Gaza'nın dar sokaklarında, tozlu rüzgarlar arasında bir sessizlik hâkim. Bu sessizlik, bomba seslerinin arasında kaybolan hayallerin, yarım kalmış kahkahaların ve unutulmuş umutların yankısı. Yıllardır süren çatışmaların gölgesinde, bir halkın günlük mücadelesi, dünyanın en zorlu sahnelerinden birine dönüşmüş durumda. Her sabah, güneş doğarken bile gökyüzü tehdit dolu; her adım, bir sonraki felaketin habercisi gibi. Ama bu hikaye, sadece istatistiklerden ibaret değil – o, annelerin gözyaşlarında, çocukların boş bakışlarında ve yardım çalışanlarının yorgun ellerinde can bulan bir gerçeklik.

İşte tam burada, Gazze'nin kalbi olan Gazze Şehri'nde, yüz binlerce insan bir cehennemin ortasında sıkışıp kalmış. Son altı hafta içinde, 14 Ağustos ile 27 Eylül arasında, İsrail'in saldırıları altında her gün ortalama 10 binden fazla Filistinli güneye doğru kaçmak zorunda kaldı. Toplamda 446 bin 115 kişi, bir zamanlar bir milyon nüfusun yaşadığı bu şehirden zorla sürüldü. Bu rakamlar, sadece sayılar değil; her biri bir aile, bir ev, bir hayatın yıkımı. Site Yönetim Kümesi'nin verilerine göre, bu kitlesel göç, Gazze'nin zaten kırılgan yapısını paramparça etti. İnsanlar, güvenli bir sığınak ararken, bombardımanların, dronların ve kara birliklerinin kuşatması altında kaldı. Yardım ulaşmıyor, yollar kapanıyor ve her hareket, bir kumar haline geliyor.

Norveç Mülteci Konseyi'nin (NRC) sahadaki çalışanları, bu dehşeti ilk elden tanıklık ediyor. Gazze Şehri'nde ve orta ile güney bölgelerde, açlık hızla yayılıyor. Bombardımanlar şiddetleniyor, yerinden edilmeler kontrolden çıkıyor. NRC, her gün Gazze Şehri'nde 12 yerinden edilmişlik sitesinde 11 bin 500 kişiye su ulaştırıyor – ama bu, sadece 87 metreküp su demek. Kişi başına düşen miktar ise korkunç: 7,6 litre. Küresel standartlar 15 litreyi gerektirirken, bu rakam 7,4 litre altında kalıyor. Su kamyonları son günlerde erişim engelleri nedeniyle durdu; İsrail'in ana su borularına verdiği zararlar, baskıyı daha da artırdı. Siteler ve nüfus her gün İsrail birliklerinin hareketleriyle değişiyor, yakıt kıt, hava saldırıları ve dronlar her adımı riskli kılıyor. Tedarikçiler bile güneye kaçıyor, şehrin kalan hizmetlerini kapatmak üzere.

Güney Gazze'ye kaçanlar için durum daha da umutsuz. Dar bir alana sıkışmış milyonlarca insan, küçük arazi parçaları için yüksek bedeller ödeyerek barınmaya çalışıyor. Konut yok, hizmetler aşırı yüklü ve başa çıkamıyor. Aileler, çadırlarda ya da geçici barakalarda, açlık ve hastalıkla boğuşuyor. NRC'nin Genel Sekreteri Jan Egeland, bu tabloyu şöyle tarif ediyor: "Gazze Şehri'nde yüz binlerce insan top atışları, dronlar ve kara birlikleri tarafından çevrelenmiş, yardımdan mahrum bırakılmış ve güvenli geçiş olmadan hareket etmeleri emredilmiş halde. Hayat, su ve ekmek için bir savaşa indirgenmiş." Egeland'ın sözleri, sadece bir uyarı değil; bir çığlık. "Dünya liderleri planlardan bahsediyor, ama buradaki insanlar her gün çocuklarını gömüyor. Sözler, eylem olmadan hiçbir şey ifade etmiyor."

