Siyasi arenada Eylül ayının ilk haftası, adeta bir yangın yerine döndü. Haftanın son iş günü olan Cuma, beklenmedik olayların bir araya gelmesiyle ülkeyi ateş topuna çevirdi. Herkesin gözü kulağı, muhalefet partilerindeki iç çekişmelerdeyken, birden bire patlak veren bir hırsızlık haberi tüm dengeleri değiştirdi. Bu olay, sadece bir ev soygunu olmaktan öte, derin siyasi bağlantıları ve soru işaretlerini beraberinde getirdi. İnsanlar sokaklarda, kahvehanelerde bu konuyu konuşurken, akıllarda tek bir soru vardı: Bu kadar büyük bir servet nasıl bir araya geldi ve kimler bu işin arkasında olabilir? Gazeteciler, uzmanlar ve sıradan vatandaşlar, olayın perde arkasını merakla beklerken, her yeni detay heyecanı katbekat artırıyordu.

Ankara Tandoğan Meydanı CHPnin Kitlesel Mitinginde Vesayete ve Kayyuma Karşı Tarihi Direniş
Ankara Tandoğan Meydanı CHPnin Kitlesel Mitinginde Vesayete ve Kayyuma Karşı Tarihi Direniş
İçeriği Görüntüle

Olayın merkezinde, İstanbul'un Gaziosmanpaşa ilçesinden yükselen bir isim duruyordu. Bu ilçe, siyasi rekabetin en yoğun yaşandığı bölgelerden biri olarak biliniyor. Burada yaşanan bir ev baskını, sıradan bir hırsızlık gibi görünse de, detaylar ortaya çıktıkça işin rengi değişmeye başladı. Ev sahibi, iktidar partisinin yerel bir yetkilisiydi ve yatak odasındaki çelik kasa, adeta bir hazine sandığını andırıyordu. Polis ekipleri, olay yerine vardıklarında şaşkınlıklarını gizleyemediler. Kasanın kapısı zorlanmış, içindekiler talan edilmiş haldeydi. İlk incelemelerde, kayıp eşyaların değeri dudak uçuklatıyordu. Nakit paralar, yabancı dövizler, değerli taşlar ve altınlar... Bunlar, bir ilçe yetkilisinin evinde bulunması pek de alışıldık olmayan unsurlardı. Komşular, o gece duydukları garip sesleri anlatırken, herkesin aklına aynı soru geliyordu: Bu servet nereden gelmişti?

Bu sırada, muhalefet cephesinde de fırtınalar esiyordu. Ana muhalefet partisi, içindeki tartışmalarla çalkalanıyordu. Parti yönetimi, muhalif gruplar ve kamuoyu arasında adeta bir akıl tutulması yaşanıyordu. Gazeteci Can Ataklı, canlı yayında bu duruma isyan ederek, "Merhaba sevgili izleyiciler, hepinize sevgiler ve selamlar" diye söze başladı ve devam etti: "Cuma gününe geldik, haftanın son günü, iş günü. Eylül'ün ilk haftası çok hareketli geçti. Beklenmedik olaylar bir araya gelince ortalık yangın yerine döndü. Şimdi biraz CHP'den bahsedeceğim, o konuya girmek istiyorum." Ataklı, partideki hataları sert bir dille eleştirerek, "Parti yönetiminde, onlara karşı olan cephede ve kamuoyunda bir akıl tutulması var. Nasıl bu kadar aptalca hamleler yapılır anlamıyorum. Bunları anlatmaya çalışıyorsun ama birçok insan seni durduruyor. Şuna buna bağıracağımızı sanıyor. Tamam, işler yolunda. Nasıl olmayacağını ve Cumhuriyet Halk Partisi'nin ne yapması gerektiğini anlatmaya çalışacağım. Çünkü kendimiz için anlatıyorum. Partiye akıl verecek hakkım yok, öyle bir şeyim yok. Ama kendi hayatımızı kurtarmak istiyoruz kardeşim. Bu iktidardan kurtulmak istiyorsan böyle aptalca hamlelerle olmaz" dedi. Sözleri, izleyicileri ekrana kilitlemişti; herkes bu eleştirilerin nereye varacağını merak ediyordu.

