Gerçek Gündem Haberleri

AKP'den DEM Parti'ye Sınır Tanımayan Öfke

TBMM'nin kutsal salonlarında yankılanan o slogan, Türkiye'yi bir kez daha ayağa kaldırdı! DEM Parti'nin grup toplantısındaki haykırış, AKP'yi çileden çıkardı – provokasyon mu, yoksa derin bir mesaj mı? Bu kriz, barış umutlarını mı gölgeliyor? İçerideki detaylar yüreğinizi sıkıştıracak...

Ankara'nın serin sonbahar havası, bazen en beklenmedik fırtınaları taşır. Boğaz'dan esen rüzgarlar gibi, siyasetin koridorlarında da ani esintiler eser; bir slogan, bir bakış, bir sessizlik... Ülke, yıllardır terörün gölgesinde nefes almaya çalışıyor. Hatırlayın, 2013'teki çözüm süreci umutları, 2015'teki hendek olaylarının acıları, 2023'teki deprem felaketinin yaraları... Her biri, milletin ortak hafızasında derin izler bırakmış. Bugün, 2025'in ekim ayına geldik; ekonomi toparlanmaya çabalarken, enflasyonun baskısı altında ezilen halk, bir yandan da barışın kapısını aralamak için çırpınıyor. Cumhurbaşkanı'nın "terörsüz Türkiye" vizyonu, doğudan batıya, her köşede yankılanıyor. Ama bu vizyon, kırılgan; tek bir kıvılcım, her şeyi ateşe verebilir. Peki, son günlerdeki o kıvılcım nereden doğdu? TBMM'nin o heybetli salonlarında, grup toplantılarının gürültülü ritminde mi? Evet, tam da orada – ve bu hikaye, sadece bir sloganla sınırlı değil, yılların birikmiş geriliminin patlaması gibi.

Şimdi, o ana zoom yapalım: DEM Parti'nin son grup toplantısı, sıradan bir cuma sabahı gibi başlamıştı. Milletvekilleri sıralarda, kahveler yudumlanıyor, gündem maddeleri tartışılıyor. Ama birden, salona bir grup kadın giriyor – Diyarbakır'dan Ankara'ya, günlerce süren bir yürüyüşün yorgun ama kararlı yolcuları. Ellerinde pankartlar: "Umut Hakkı" yazıyor, seslerinde ise yılların birikmiş haykırışı. Yürüyüşleri, kadın hakları, barış talepleri için; Kürt meselesinin acılı damarlarından bir damla. Ve o an, sloganlar yükseliyor: "Yaşasın Başkan Apo!" Salon donakalıyor, mikrofonlar titriyor, dışarıdaki koridorlarda fısıltılar yayılıyor. Abdullah Öcalan'ın adı, TBMM çatısı altında, bir kez daha anılıyor – bu, ilk değil, ama her seferinde ülke sarsılıyor. Kamuoyu anında ayağa kalkıyor; sosyal medya patlıyor, haber kanalları dönerken ekranlar kararıyor. "Meclis bu mu?" diye soranlar, "Provokasyon" diye haykıranlar... Ve bu slogan, sadece bir ses değil; iki partiyi karşı karşıya getiren bir duvar örüyor: DEM Parti ve AKP.

O sloganların yankısı, Kocaeli'nin sanayi kokulu sokaklarına kadar ulaşıyor. AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Türk Devletleri ile İlişkiler Başkanı Kürşad Zorlu, o gün bir dizi programa katılmak için şehre iniyor. Gazeteciler etrafını sarıyor, kameralar yanıp sönüyor; sorular, bir ok yağmuru gibi yağıyor. Zorlu, yüzünde o tanıdık kararlı ifadeyle duruyor – yılların siyasetçisi, her kelimesini tartarak seçiyor. "Bunları kesinlikle doğru bulmuyoruz ve kabul edilebilir de görmüyoruz," diye başlıyor. Sesinde öfke var, ama kontrollü; bir fırtınanın habercisi gibi. Devam ediyor: "Çünkü Türkiye Büyük Millet Meclisi, milletimizin ortak sesi ve vicdanını temsil eden bir buluşma noktasıdır." Bu cümle, sadece eleştiri değil; bir manifesto. Meclis'in kutsallığını hatırlatıyor, o salonların milletin birliği için var olduğunu. Zorlu, terörsüz Türkiye hedefinden bahsediyor – bu, AKP'nin son yıllardaki en büyük vaadi. "Biz terörsüz Türkiye hedefini bu anlamda bir birliktelik, dayanışma ruhu içerisinde ilerletmeye, soğukkanlı ve dikkatli bir şekilde davranmaya gayret ediyoruz," diyor. Sözleri, salondaki gazetecileri donduruyor; çünkü bu, sadece DEM Parti'ye değil, herkese bir uyarı.

Zorlu'nun açıklaması, katman katman açılıyor. "Eğer bu hedefe hep birlikte ilerleyeceksek, bu samimiyeti ortaya koyacaksak, herkesin söylemlerine çok dikkat etmesi gerekmekte," diye ekliyor. Burada, bir çağrı var: Samimiyet. Yürüyen kadınların umut hakkı talebi, barışın bir parçası mı, yoksa ayrışmanın fitili mi? Zorlu, provokasyon kelimesini vurguluyor: "Bir provokasyona da asla izin verilmemelidir." Bu sözler, AKP tabanında yankılanıyor; sosyal medyada binlerce paylaşım, "Meclis'te Apo sloganı kabul edilemez" etiketleri trend oluyor. Hatırlayın, benzer olaylar geçmişte de yaşanmıştı – 2010'ların ortalarında, grup toplantılarında atılan sloganlar, meclis kürsülerini kilitlemişti. Ama bu seferki, deprem sonrası hassasiyetle birleşince, etki daha derin. Zorlu, konuşmasını bir dua gibi bitiriyor: "İnşallah Cumhurbaşkanımızın ortaya koyduğu iradeyle AK Parti grubu olarak milletimizin vicdanını kanatacak hiçbir şeye izin vermeksizin doğudan batıya, kuzeyden güneye 86 milyon vatandaşımızın birlikteliğini ve huzurunu esas alan bu hedef doğrultusunda çalışmalarımızı sürdürmeye devam edeceğiz." Bu, sadece bir tepki değil; bir yol haritası. AKP, krizin ortasında bile, birliği hatırlatıyor – ama alt metinde, sert bir çizgi çekiyor.

