Podyumların Tozunu Attıran Şenay Akay'ın Hayatı Evlilikle Köklü Bir Dönüşüme Uğradı
Podyumların Tozunu Attıran Şenay Akay'ın Hayatı Evlilikle Köklü Bir Dönüşüme Uğradı
İçeriği Görüntüle

İstanbul'da, eski CHP İl Başkanlığı binasının polis ablukasına alınmasına tepki gösteren bir paylaşım yaptığı gerekçesiyle gözaltına alınan akademisyen Emrah Gülsunar'ın adli kontrol şartıyla serbest bırakılması, kamuoyunda yankı uyandırdı. Bu olay, sadece münferit bir durum olmaktan öte, Türkiye'de uzun süredir devam eden akademik özgürlükler tartışmasını yeniden alevlendirdi. Gülsunar'ın durumu, ifade özgürlüğü ve hukuki süreçlerin nasıl bir değişime uğradığının somut bir örneği olarak kayıtlara geçti.

Yaşanan bu son olay, aslında son beş yıldır akademisyenlerin karşı karşıya kaldığı zorlukların bir yansıması. Geleneksel olarak, üniversiteler bilimsel düşüncenin ve eleştirel seslerin merkezi olarak görülürken, son yıllarda bu alanın giderek daha fazla baskı altına alındığı gözlemleniyor. Akademik Özgürlük Endeksi raporlarına göre, Türkiye 2020-2025 yılları arasında akademik özgürlüklerin en çok kötüleştiği ülkelerden biri olarak gösteriliyor. Bu raporlar, Türkiye'yi Küba ve Afganistan gibi ülkelerle birlikte "en kötü" grubuna yerleştiriyor. Bu düşüş, akademisyenlere yönelik açılan davaların sayısındaki artış, adli süreçlerin sıklığı ve hukuki yaptırımların sertleşmesiyle kendini belli ediyor.

Özellikle "Barış İçin Akademisyenler" bildirisi sonrası başlayan süreçte binlerce akademisyene dava açılmış, bir kısmı hapis cezası almış ve bazıları cezaevine girmişti. Anayasa Mahkemesi'nin 2019'da verdiği "hak ihlali" kararıyla bu davaların çoğu beraatla sonuçlansa da, akademisyenlere yönelik hukuki süreçler farklı suçlamalarla devam etti. Bu dönemde, sosyal medya paylaşımları, kamuoyuna yönelik açıklamalar ve siyasi olaylara karşı gösterilen tepkiler, akademisyenlerin hukuki hedef haline gelmesine neden oldu. Hatta bazı akademisyenler, görevlerinden uzaklaştırıldı veya sözleşmeleri yenilenmedi.

Emrah Gülsunar'ın durumu da bu karmaşık sürecin bir parçası. Eski CHP İl Başkanlığı'nın önündeki polis ablukasına yönelik tepkisi, "görevi yaptırmamak için direnmek" ve "kamu görevlisine hakaret" suçlamalarına maruz kalmasına neden oldu. Bu suçlamalarla gözaltına alınması ve adli kontrol şartıyla serbest bırakılması, Türkiye'deki hukuki süreçlerin ne kadar hassas bir noktaya geldiğini gösteriyor. Adli kontrol şartı, her ne kadar hapis cezasından daha hafif görünse de, bireyin özgürlüklerini kısıtlayan ve uzun vadeli bir belirsizlik yaratan bir uygulama olarak dikkat çekiyor.

Akademisyenlerin hukuki süreçlerdeki bu tür adli kontrol kararları, son 5 yılda yaygınlaşan bir pratik haline geldi. Bu, hükümetin eleştirel sesleri cezalandırmak için cezaevine göndermek yerine, kişileri adli kontrolle baskı altında tutma stratejisini benimsediğini gösteriyor. Bu yöntemle akademisyenler, her an tutuklanma riski altında kalırken, aynı zamanda seyahat, yurt dışına çıkış gibi temel haklarından da mahrum bırakılıyor. Bu durum, akademik üretkenliği ve özgür düşünceyi derinden yaralayan bir atmosfer yaratıyor.

Sonuç olarak, Emrah Gülsunar'ın yaşadığı olay tekil bir vaka olmaktan çok, Türkiye'de akademik özgürlüklerin son yıllardaki düşüşünü ve bu düşüşle birlikte gelen yeni hukuki pratikleri gözler önüne seriyor. Akademisyenlerin temel hak ve özgürlüklerinin kısıtlanması, sadece bireyleri değil, tüm toplumu ve bilimsel gelişimi olumsuz etkiliyor. Bu makale, perde arkasındaki gerçekleri aydınlatarak, gelecekteki olası değişimlere ışık tutmayı hedefliyor.