve Almanya'nın liderliğini işaret etse de, Türkiye'nin potansiyel katkısını vurguluyor. Bu dönüşüm, küresel arenada Asya'nın yükselişiyle paralel ilerliyor ve Avrupa'yı belirsiz bir geleceğe sürüklüyor. Zorunlu askerlik tartışmaları, savunma bütçesindeki rekor artışlar ve NATO içindeki gerilimler, "Almanya savaşa mı hazırlanıyor?" sorusunu daha da güçlendiriyor. Kıtanın bu yeni kabusu, sadece Berlin'le sınırlı kalmayacak; tüm Avrupa'yı etkileyecek bir domino etkisi yaratacak gibi görünüyor.