Bu kriz, DEM Parti cephesini de sarsıyor. Grup toplantısındaki o kadınlar, kimlerdi? Diyarbakır'ın tozlu yollarından, annelerin gözyaşlarından doğan bir yürüyüşün kahramanları. "Umut Hakkı" kampanyası, aylardır süren bir çaba; kadınların sesini duyurmak, barış sürecine katkı sunmak için. Ama slogan, her şeyi gölgeliyor. DEM Parti yetkilileri, sessiz kalmıyor – bazı vekiller, "Bu, halkın spontane ifadesi" diyor, ama resmi bir açıklama gecikiyor. Kamuoyunda ise kutuplaşma zirvede: Bir yanda, "Barış için her ses duyulmalı" diyenler; diğer yanda, "Meclis, teröre ev sahipliği yapamaz" diye öfkelenenler. Zorlu'nun Kocaeli'deki sözleri, bu kutuplaşmayı alevlendiriyor; AKP il teşkilatları, yerel toplantılarda konuyu masaya yatırıyor. Peki, bu olay, çözüm sürecinin kalıntılarını mı canlandırıyor? 2025'te, terörle mücadele operasyonları devam ederken, böyle bir sloganın zamanlaması tesadüf mü? Uzmanlar, "Provokasyon kokusu var" diyor; zira seçim dönemine yaklaştıkça, gerilimler artıyor.

Derine inelim: O grup toplantısının detayları, bir film sahnesi gibi. DEM Parti vekilleri, kürsüde konuşurken, kapı açılıyor ve yürüyüşçüler içeri doluşuyor. Alkışlar, tezahüratlar... Sonra o slogan: "Yaşasın Başkan Apo!" Salon ikiye bölünüyor; bazıları ayağa kalkıyor, bazıları başını eğiyor. TBMM Başkanlığı, anında müdahale ediyor mu? Hayır, ama raporlar tutuluyor, tutanaklar yazılıyor. AKP sıralarından yükselen itirazlar, salonda yankılanıyor. Kamuoyu tepkisi ise tsunami gibi: Televizyonlar kesintisiz yayınlıyor, gazete manşetleri "Meclis'te skandal" diye atıyor. Zorlu'nun Kocaeli ziyareti, tesadüf değil; programları önceden planlanmış, ama gazeteciler konuyu oraya çekiyor. O anki yüz ifadesi – kaşları çatık, eli masaya vurur gibi – her şeyi anlatıyor. "Terörsüz Türkiye" vurgusu, AKP'nin 2023 manifestosuna dayanıyor; o manifesto, 86 milyonun birliğini esas alıyordu. Zorlu, bu vizyonu hatırlatarak, DEM Parti'ye "Dikkatli olun" diyor – ama sözler arasında, bir uyarı var: Provokasyona izin yok.

Bu olay, Türkiye'nin siyasi anatomisini bir kez daha teşhir ediyor. DEM Parti, Kürt seçmenin sesi olarak doğmuştu; yürüyüşler, onların alametifarikası. Ama "Apo" sloganı, her seferinde bir mayın. Hatırlayın, 2024'teki benzer bir eylemde, meclis oturumu tatil olmuştu. Şimdi, 2025'te, deprem yaraları sarılırken, ekonomi sallanırken, bu kriz lüks mü? Vatandaş ne diyor? Sokak röportajlarında, "Barış istiyoruz, ama terörü övmek değil" sesleri yükseliyor. AKP içinden başka sesler de geliyor; bazı vekiller, "Bu, birlik ruhunu zedeliyor" diye tweet atıyor. Zorlu'nun sözleri, partinin resmi çizgisi: Soğukkanlı, ama kararlı. "Milletimizin vicdanını kanatacak hiçbir şeye izin vermeksizin" – bu cümle, yılların birikmiş acısını taşıyor. Gecekondulardan, kasabalardan, büyük şehirlere; herkesin kulağı kulaklarında.

Peki, bu fırtına nereye varacak? DEM Parti, bir özür mü dileyecek, yoksa yürüyüşü mü savunacak? AKP, meclis komisyonlarında konuyu gündeme taşıyacak mı? Zorlu'nun "dayanışma ruhu" çağrısı, bir köprü mü kuruyor, yoksa duvar mı örüyor? Ülke, bu soruları sorarken, 86 milyonun huzuru pamuk ipliğinde. O kadınların yürüyüşü, umut hakkını ararken, sloganın gölgesinde kalıyor. Ama belki de bu kriz, yeni bir diyaloğun kapısını aralar – ya da tam tersi, yaraları derinleştirir. Ankara'nın koridorları, her zamanki gibi sessiz; ama fısıltılar, bir sonraki toplantıya kadar susmayacak. Vatandaş, ekran başına kilitlenmiş: Bu sefer, hangi rüzgar esecek? Belki de cevap, hepimizin elinde – birlik için, dikkat için, samimiyet için.