Bu kriz, tesadüfi değil. İsrail'in Gazze Şehri'ne yönelik son saldırısı, şehrin kıtlık ilan edildiği ve Birleşmiş Milletler Soruşturma Komisyonu'nun İsrail'in soykırım işlediğine dair karar verdiği döneme denk geldi. Uluslararası çabalar, saldırıyı durduramadı ya da İsrail makamlarını sivillere yeterli yardım ulaştırmaya zorlayamadı. NRC çalışanları bile bu cehennemin parçası: Akrabalarını kaybediyorlar, defalarca yerinden ediliyorlar ve yine de komşularına hizmet için yola çıkıyorlar. Egeland, iki yıldır süren yıkım, açlık ve bitmek bilmeyen yerinden edilmeleri vurgulayarak, "Uluslararası toplum, bir yıl daha atrociteyi izlememeli; öldürmeyi bitirmek ve sınır kapılarını açmak için şimdi harekete geçmeli" diyor.

Peki, bu felaketin kökeninde ne yatıyor? Gazze'de su hatlarının tahrip edilmesi, sadece susuzluk değil; hijyenin çöküşü, hastalıkların yayılması ve daha fazla göç demek. Yakıt kıtlığı, jeneratörleri durduruyor, tıbbi cihazlar susuyor. Her gün, yardım konvoyları engelleniyor, depolar boşalıyor. Güneydeki kalabalık kamplarda, aileler küçük parseller için servet döküyor ama karşılığında ne buluyor? Belki bir çadır, belki bir anlık güvenlik – ama çoğu zaman, sadece yeni bir bombardıman. NRC, bu döngüyü kırmak için yalvarıyor: Dünya liderleri, İsrail ve Hamas'ı acil ve kalıcı bir ateşkese zorlamalı. Rehinelerin ve Filistinli mahkumların serbest bırakılması sağlanmalı. Sivil toplum ve yardım ajansları, Gazze'de özgürce çalışabilmeli.

Egeland, ABD Başkanı Trump'ın 20 maddelik Gazze planına da değiniyor: "Planın BM öncülüğündeki yardım teslimatına olan taahhüdünü memnuniyetle karşılıyoruz, ama bu yerine getirilmeli. Sivil toplum kenara itilemez ve barış, dayatmalar üzerine inşa edilemez." Bu sözler, umut dolu bir eleştiri; bir fırsat penceresi ama aynı zamanda bir uyarı. Gazze'de her geçen dakika, bir çocuğun açlıktan soluk alamayacağı, bir annenin gözyaşlarının toprağa karışacağı bir dakika. Yardım çalışanları, kendi ailelerini beslemek için yardım kuyruklarına giriyor, kurşun riskini göze alarak.

İsrail Ordusu Kuneytra’nın Sayda Köyüne Baskın Düzenledi
İsrail Ordusu Kuneytra’nın Sayda Köyüne Baskın Düzenledi
İçeriği Görüntüle

Bu krizin boyutu, sadece rakamlarla ölçülemez. Gazze'de kıtlık, ilk kez resmi olarak ilan edildi – yarım milyondan fazla insan, yaygın açlık, yoksulluk ve önlenebilir ölümlerle çevrili. Birleşmiş Milletler'in son güncellemelerine göre, sağlık hizmetleri çökmüş, beslenme yetersizliği ölümcül seviyelere ulaşmış. Güneydeki mezarlıklarda bile insanlar barınak arıyor; çocuklar, mezar taşları arasında kumla oynuyor, ölülerle yaşıyor. Bu görüntüler, vicdanları sızlatmalı, liderleri ayağa kaldırmalı.

NRC'nin çağrısı net: Hemen eylem. Kalıcı ateşkes, rehinelerin serbest bırakılması, sınırların açılması. Yoksa, bu kış, Gazze'nin sokakları daha fazla gözyaşıyla dolacak. Yardım ajansları, sivil toplum, BM – hepsi masada olmalı. Barış, dayatmalarla değil, empatiyle inşa edilir. Gazze'deki her birey, bu hikayenin bir parçası; her sessiz çığlık, dünyanın bir parçası. Ve şimdi, o çığlıkları duymak, harekete geçmek için son fırsat.

Ama umut, tamamen sönmüş değil. NRC gibi örgütler, her damla suyu, her lokma ekmeği ulaştırmak için savaşıyor. Çalışanları, kendi kayıplarına rağmen devam ediyor. Bu direnç, bir ilham kaynağı. Dünya, eğer dinlerse, değişebilir. Liderler, masalara oturmalı; halklar, seslerini yükseltmeli. Gazze, unutulmamalı – çünkü unutmak, suç ortağı olmaktır. Bu hikaye, son bulmalı; bir halkın kurtuluşuyla.