Öte yandan, belediyelerde yaşanan operasyonlar da gündemi meşgul ediyordu. İstanbul'un bazı ilçelerinde, Antalya'da, Adana'da ve Adıyaman'da belediye başkanları ve yakınları, yolsuzluk iddialarıyla gözaltına alınmıştı. Bu operasyonlar, dalga dalga yayılıyor, yüzlerce kişiyi kapsıyordu. Tutuklamalar, sorgulamalar ve baskınlar, siyasi atmosferi daha da geriyordu. Bir belediyede, baklava kutusu içinde bulunan paralar bile konuşuluyordu. Polis, belediye binalarını didik didik ararken, çalışanlar şaşkınlık içinde izliyordu. Bu olaylar, muhalefet partisini zor durumda bırakıyor, iç tartışmaları alevlendiriyordu. Parti içinden yükselen sesler, "Bu operasyonlar siyasi mi yoksa gerçekten yolsuzluk mu var?" diye soruyordu. Can Ataklı, yayında bu konuya da değinerek, "Örneğin şimdi CHP belediyelerine operasyonlar yapılmış. Ya sahte görüntüler vermişler ya da bir şey. Kasa açılıyor para çıkıyor böyle. Sonra gerçek rekora ulaşıyoruz. Orada adamın hizmet tabancası, bir kutu mermi ve dergi içinde 10 tane ya da 8 mermi var, o kadar. Para yok. Beyefendi, hiçbir belediye başkanının evinde ya da iş yerinde bu kadar büyük miktarda para bulunmadı. Sadece Manavgat Belediyesi şüpheli kalıyor. Bir adam baklava kutusu getirip bırakıyor orada. Beş dakika sonra polis basıyor. 'Bak' diyor 'baklava kutusunu açalım.' O kadar yer var. İlk bakılacak yer baklava, tezgah oradan belli" diye konuştu. Sözleri, izleyicilerde bir soru işareti daha yaratıyordu: Bu operasyonlar adil miydi yoksa bir kumpas mı?

Siyasi yorumcular, bu olayların tesadüf olmadığını söylüyordu. İktidar cephesinde sessizlik hâkimken, muhalefet kanadında öfke büyüyordu. Parti yönetimi, hatalı hamlelerle eleştiriliyor, kamuoyunda güven kaybı yaşanıyordu. Ataklı, "Birkaç şeyden bahsedeceğim. Biri soygun haberi. Beyefendi, AKP Gaziosmanpaşa ilçe başkanı Fatih Aydemir'in evi soyulmuş. Buraya polis geliyor, sonunda oğlundan şüpheleniyorlar vs. İki kişi tutuklanıyor. Şöyle böyle. Ama bakın, bir ilçe başkanının evinde, diyor ki çalınmış. Çelik kasa var. İçinde ne var? Bakın, 13 milyon TL nakit TL 13 milyon 172 bin beyefendi, 575 dolar. Bu ne demek az çok? 100 bin dolar olsa 4 milyon, 6 milyon, 7 milyon vs. Bunlar 73 bin 640 euro nakit, ha? 5 tane 50 gramlık altın toplam değeri 1 milyon 75 bin L, 5 tane taşlı elmas yüzük değeri 20 bin dolar, bir tane elmas kolye değeri 10 bin dolar, 19 tane 10 gramlık bilezik. Size bir şey söyleyeyim. Bir partinin ilçe başkanının evinde bu kadar nakit para bulunması mümkün mü? Zengin olabilir diyeceğiz kardeşim. Adam finans mı yapıyor ne yapıyor? Zengin olabilir bir şey. Tamam ama günümüzde evde tutulacak para, güvenlik dediğimiz şey, biliyorsunuz güvenlik için para tutarsınız, acil bir şey oldu. Bankaya gidemedin, nakit bulamadın vs. 13 milyon dolar, euro, elmas. Mücevherlerini kasada tutuyor diyelim. Karısı aldı, bunu aldı, şunu aldı. Ama biliyor musunuz ki bugün kimse bunu merak etmiyor? Ne kadar ilginç bir durum" diyerek olayın tuhaflığını vurguladı. Bu sözler, dinleyicileri daha da heyecanlandırıyor, olayın arkasındaki sır perdesini aralamak için sabırsızlandırıyordu.

Günler geçtikçe, soruşturma derinleşti. Polis, şüphelileri sorgularken, beklenmedik bir itiraf geldi. Evdeki kasayı boşaltan kişi, ev sahibinin kendi oğluydu. Sanal bahis borçları yüzünden babasının servetini çalmıştı. Kasadan çıkanlar: 100 bin TL, 172 bin dolar, 73 bin 640 euro, 250 gram altın, 5 elmas yüzük, bir elmas kolye ve 19 altın bilezik. Toplam değer 13,5 milyon TL'yi aşıyordu. Bu itiraf, siyasi skandalı patlattı; çünkü bu kadar büyük bir servet, bir ilçe başkanının evinde nasıl birikmişti? Olay, muhalefet partisini de etkiledi, çünkü benzer operasyonlar CHP belediyelerinde devam ediyordu. Adana Seyhan ve Ceyhan, Antalya, Adıyaman belediye başkanları gözaltındaydı. İstanbul Avcılar ve Beşiktaş'ta baskınlar, yolsuzluk iddiaları... Bu bağlantılar, siyasi dengeleri tamamen altüst etti. Artık herkes, bu soygunun ve operasyonların, daha büyük bir oyunun parçası olduğunu düşünüyordu. Heyecan doruktaydı; çünkü bu skandal, Türkiye'nin siyasi geleceğini şekillendirebilirdi.